-73-

6.9K 405 4
                                    


Bu, bir sorudan çok hatırlatma gibiydi ve Rose aldığı homurdanmalardan anladığı kadarıyla, doğru yoldaydı. Ellerini beline koyarak ona bakmaya devam etti ama Eider'in duruşunda ve bakışlarında herhangi bir değişiklik göremedi. Ama ona bakan kara gözlerin yakıcılığını hissettiğinde, kendisini bir adım geri giderken buldu.

"Buraya gel, İngiliz."

Kesinlikle olmaz!

"Beni ayağına çağıramazsın," dedi sinirle Rose, ona boyun eğmek ve çaresiz bir âşık gibi görünmek istemiyordu.

Eider, başını iki yana sallayarak hiç de doğru bir şey yapmadığını ona göstermek istedi. Rose, kulağına gelen 'Hayır, İngiliz. Hayır...' sözlerini gerçekten Eider'in söyleyip söylemediğini anlamak için, kocasının dudaklarına odaklanmaya çalıştı ama o dudaklara baktığında, aklında uçuşan düşüncelerin dağılmasına engel olamadı. Ne yapması ya da neye odaklanması gerektiğinin artık bir önemi yoktu. "Evet seni ayağıma çağırmaya hakkım olmadığını biliyorum ama beni ayağa kaldırırsan pişman olursun güzelim sen de bunu biliyorsun değil mi?" dedi ve sırıtmaya başladı. Rose onun alaycı gülümseyişini sevmiyordu, ifadesiz yüzü çoğu zaman Rose'a daha iyi görünüyordu, çünkü o gülümsediğinde kendisini yenilmiş hissediyordu.

"Güzelim mi?"

"Ah İngiliz... Onca sözümün arasından, sadece 'güzelim'i seçmiş olman senin de diğer kadınlardan farklı olmadığını gösteriyor."

"Diğer kadınları duymak istemiyorum," dedi ve eliyle havada kesin bir çizgi çekti, buradan ilerisine geçemezsin demekti bu. Eider bu mesajı almış gibi, koltuğa yaslandı ve keskin gözleriyle, onu soymaya başladı. Rose, onun iki yana açık olan bacakları arasına girmek ve tüm kötü sözlerini dudaklarına boğmak istiyordu.

"Şu an sadece sen varsın, İngiliz."

"Ve bundan sonra da senin için sadece ben olmalıyım..."

"Sana sadık olmamı mı istiyorsun?"

Rose, bu cümleden Eider'in ona sadık olmadığını anlamış ve içi tarif edilemez bir kıskançlıkla dolmuştu. Ona bunu neden yaptığını sormak, kalbindeki sızı dinene kadar ağlamak istiyordu.

"Bana sadık değil miydin?"

Yükselen sesi acısını bastırmaya yetmiyordu, üzüntüsünü gidermenin tek yolu Eider'in canını yakmaktan geçiyorsa bunu pekâlâ yapabilirdi. Kelimelerine engel olamıyor ve ona müsaade etmeden konuşmaya devam ediyordu.

"Haklısınız lordum. Kim bilebilir ki, belki de karnımdaki çocuk sizin değildir! Ne de olsa ikimiz de evlilik bağıyla zincire vurulsak da özgürdük..." dedi ve Eider, deri koltuğun sakladığı tahta kolları tek hamlede kırmış, odada yankılanan bu ses ise Rose'u kendisine getirmişti. Gözlerini korkuyla açtığında, onun istifini bozmadan aynı yerde oturduğunu gördü. Değişen tek şey bakışlarındaki anlam ve koltuğun kırık kollarıydı.

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin