Merhabalar! Yeni yılınız kutlu olsun! Umarım maskelerimizden kurtulduğumuz, istediğimiz gibi kalabalık konserlere, caddelere gidebildiğimiz sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yıl olur. Öncelikle bölümü bu kadar geç yayımladığım için kusura bakmayın. Bazı aksilikler yaşadım. McLeodların gizli geçidini bilen düşman kim? Elizabeth'i korkutan şey ne olacak? Alec'in bilerek bu tuzağa yürümesinin sebebi neydi ve gördükleri kadın kim? Bütün bunları öğrenmek için sizi bölümümüzle baş başa bırakıyorum. İyi okumalar!
Önceki bölümde...
"Senin endişelenmeni istemiyorum. James ve ben Elizabeth'i aramaya gideceğiz." Jennifer'ın bir şey söylemesine fırsat olmadan kapı çalındı ve Ian'ın "Gir." cümlesiyle içeri Daniella girdi. Başını eğerek liderine selam verdi. "Efendim sizi rahatsız etmek istemezdim ama McAlister klanından Leydi Sophie McAlister geldi ve sizi görmek istiyormuş. Ne söylememi istersiniz?" Jennifer her şeyin farkındalığıyla afalladığı için Ian onun yerine cevap verdi. "Leydi Sophie yukarı çıkabilir." Daniella tekrar selam vererek odadan ayrıldı. Ian da karısının dudaklarına tekrar bir öpücük kondurdu. Daha sonra eğilerek bebeğinin avucunun içini öptü. "Elizabeth'i bulacağız aşkım. Sen endişelenmeyeceksin ve bebeğimizle ilgileneceksin. Seni seviyorum, hoşça kal." Bunları söyleyip odadan ayrıldığında Jennifer ne yapacağını bilmez şekilde kapıya bakakalmıştı.
Alec düşmanının yüzüne bakıp onun kadın olduğunu gördüğünde ve o kadının daha önce gördüğü bir kadın olduğunu fark ettiğinde çok da şaşırmadı. Çünkü bu kadın Joanna Campbell'dı. Tanıştıkları ilk andan beri onun iyi niyetlerle yanına gelmediğini ve anlattıklarının doğru olmadığını elbette ki biliyordu. Sadece onun bunu bilmesini istememiş, kendisini inandırdığını ve tuzağa düşürdüğünü hissetmesini istemişti. Bunda da başarılı olmuştu. Emindi ki arkasını döndüğü ilk anda Joanna askerleri uyarmaya gitmiş ve onları bu tuzağa çekmişti. O kadar sayıda askerin, Alec ve onun askerlerini alt edeceğini düşünmüş ve en büyük hatayı yapmıştı. İşlerin yolunda gitmediğini anlayınca da kendisi müdahale etmeye çalışmıştı. Ama kendisini çok hafife almıştı. Alec bir tuzağa yürüdüklerini bilerek hazırlanmış ve hep ona göre hareket etmişti. Şimdi Joanna yerde acıyla inleyerek kendisine bakarken bütün bunların bu şekilde gerçekleştiğine emindi. Ve bu kadına karşı asla bir acıma duymuyordu. Şimdi Joanna Campbell onu esas düşmanına götürecekti. Campbell'ın kızını böyle bir işe bulaştırmasına da şaşırmamıştı. Çünkü Campbellların hiçbirinde onur, gurur ve koruma duygusu yoktu. O şereften yoksun aile zafer için kendi çocuklarını bile kullanmaktan çekinmezdi. Kadın kekeleyerek ve inleyerek "Lütfen beni öldürmeyin, babam zorla yaptırdı bütün bunları!" dediğinde küçümseyerek ona baktı. Sonra da şaşkınca bakan askerlerine döndü. "Bu gördüğünüz kadın Joanna Campbell, Joseph Campbell'ın kızı. Bilerek ve isteyerek bizi buraya çekti ve yenileceğimizi düşündü. Şimdi de bizi babasına götürecek." Joanna inleyerek başını salladı. "Beni bırakın lütfen! Babam beni öldürür, zorla yaptırdı. Beni bırakın, gerçekten yolunuza çıkmayacağım bir daha!" Lancelot kötücül bir şekilde gülümsedi. "Liderimizi öldürmeye çalıştığın gibi mi?" Daha sonra onun cevap vermesini beklemeden efendisine döndü ve fısıldayarak sadece onun duyabileceği şekilde konuştu. "Alec biliyorum istemeyeceksin ama yarana bir şeyler yapmamız lazım. Yoksa Campbell'ın yanına gittiğimizde tam gücünde olamayacaksın. Bunu sen de biliyorsun. Yolumuzun üzerinde Kevin Rochelle'in evi var biliyorsun ki onun karısı Margaret iyileştirici yeteneğiyle bilinir. İzin ver de önce onun evine gidelim. Çok sürmeyeceğine eminim." Alec aslında hiç gitmek istemiyordu ama hem kolundaki hem de göğsünün altındaki yaranın yakın zamanda kendisine sıkıntı yaratacağının farkındaydı. Campbell'ın karşısına çıktığında herhangi bir zayıflığının olmasını istemiyordu. Ve Rochellelerin evi de bulundukları bölgeye çok yakındı. O yüzden mantığının sesini dinleyerek kumandanını onayladı. Askerlerinin hepsine bakarak konuştu. "Şunun ellerini ve gözlerini bağlayın." Alec cümlesini bitiremeden kadın bağırmaya ve çığlık atmaya başladı. "Hayır, beni bağlamayacaksınız! Babam bu yaptığınızı öğrenirse sizi ölmekten beter eder. Hemen beni bırakmanızı emrediyorum!" Onun sonunda gerçek yüzünü göstermiş olması Alec'i tehlikeli bir şekilde gülümsetti. Kadına bir kere bile bakmadan konuşmaya devam etti. "Size zorluk çıkarırsa ağzını ve ayaklarını da bağlayın. Önce başka bir yere uğrayacağız. Sonra yolu göstermesi için gözlerini açacağız." Yok sayılmaktan dolayı sinirlenen Joanna, eline geçen kozla çektiği acıya rağmen gülümsedi. "Beni bağlarsanız size yolu asla göstermem!" Zafer kazandığını düşünerek bulunduğu pozisyonu unutup keyiflenmişti bile. Alec ona bir ders vermesi gerektiğini düşündü. Tehlikeli bir şekilde yumuşak denilebilecek bir sesle "Kaldırın onu." dedi. Kadın, askerler onu ayağa kaldırırken hala gülümsüyordu. Alec kamasını tekrar kınından çıkararak Joanna'ya doğru ilerledi. Kamasını onun yüzüne doğru yaklaştırdığında kadın gerilemeye çalıştı ama kollarından tutan askerlerin engellemesiyle olduğu yerde kaldı. Alec kamasının ucunu onun yüzünde gezdirmeye başlayarak konuştu. "Eğer dediklerimi yapmayacak olursan ya da itiraz edersen..." Aniden kadının yanağını hafifçe çizerek kanattı. Korkuyla kaçmaya çalışan kadın acıyla inledi. "Ne yapıyorsun sen, lanet olsun! Bırak beni!" Alec onu umursamadan konuşmasına devam etti. "Ölürsün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historyczneİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...