SON SÖZ (ÖZEL BÖLÜM)

426 32 18
                                    

   Elizabeth, Alec ve Sophie Kral Charles ile konuşurken günün yorgunluğunu ve yoğunluğunu üzerinden atmak için banyo yapmak istemişti. Kaledeki çalışanlar o kadar hızlı bir şekilde her şeyi halletmişti ki Elizabeth şu an şöminenin önünde saçlarını tarıyordu. Baharın güzel havası Higland'in gecelerine yansımıyordu maalesef. Bu yüzden de şömineler yakılıyordu. Odunların çıtırtısını dinlerken çalışanların normale göre çok daha hızlı olmalarının sebebini az önce giden annesinden yüzü kızararak öğrenmişti. Hiçbir şey bilmiyor da değildi fakat bu kadar detayını da bilmiyordu. Şimdi Alec'i beklemek çok daha zorlaşmıştı. Böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmezdi bile fakat annesinin açık bir şekilde söyledikleri... Ah ulu Tanrı, düşünmesi bile onu utandırıyordu. Ayağa kalkarak kafasını dağıtmaya karar verdi. Bu şekilde düşünürse panik bir ruh haline bürünecekti. Tarağını makyaj masasının üzerine, parfümlerinin ve taraklarının olduğu yere koydu. Düğün hazırlıkları için geldikleri zaman Alec bu odanın artık ikisinin de odası olduğunu söyleyip istediği gibi değiştirebileceğini söylemişti. Elizabeth de ilk iş olarak bu renksiz odaya renk getirmeye karar vermişti. Yatağın üstünü boydan boya kaplayan siyah tülün yerine açık bir borda tülü tercih etmişti. Yatak çarşafları da bu renk değişiminden nasibini almıştı. Odaya yerleştirilen makyaj masası bile odaya farklı bir hava katmıştı. Soğuk taş duvarlara ise çeşitli tablolar asarak daha yaşanılabilir bir hale getirmişti. Geniş balkonlarına da Alec ile ikisinin oturabilecekleri sandalyeler ve masa koydurmuştu. Ayrıca balkonun kenarına da İskoçya'nın sert havasında yaşayabilecek çiçekleri vazolara ekip koymuşlardı. Oda şimdi daha sıcak gibiydi. En azından Elizabeth öyle hissediyordu. Ya da hissetmek istiyordu. Çünkü evinden bu şekilde aniden bir daha orada yaşamamak üzere ayrılması çok garip ve üzücü hissettiriyordu. Üzerine sabahlığını geçirerek balkona çıktı ve dışarıyı izlemeye koyuldu. Bundan sonraki hayatı burada geçecekti. Annesi ve babasından çok uzakta... Ama ablasının ve Sophie'nin yanında olacağını bilmek rahatlatıcıydı. Bir de Alec vardı. Kocası... Böyle düşünmek çok değişikti. Artık bir kocası vardı. Ve ismi artık Elizabeth McAlister'dı. Buna alışması zaman alacaktı. Krala ismini söylerken ki o haline hala gülüyordu. Başını çevirdiğinde bir anda gözü avluda üstü çıplak bir şekilde yürüyen Alec'e takıldı. Adaleli kaslarından aşağıya damlayan sulardan göle yıkanmaya gittiğini anlayabiliyordu. Kalbi hızlıca atmaya başladığında elleri de karıncalandığını hissettirdi. Önce panikle içeri girdi. Daha sonra bu kadar heyecanlanmasının yersiz olduğunu hatırlatarak tekrar balkona çıktı ve sandalyesine oturup sakinleşmeye çalıştı. Alec çoktan içeri girmiş olmalıydı, onu göremiyordu. Ellerini istemsizce ovuşturarak beklemeye başladı. O sırada istemsizce parmağındaki yüzüğe gözü takıldı. Alec'in annesini düşündü. Yaşayacağı onca zaman varken yaşayamadıklarını düşündü. "Ne düşünüyorsun öyle sevgilim?" Elizabeth bir an şaşkınlıkla başını kaldırdı ve geçmişin tozlu sayfalarından bulunduğu ana döndüğünde kocasını gördü. Üzerindeki su damlaları parıl parıl parlıyordu. "Seni düşünüyordum. Göle gitmişsin. Üşümüyor musun?" Alec cevap vermeden önce Elizabeth'in karşısındaki sandalyeye oturdu. "Üşümüyorum, böyle havalara alışkınım. Ben de aynı soruyu sana soracaktım. Saçların ıslak, banyo yapmışsın." Elizabeth de ellerini istemsizce saçlarına götürdü. "Evet banyo yapmanın iyi geleceğini düşündüm." Alec ayağa kalkarak Elizabeth'e elini uzattı. "Konuşmamıza içeride devam edelim. Gelinimin hasta olmasını istemiyorum." Elizabeth de onun elini tutarak ayağa kalktı ve içeri geçtiler. Odalarındaki geniş koltukta karşı karşıya oturduklarında Alec onun gerginliğinin farkındaydı. İçeri geçtiklerinde gerginliği daha artmıştı sanki. Çünkü ya saçlarıyla ya elleriyle oynuyordu. "Seni endişelendiren bir şey mi var?" Elizabeth bu soru karşısında 'Evet var!' diyerek çığlık atmak istemişti fakat başını sağa sola sallamakla yetindi. Alec onun saçlarıyla uğraşan ellerini tutarak durdurdu. "Evliliğimizin ilk gününde bana doğruyu söylememen kalbimi kırıyor karıcığım. Hadi konuş benimle." Elizabeth içini çekti ve kabul etti. "Tamam biraz gergin olabilirim. Ama önce sen kralın sizinle ne konuştuğunu söylemelisin." Alec'in vücudu anında gerildi. "Şimdi anlatmayacağım. Ama söz yarın anlatacağım. Şimdi gel yanıma. Sana sarılmak ve papatya kokunu içime çekmek istiyorum." Elizabeth uysalca Alec'in kollarının arasına sokuldu. "Ben de senin kokunu çok seviyorum. Orman gibi kokuyorsun." Alec kollarını karısına sararak başını onun parlak sarı saçlarının arasına gömdü. "Şunu yapmayı o kadar özlemişim ki..." Elizabeth de parmaklarını kocasının çıplak göğsünde gezdirerek okşamaya başladı. Alec elini onun elinin üzerine kapatarak durdurdu. "Bunu yapmaya devam etmek istemezsin." Elizabeth şaşkınca bakışlarını yukarı kaldırdı. "Anlamadım. Neden?" Yüzleri çok yakındı. "Anlatmamı istediğine emin misin?" Elizabeth yavaşça başını salladı. Alec önce karısının alnını öptü. "Çünkü sen böyle yapınca sürekli seni öpmek istiyorum." Sonra yanağını öptü. Elizabeth büyülenmiş gibi onu dinliyordu. "Durmadan öpmek istiyorum." Bu sefer dudağının kenarını öptü. Elizabeth gözlerini kırpıştırarak bir sonraki cümleyi duymayı bekledi. "Seni sonsuzluğa kadar öpmek istiyorum." Bu sefer dudakları Elizabeth'in dudaklarını buldu. Dudakları buluştuğu anda ikisinin de gözleri kapandı. Önce yavaşça birbirlerine alışmaya çalışan dudakları sonradan hızlanmaya başladı. Elizabeth'in elleri Alec'in göğsünde gezerken Alec bir hamlede onu belinden yakalayarak kucağına oturttu. Elizabeth bacaklarını kocasının beline dolarken ellerini onun saçlarında gezdirmeye başladı. Saçları belinden aşağı dökülürken Alec karısının aşağı sarkan sabahlığını çekiştirerek çıkarıp yere attı. Şimdi sadece geceliği kalmıştı. Ama Elizabeth bunun farkında bile değildi. Alec'in ise elleri tekrar karısının vücudunda gezmeye başladı. Elizabeth de kendisini kocasının öpücüklerine teslim etmiş, başka hiçbir şey düşünmüyordu. Alec, Elizabeth'i kalçalarından tutarak ayağa kalktığında Elizabeth afallasa da kocasının kendisini düşürmeyeceğini bildiğinden elleriyle onun geniş omuzlarını okşamaya devam etti. Bacakları ona sarılıydı. Alec de ilerleyerek karısını yatağın ortasına yavaşça bıraktı ve durdu. Elizabeth onun durmasına şaşırarak nefes nefese onun gözlerinin içine baktı. Alec onun üzerindeydi ama yükünü vermiyordu. Dirseklerini yatağa dayamıştı. Solukları birbirine karışıyordu. "Seni seviyorum kadınım." Elizabeth bu cümle karşısında adeta erimişti. Evet ilk defa söylemiyordu ama bu sefer ki söyleyişinde bir farklılık vardı. Kelimeleri derin bir şefkat, sevgi ve tutku barındırıyordu. Aşkını hissettiriyordu. "Ben de seni seviyorum kocacığım. Şimdi beni öpmeye devam et hadi."

   Sabahın ilk ışıkları Alec ve Elizabeth'in odasındaki kalın perdelerden geçemezken Alec bir yandan göğsünde uyuyan karısını izliyor bir yandan da onun pürüzsüz yüzünü okşuyordu. Saçları yastığa dalga dalga yayılmıştı. Dün gece paylaştıkları şey hayal ettiğinden de öte hisler yaratmıştı. Hayatı boyunca bir sürü kadınla birlikte olmuştu ama dün geceden sonra onların hepsi silinmişti. Artık sadece Elizabeth vardı. Onunla tek vücut olmuş, gözlerinde kendisini bulmuş ve tarif edilemez duygular yaşamıştı. Başta karısının canını acıttığının farkındaydı ve bunu engellemek için bir şeyler yapamamak canını çok sıkmıştı. Hatta durmuştu ama Elizabeth bir süre sonra ısrarla devam etmesini isteyince ikisi de harika bir gece yaşamıştı. En azından Alec öyle düşünüyordu. Karısına hayatını adamaya hazırdı. Onu çok seviyordu ve ölene dek de sevecekti. Elizabeth ise kocası bunları düşünürken onun inip kalkan göğsünde huzurla uyuyordu. Yanağında hissettiği minik okşamalarla gözlerini kırpıştırarak açtığında kocasını kendisine baktığını gördü. Yüzüne yerleşen içten gülümsemeye engel olmadı. "Günaydın kocacığım." Alec eğilerek karısının dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu. "Günaydın karıcığım." Elizabeth kocasının gözlerinin derinliğinde kayboluyordu. Ona karşı hissettiği duygular o kadar güçlüydü ki kalbi dolup taşıyordu. Onu o kadar çok seviyordu ki yanından bir an olsun ayrılmak istemiyordu. Parmaklarını Alec'in göğsünde gezdirirken dün gece yaşadıklarını düşünmek yüzünün kızarmasına sebep oluyordu. İlk başta hiç hoşlanmayacağını düşünmüştü. Canı çok fazla acıdığında da hoşlanmayacağından emin olmuştu. Ama sonra ne olduğunu anlamadan Alec'in durmasını istememişti. Alec o kadar kibar ve düşünceli davranmıştı ki birçok kez şimdi devam etmek zorunda olmadıklarını söylemişti. Üstelik bunu söylerken yüzünde gördüğü ifadede bulunduğu durumdan ne kadar zorlandığını da anlamıştı. Vücuduna dokunuşları bile o kadar hassastı ki Elizabeth durmamasını birkaç kere söylemek zorunda kalmıştı. Şimdi düşündüğünde bu davranışları yüzünü daha da kızartıyordu. "Ne oldu? Neden gülümsüyorsun?" Elizabeth yüzünü onun boynuna gömdü. "Beni utandıracak şeyler düşünmeme sebep oluyorsun McAlister!" Alec çeviklikle onun üzerine çıkarak çenesini tutup kendisine çevirdi. "Hadi söyle, seni utandıran şey tam olarak ne?" Alec'in gözlerinde muzip parıltılar vardı. "Söylemezsen sonuçlarına katlanırsın." Elizabeth'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Ne yapacaksın?"

   Odalarından yükselen kahkahalar bütün kalede yankılanırken klan halkı huzurlu ve mutluydu. Klanları güvende ve iyi bir durumdaydı. Casuslardan ve kötü insanlardan kurtulmuşlardı. Her şey yolundaydı. Fakat bir kişi o kadar da mutlu değildi. Bir yanı buruktu ve bavulunu hazırlamaya başlamıştı bile...



Eveeet, tekrar merhaba! Yine geç saate kaldı farkındayım. Ama önceden de bahsettiğim gibi çok yoğun zamanlar geçiriyorum. İlk hikayemi çook güzel bir şekilde sonlandırmanın haklı bir gururunu yaşıyor, karakterlerime hayranlıkla bakıyorum. Asla kendini övmeyi seven insanlardan değilim ama bence karakterlerimiz bunu hak ediyor. Onlar kendi hayallerinin yolculuğunu tamamlamışken bakalım kendi hayallerimiz bizi nereye götürecek? Bu asla bir veda değil, tekrar görüşeceğiz ve sizin güzel yorumlarınızı duymak için aynı heyecanla bekleyeceğim. Sadece sizden biraz beklemenizi rica etmek durumundayım. Ne zaman geri döneceğim konusunda kesin bir şey söyleyemiyorum maalesef. Buradan bilgi vereceğim için takipte kalırsanız çook sevinirim. Sizi çok seviyorum, iyi ki varsınız! İyi ki bu yolculukta benim yanımda oldunuz! Tekrar görüşmek üzere hoşça kalın! 


-Amatör yazarınız Ezgi...

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin