"Beni öptün," dedi Eider, bir kız gibi. Ve bunun farkına vardığında, homurdanıp yüzünü Rose'un elleri arasından çekti. Karısı kahkahalar atıyor ve gözlerinden gelen yaşları engelleyemiyordu. Onu, bu sefer gülmekten ağlatmıştı. Kaşlarını çattı ve gözlerini sinirle kıstı ama Rose yine de gülmeye devam ediyor, attan düşmesini engelleyen tek şeyin yine güldüğü adamın kolları olduğunun farkına varamıyordu.
"Masumiyetini aldığım için özür dilerim lordum," dedi, başını iki yana sallayarak gözlerindeki yaşları dağıtmaya çalıştı Rose ama Eider'in sevimli kızgınlığı karşısında ne yapacağını bilememişti.
"Benimle alay etme İngiliz!"
Onun kahkahaları arasında, kızgınlığını korumak her şeyden daha zordu. Bir kadın gülerken yüzünde çiçekler açıp, sesinde kelebekler uçuşabilir miydi? Kollarındaki kadın tüm güzelliklerin toplandığı bir yuva gibiydi ve Eider kolları arasında duran kadının kendi sıcacık yuvası olduğunu artık biliyordu. Onun kahkahalarıyla ısınan kalbi kendisine yalan söylemesini engelliyordu.
"Alay edersem ne olur, lordum?"
Rose ondan bir misilleme bekliyordu, hatta bunu o an her şeyden çok istiyordu, çünkü Eider'in hiçbir şeyin altında kalmayacağını biliyordu.
"Bunu sen istedin İngiliz!"
Eider ıslık çaldı ve Rose bunun üstüne etraflarında ileri doğru dağılmaya başlayan atlıları gördü. Eider, askerleri yollamış yalnız kalmalarını sağlamıştı.
"Neyi ben istedim, Eider?"
Onun ne yapmak üzere olduğunu bilmiyordu ama kendisini atın üzerinden uçarcasına inerken bulduğunda, kısa çığlığına engel olamadı ve şimdi sırtı koca bir ağacın gövdesine dayalıydı. Üstündeki kalın yolculuk elbisesine baktı. Mavi renkti, geniş göğüs dekoltesi ve düz bir eteği vardı. Rose bu elbiseyi ne zaman giydiğini, ne zaman yola çıktıklarını hatırlamıyordu. Elbisenin kolları uzundu ve onu sıcak tutuyor, Eider ona yaklaştıkça elbisenin içinde sıcaktan bayılacak gibi oldu.
Eider'in bedeni onu sıkıştırmaya başladığında, fazla ısındığını farketti ve üstündeki lanet elbiseden kurtulmak istedi. Artık her şey bitmişti ve yanında sadece sevdiği adam kalmıştı. Bundan şikayetçi değildi ama yoluna koyması gereken bir de evlilikleri vardı.
Eider "İzle ve gör İngiliz!" dediğinde, onu öpmeden eteğini tek eliyle yukarı doğru sıyırmaya başlamıştı. Diğer eliyle Rose'un kızıl saçlarını tutuyor, gözlerini gözlerinden ayırmıyordu. İkisi de nefes almadan, önce kimin arzuyla eriyeceğini dair bir yarışa tutuşmuş gibiydiler. Eider'in parmakları onun ıslaklığına eriştiğinde, Rose gözünü bile kırpmadan Eider'e bakmaya devam etti.
Önce kim pes edecek İngiliz? Sen mi yoksa içindeki aşk mı? Yoksa zavallı ben mi?
"Titriyorsun İngiliz."
Eider, yüzünü ona doğru eğdi ve dudaklarını, önce yanaklarına sonra da kulak kıvrımlarına sürmeye başladı. Rose, onun ıslak dudakları ve sıcak nefesiyle bayılmak üzereydi. Parmakları, şimdi o can alıcı noktasını ovuyor ve onu cennetin kapısına kadar götürüyordu. Eider eziyetine ara vermedi ama Rose da duruşundan ödün vermeden öylece durmaya devam etti. Titremesini engelleyemiyordu ama ona yenik düşmeyeceğini göstermek isterken arzusu içinde boğulacak gibi oluyordu.
"Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorum," dedi Rose gözlerini kısarak, onun dudaklarından ve ellerinden kurtulmak isteyen aklı ile onun için can atan vücudu arasında kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...