"Yalnız değiliz Eider," dedi Rose, dudaklarını onun hapsinden kurtarırken. Eider baltaların keskinliğini ensesinde hissettiğinde, alnını Rose'un alnına dayadı ve sakinleşmek için, onun yeşil gözlerine baktı. Arkasını döndüğünde ise Rose'un küçük bir kopyasıyla karşılaştı.
Leydi Julie!
"Ab... la... ma ne yap... tığı... nı sanıyor... sun sen?" dedi baltaları şimdi Eider'in kasıklarındaydı. Ve Eider alaycı gözleriyle onu süzmeye devam ederken, Julie konuşmakta güçlük çektiğini hissetti. Bu adam gerçekten çok yakışıklı ve sinir bozucu bir görünüme sahipti. Ablasının kızarmış yanakları ise onların kötü bir şey yapmadığını ortaya koyuyordu. Ya da belki de çok kötü şeyler yapmak üzere olduklarını gösteriyordu ama Julie bunu düşünmek istemedi.
"Onu rahat bırak Julie," dedi Lord Harold! Atının üstünde tüm asaletiyle duruyor ve kulaklarında parlayan elmas küpeleri hepsinin gözlerinin kamaşmasına neden oluyordu. Julie, baltalarını çekti ve arkasını dönerek Harold'un önünde durdu.
"Ba... na bir da... ha e... mir verir... sen, seni öl... dürü... rüm!" dedi ve tekrar ablasına doğru döndü. Lord Harold, kızmak yerine yüzüne yayılan kibirli gülümseyişiyle herkesi şaşırttı.
Eider, Rose'a dönerek, "Bana birisini hatırlatıyor İngiliz, sence de öyle değil mi?" dedi. Rose onun ne demek istediğini biliyordu, ellerini yumruk yaparak Eider'in omuzlarına vurdu. Kardeşi de onun kadar asi ve dik başlıydı. Ve tıpkı onun gibi, aşktan kaçmaya çalıştığını görebiliyordu, tüm bunlar Julie'nin gözlerine yansıyordu. Yaptığı ve söylediği her şeyden sonra Harold'a bakıyor, onun tepkisini izliyordu. Ama genç ve yakışıklı lord, onu umursamıyormuş gibi görünüyordu ya da öyle görünmeye çalışıyordu...
Rose tekrar kardeşine baktığında, onun eskisi kadar kekelemediğini, konuşmaktan kaçınmadığını ve gittikçe güzelleşmiş olduğunu fark etti. Onu görmeyeli gerçekten uzun zaman olmuştu.
"O benim kız kardeşim Eider, bana benzemesi kadar doğal bir şey daha göremiyorum," dedi kulağına doğru. Eider başını yana çevirdi ve Julie'nin duymasını istemediğini belli ederek, Rose'a cevap vermek için kızarmış olan kalın dudaklarını araladı.
"Umarım Harold, benim kadar sabırlı bir adamdır."
"Bunu neden söyledin?"
"Adamın, genç yaşta ölmesini istemem İngiliz!"
"Sen kötü bir adamsın ve kötü bir mizah anlayışın var Eider."
"Ve sen de bana âşıksın, Leydi McDuck."
Eider, ilk defa ona Leydi McDuck demişti, bu onun Rose'u gerçekten karısı olarak gördüğünü gösteriyordu. Ellerini Eider'in beline koydu ve alnını sırtına yasladı. Nefes almaya ihtiyacı vardı. Bir günde bu kadar mutluluk, ona fazla gelmişti.
"Rose, bu ko... ca a... yı... nın arka... sın... dan çı... kıp ba... na sarıla... cak mısın?" Kardeşinin sitem dolu sesini duyduğunda, Rose Eider'in sırtına hissedebileceği büyüklükte sıcak bir öpücük kondurdu ve kollarını açarak onun arkasından çıktı.
"Seni özledim kardeşim."
"Kocanın arkasından çıkmak istemeyişinden, bunu anlamıştım," dedi Julie, kalbinin kırık olduğunu belli ederek. Julie şimdi onu anlayamazdı ve Harold'ı sevdiğini kabullenmeden, onunla bu konu hakkında konuşmaya çalışmayacaktı. Gözlerini tekrar atından inmekte olan Harold'a çevirdi. Adam devasaydı ve Eider'le ikisi yan yana geldiğinde, büyük bir ölüm tehdidi oluşturuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...