Bölüm 7

752 73 24
                                    

Önceki bölümde...

Alec artık Elizabeth hakkında ne düşüneceğini, ne hissedeceğini bilmiyordu. Bir an onu o kadar çok arzuluyorken, diğer bir anda onu olduğu yerde bırakıp, çıkıp  gitmek istemesine çok şaşırıyordu. Atın üstünde birlikteyken ne kadar utangaçtı. Az önce ise ona bağırıp çağırmıştı. Bu değişken ruh hali onun çatlak olduğunu göstermiyor muydu yani? Ama onu üzmüştü, farkındaydı. Kendine hakim olamamıştı. En iyisi onunla hiç ilgilenmemekti. Sadece James ve yakın dostu Ian için onu sağlam bir şekilde İskoçya'ya görürecek ve sonra bir daha yüzünü görmeyecekti. Evet, işte bu kadar basitti. Alec aldığı bu karar üzerine gülümsedi. Ama hiçbir şey düşündüğü gibi olmayacaktı.

Elizabeth Alec'in yanından ayrıldığında çok sinirliydi. İçinden bildiği bütün kötü sözleri saymıştı ona. Ama şimdi Alec'in askerlerinden biri olan Daniel'dan bir elma ve sandviç alıp, gruptan uzak bir ağacın altında oturmuş yemeğini yemeye çalışıyorken sinirinden eser yoktu. O hep böyleydi işte. Çabuk sinirlenirdi, çabuk da sakinleşirdi. Sakinleştiğinde ise, o zaman kırgınlığını saklamak için savurduğu öfkesi onu yalnız bırakır ve ağlamamak için kendisini zor tutar, kalbinin kırıklığını sustururdu. Şimdi evinden, ailesinden uzakta, bir avuç yabancının içinde kendini çok yalnız ve çaresiz hissediyordu. "Zavallı James senin gibi şımarık bir kızı olduğu için utanıyor olmalı!" Kafasında sürekli bu cümle yankılanıyordu. Alec'in bu kadar acımasız ve kötü kalpli olacağını düşünmemişti hiç. Bileğini sıkması, ayağının burkulması bile onun canını bu kadar yakmamıştı. Ayağı bu düşüncelerini yalanlamak istercesine zonklamaya başladı. Suratını asarak ayağını ovuşturmaya devam etti. İşe yaradığı için değil de kendini oyalamak istercesine yapıyordu. Sandviçine suratını buruşturarak baktı. Yemek zorundaydı. Kim bilir bir daha ne zaman yemek için mola verirlerdi? Kendini birkaç ısırık almaya zorladı. O sırada uzaktan askerlerinin yanına giden Alec'i gördüğü anda yine sinirlendi. Bu sözleri ona söylemeye hakkı yoktu. Ondan hoşlanmıyordu. Kendisine garip şeyler söylüyor ve sinirlenmesine sebep oluyordu. Elizabeth kendisini sabırlı zannederdi. Fakat bu adam onu deli ediyordu. En iyisi onunla mümkün olduğunca konuşmamaktı. Ablasının yanına gidince bir daha onu hiç görmeyecekti.

     Alec askerlerinin yanına geldiğinde Elizabeth'in orada olmadığını fark etti. Gözüyle etrafı taradığında ise  ağacın altında, yalnız başına, üzgün bir şekilde oturduğunu gördü. İstemsizce onun yanına gitmek için o yöne doğru adım attığında aldığı kararı hatırladı ve tekrar askerlerine döndü. Onu güvenle teslim etmek için söz vermişti. Sürekli onunla ilgileneceği için değil.

   Elizabeth askerlerin ayaklanmasına bakarak gitme vaktinin geldiğini anladı. Kimse onu yanlarında yemek yemesi için çağırmamıştı. Yalnız kalması hiçbirinin umurunda değildi. Kendisinden nefret ediyor olmalıydılar. Crispin dışında. O, Elizabeth'e yardım etmişti. Kimi kandırıyordu ki? Can atarak yapmamıştı sonuçta o da bunu. Sol ayağına yüklenmemeye çalışıp, yaslandığı ağaçtan destek alarak ayağa kalktı. Her ne kadar topallamamak için uğraşsa bile buna engel olamıyordu. Bir süre ayağı onu zorlayacaktı, bu belliydi. Zaten bir bu eksikti. Askerlerin yanına geldiğinde -onları dev diye adlandırmak daha makuldü- ayağı onu tamamen bitirmişti. Soluk soluğaydı. Ata binmek için Alec'ten yardım almak istemediğini düşündüğü anda Alec, Daniel'a Elizabeth'in onunla ata bineceğini söyledi. Daniel yüzünü buruşturdu ama başıyla anında onayladı. Elizabeth bu cümleyi duyduğu anda o kadar şaşırdı ki ne tepki vereceğini bilemedi. Alec onun tanımadığı bir adamla ata binmesine nasıl izin verirdi? Bu kadar mı nefret ediyordu kendisinden? Yüzü sinir ve acıyla kasıldı. Madem Alec onunla atı paylaşmaya bile dayanamıyordu, o zaman kendisi de Alec'i umursamayıp onu görmezden gelecekti. Bu yaptığını da unutmayacaktı. Yavaşça Daniel'in yanına yaklaştı. Daniel'in, daha doğrusu bütün askerlerin kendisinden hoşlanmadığını biliyordu. Çünkü İngiliz'di. Ne kadar da dar kafalı insanların düşünebileceği türden bir düşünce! Sadece babası için ona saygı duyuyorlardı. Sırf bu yüzden bile ondan yardım isteyecek değildi. Ölürdü daha iyi! Yavaşça sağlam ayağını eyere yerleştirdi ve canı yansa bile atın üzerine yan bir şekilde oturmaya başardı. Bütün bunları yaparken Alec'in göz hapsinde olduğunu da fark ediyordu. Biraz sonra diğerleri ile birlikte Daniel de atına bindi. Bir İngiliz ile aynı atı paylaşmaktan o da memnun değildi. Ama bu Alec'in emriydi. Yapacak bir şey yoktu.

     Alec grubun liderliğini üstlendiğinden en önde gidiyordu. Merakına yenilip Elizabeth'e baktığında ise onun çok rahatsız olduğunu fark etti. Artık suratından anlayabiliyordu bazı şeyleri. Herhalde biraz daha yana kaysa attan düşecekti. Gözlerini Daniel'a çevirdiğindeyse Elizabeth'in düşmemesi için onun belini sıkı bir şekilde sardığını gördü. Sinirlendi. Düşmemesi için onu tuttuğunu bildiği halde sinirlendi. Belini o şekilde tutmayacaktı. Tutmaya hakkı yoktu. Elizabeth onunla at sürmeliydi. O, Elizabeth'in belini kavramalıydı. Aniden önüne döndü. Ona neydi Elizabeth'den? Kimdi onun için? Neden sinirleniyordu? Hani umursamayacaktı? Başka bir şeyler düşünmeye zorladı kendini. Yoksa gidip Elizabeth'i kucaklayıp atına oturtacaktı.

    Elizabeth artık hava karardığında dik oturup, Daniel'a yaslanmamak için çabaladığından dolayı çok yorgundu. Alec'e çok fazla sinirli ve kırgındı. Ayağı zonkluyordu. Çok üşüyordu. Gözleri yavaşça kapanmaya başladığında kendine engel olamadı ve başı Daniel'ın omzuna düştü. Rahatsız bir uykuya daldı.

    Daniel, Leydi Elizabeth'in başı omzuna dayandığında kafasını çevirip baktı. Uyuyakalmıştı. Atın üzerinde biraz sohbet ettiklerinde, Daniel kızın o kadar da sinir bozucu olmadığına karar vermişti. Onun titrediğini hissettiğinde, pelerinini onun üstüne sardı. Yolculuk boyunca dik durmaya ve kendinden uzak durmaya çalıştığını da fark etmişti üstelik. İstemeden de olsa Leydi Elizabeth'in saçlarının kokusu dikkatini çekmişti. Çok güzel kokuyordu. Aniden neler düşündüğünü idrak etti ve hemen onun bir emanet olduğunu, böyle şeyler düşünmemesi gerektiğinin farkına vardı. Dikkatini tekrar yola vererek, başka şeyler düşünmeye çalıştı.

   Alec artık sabrının sonuna gelmişti. Elizabeth'in, Daniel'la sohbet ettiğini gördüğünde, başı askerinin omzunda uyuduğunda, Daniel onun belini sıkı sıkı sardığında, pelerinini onun üzerine çektiğinde, bütün bunların hepsi gerçekleştiğinde sinirlenmemesi gerektiği halde sinirlendiğinde içi içine sığmaz oldu. Bir şey yapması gerekiyordu. Ya da bu sinirini yok edecek bir çözüm bulması. Elini yumruk yaparak sıktı. Ama şimdi değil. Yumruk yaptığı elini yavaçşa havaya kaldırdı ve askerlerine durma emrini verdi. Askerler kamp kurmak için atlarından inmeye başladılar. Alec de atından indi ve Elizabeth'e baktı. Kabul etmek istemese bile, üzerindeki uyku mahmurluğuyla çok tatlı görünüyordu. Gözünü Daniel'a çevirdi. Daniel, Elizabeth'i belinden tutarak yavaşça aşağı indirdi. İndirdiğinde dengesini sağlaması için bir süre tuttu. Bunu sırf kız bir daha düşmesin diye yapmıştı. Biliyordu. Ama kaşlarının çatılmasına engel değildi bu. Elizabeth'le göz göze geldi. Ama kız gözünü hemen kaçırdı. Daniel'a gülümseyerek teşekkür etti ve onun yanından ayrıldı. Alec'in bakışlarından rahatsız olmuştu. Ona bağıracakmış gibi duruyordu. Ama Alec hep ona bağıracakmış gibi duruyordu zaten!

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin