48.Bölüm

1.7K 107 354
                                    

Zaman durmuş muydu? Yoksa hissedemediğim kadar yavaş mı akıyordu? Sanki zamanın içinde tıkılıp kalmıştım. Oysa bana seçme hakkı tanınsa Barış'la resim çizdiğimiz anları seçerdim ya da saçlarımla oynadığı belki de sayısız öpücükleri ile tenimi ödüllendirdiği günleri seçerdim... Onu çok özlemiştim. Bir haftadır zaten aptalca işler yüzünden birbirimizi göremiyorduk. Sevgilim yanımdayken zamanım yoktu şimdi ise her saniyesi bir asır gibi geçen bomboş zamanım vardı ama o yoktu. Sahi evine döner miydi? Kollarımın arasında huzurlu olduğunu söylerdi hep yeniden huzur bulur muydu benimle? Elleri yine eskisi gibi sıcacık olur muydu?

Ben tüm bu düşüncelerle savaşırken zaman durmuştu... Emindim buna. Yoksa doktorun bu kadar uzun süre sessiz kalması normal değildi. "Kurşun oldukça riskli bir bölgeye isabet etmiş ve çok fazla kan kaybetmişti. Neyse ki iç organları fazla zarar görmemiş. Epey riskli bir ameliyattı ve hâlâ net bir şey söylemem mümkün değil." "Bu ne demek yani şimdi? Onlarca saat ameliyat etmenize rağmen elimizdeki şey hala hiçbir şey bilmiyor olmamız mı?!" "Nisa tamam sakin ol." "Sen de bırak beni Lale..! Git artık." Doktorun gözüne son bir umut baktığımda üzgün bir ifade ile bana bakıyordu. Yanımızdan uzaklaşırken yeni durmuş olan gözyaşlarım yeniden akmaya başlamışlardı.

Belirsizlik acıydı. İnsana yapılabilecek en büyük işkence belirsizlikti. Hayır... Barış'sızlıktı. Oradan çıkıp Barış'ın kollarına gitmek istiyordum. Bana sarılsın ve kulağıma yeniden fısıldasın: 'Her şey geçti Nis, bak ben yanındayım. Benim kollarımın arasındayken kimse seni üzemez.' Derin bir nefes aldım. Barış'ın kollarının arasında kimse beni üzemezdi elbette. Bir süre sonra Berkan gelmişti. Ah hâlâ hangi yüzle geliyordu bilmiyordum ama hepsinden nefret ediyordum. Elindeki poşeti bana uzattığında sorgular gibi baktım yüzüne. "Bakma öyle Barış'ın eşyalarıymış sen istersin diye düşündüm."

Elindeki poşeti ruhsuz bir biçimde aldığımda içindekilere göz attım. Cüzdanı, motorunun anahtarı, telefonu... Ağlamak istesem de güçlü durmak zorundaydım. Barış'ı buradaki herkesten sakınabilmek için güce ihtiyacım vardı. Belki güçlü değildim ama bunu kimseye göstermek zorunda değildim. Berkan ve Lale kenarda fısır fısır konuşurlarken artık ciddi anlamda midem bulanıyordu. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulsam iyi olacaktı. Ama kesinlikle Lale'nin getirdiği kıyafetleri giymeyecektim. Bunun için yardım isteyecek kimsem olmadığı için hastanenin güvenliği ile durumumu paylaşmıştım.

Onlarda bir şekilde bana yardımcı olup yakındaki mağazalardan birinden üzerime bir şeyler getirtmişlerdi. Üzerimi değiştirdiğimde üstümden çıkan kanlı tişörte baktım. Bunların hepsi Barış'a mı aitti yani? Hayır hayır ağlamak yoktu. Tişörtü çöpe attım. Bu güne ait kötü bir şey görmek istemiyordum. Barış iyi olacaktı bu kadar savaştıktan sonra pes etmezdi o. Benim için savaşırdı biliyorum. Ameliyathaneden çıkarıp yoğun bakıma almışlardı onu. Elleri hâlâ buz gibiydi. Ama yine de onlarca şeye rağmen harika gözüküyordu.

Ben otururken Berkan da yanıma gelip oturduğunda kalkıp gidecektim ki durdurdu beni. "Nisa Lale bir şeyler söyledi. Siz gerçekten öğrendiniz mi..?" Başımla onayladım onu, rahatsız ediyordu beni. Korkuyordum belki de ondan. "Nisa biliyorum oradan çok farklı bir boyutta gözüküyor olay ama benim de anlatmama izin ver." "Ne anlatacaksın o kadar merak ediyorum ki. Damla'yı bile bile ölüme gönderecek kadar seni haklı çıkaracak ne yaşamış olabilirsin." "Ben o ölsün istemedim. Ben seviyordum onu Nisa, onun ölmesini istemezdim." "Sonuç ne peki Berkan?"

"Ben acı çekmiyor muyum sanıyorsun Nisa?! Ben ona her şeyden uzakta bir hayat teklif etmiştim ama kabul etmeyip Barış'la ölüme giden oydu!" Gözlerimi büyütüp ona baktım. "Ne demek bu Berkan? Siz ikiniz en başından biliyor muydunuz yani her şeyi? Sen neden Damla'ya başka bir yerde hayat teklif ediyorsun ve bu hikayede neden Barış'ı korumak için bir bok bile yapmıyorsun?!" Berkan derin bir nefes alırken elini saçları arasına almıştı. "Çünkü onu kurtarırsam Damla bir daha asla yüzüme bakmazdı." "Ben hiçbir şey anlamıyorum." Berkan delirmiş gibiyken yüzüme asla bakamıyordu.

ALACAKARANLIĞIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin