Eric, kafasına inen sert bir darbeyle kendinden geçti. Ama kulaklarına dolan acı çığlığı ise asla unutmayacaktı.
Her şeye sahip olduğu hâlde, asla mutlu olamayacağını bilen bir kadının acı dolu yakarışıydı bu...
*
"Lisa nerede?"
Eider önüne gelen her şeyi deviriyor, kadınlar korkuyla çığlık atıp kaçışıyordu. Bu haldeyken, hiç kimse onun yanına yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Sakinleşmek için başını yukarı kaldırdı ve kalenin en uzak odasına baktı. Onun bu hâle düşmesine neden olan güzel karısının yanından ayrılalı çok olmamıştı, sıcaklığı ve kokusu hâlâ üstünde dururken kendisini dibe batmış gibi hissetmesine neden olan şeyin, ne olduğunu merak etti. Bunca karmaşanın ortasında olmak, ona ağır geliyordu.
"Bana cevap verin, o nerede?"
Eider, kadınların arasından fırlayan küçük bir çocuğun bacağına yapışmasıyla, gözlerini çocuğa doğru indirdi. Onun heyecanını ve korkusunu görebiliyordu. Ama küçük cesur yüreğin, ona doğru koşmasına ve bacağına sarılmasına engel olamamış, çocuğun onu saran küçük ellerini hissettiğinde içini kaplayan huzura anlam verememişti.
"Ne istiyorsun, çocuk?"
Çocuk, kaslı bacağına sarılmış korkuyla titrerken, birkaç kez dudaklarını ıslattı ve gözlerini etrafında gezdirerek güç alabileceği annesini aramaya başladı. Eider, onun gözyaşlarıyla parlayan gözlerine her baktığında, sakinleşmeye başladığını hissetti.
"Siz gittikten hemen sonra atını alıp gitti, şimdi kimseyi öldürmeyeceksiniz değil mi lordum?"
Eider, insanlarını korkuttuğunun farkına yeni yeni varmaya başlamıştı, dizleri üstüne çöküp karşısında duran küçük çocuğa sarılmasıyla beraber, herkesin derin bir iç çektiğini duydu. Yanlış yaptığına inanmaya başlamıştı. Kardeşim dediği adama bile güvenemediği bu hayatta, bir düşmana güvenmek ve sırtını yaslamak zorunda bırakılmıştı. Hayatın ona getirdiği tüm olumsuzlukları bir kenara bırakarak, Lisa'nın atını alıp nereye gittiğini ve hâlâ neden gelmemiş olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Kimseyi öldürmeyeceğim evlat, korkmana gerek yok. Şimdi, bana ismini söyleyecek misin?" diyerek çocuğun yanaklarından akan yaşları silmeye başladı. Karşısında duran ıslak yeşil gözler, ona hatırlamaması ve nefret etmesi gereken birisini hatırlatmıştı.
"Adım Aaron, lordum."
"Söyle bana Aaron, leydinizin nereye gittiğini biliyor musun?"
Çocuğun başını iki yana sallamasıyla beraber, Eider ne yapmakta olduğunun farkına vardı. Küçücük bir çocuktan bilgi almak isteyecek kadar, zavallı bir duruma düşmüştü. Aaron'un yumuşak saçlarını öperek, çocuğu annesine doğru götürdü. Şimdi Ian'ı bulmalıydı, çünkü etrafa göz kulak olması için onu görevlendirmişti.
"Ian nerede?"
Ve tüm İskoçya, onun sesiyle sallanmıştı.
Sesi, klan toprakları üstünde büyük bir etki yaratmıştı. Rose onun sesini duyduğunda, yatağından hızla zıpladı ve acıyan yaralarının etkisiyle olduğu yere tekrar çöktü. Biraz daha bekledikten sonra, dışarıyı tekrar dinlemeye ve Eider'in sesini tekrar duymaya çalıştı.
"Lisa nerede, Ian? Bana hemen cevap ver, yoksa kellenden olursun!" diyerek genç adamın boğazına yapıştı. Ian da en az Eider kadar güçlü bir erkekti, ama lorduna karşı saygısızlık yapmayacak kadar ona bağlıydı. Eider onun moraran yüzüne baktıkça, öfkeye kapılıyor ve karşısındaki adamın konuşmasına müsaade etmeden Ian'a saldırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...