Merhabalar! 🌴🥥 Savaşın soğuk havası karakterlerimizin üzerinde eserken bakalım neler yaşanacak? Ne planlar kurulacak? Kim nerede olacak? Richard ve Joseph neler planladı? Victoria'nın aklında neler var? 🤭 Hepsi ve daha fazlası için size iyi okumalar diliyorum. İyi hafta sonları! Görüşmek üzere! 🌸
Önceki bölümde...
Alec uykusundan uyandırıldığında huysuzca homurdandı. "Tanrı aşkına bu saatte ne olabilir..." Kapıyı sersemce açtığında karşısında Daniel'ı buldu. "Efendim düşmanlar kalemize doğru ilerliyor." Alec bu cümleyi duyar duymaz bir küfür savurarak içeri döndü ve hızla üzerini giyinmeye başladı. "Aynı zamanda McLeod kalesine de. Kalemizi hazırlamamız gerekiyor. Laird Ian sizi toplantı odasına bekliyor." Alec en son kılıcını kınına geçirerek cekedini giyindi. "Sophie? Elizabeth?" Daniel efendisini rahatlatmak istercesine konuştu. "Hepsi toplantı odasına yönlendiriliyor." Alec kafasını salladı. Daniel'la birlikte koridoru çabuk bir şekilde adımlayarak merdivenlere yöneldiler.
Toplantı odası dolmuştu. Ian, Alec ve James savaş kıyafetlerini kuşanmış, masanın başında son planlarını yapıp tamamlarken Elizabeth de içindeki telaşı baskılayarak yanlarında durup izliyordu. Sophie, Gillian ve Jennifer da odada endişeyle bekliyorlardı. "Bence kaleye gelmeden geçtikleri ormanın arasına da okçular ve askerler yerleştirmelisiniz. En başta gelenleri değil ama en sonda kalanları sessizce etkisiz hale getirip işinizi kolaylaştırabilirsiniz. Önden gelenler de sizin saldırıları bilmediğinizi düşünmeye devam edebilirler." Kumandanlar ve liderler bakışlarını Elizabeth'e çevirdiklerinde Elizabeth ellerini havaya kaldırdı. "Sadece bir öneriydi, siz bilirisiniz." James araya girdi. "Kızım doğru söylüyor. Herkesi güvenli bir şekilde kaleye çektik. Askerleri de kalenin etrafına ve surlara konuşlandırdık. Mücadele edeceğimiz asker sayısını da azaltmış olacağız." Diğerlerinin de aklına bu fikir yatmış olacak ki hepsi onayladılar. "Daniel kalenin planlardan haberi var değil mi?" Daniel onayladı. "Evet efendim Lancelot ve diğerleri çoktan gidip Dylan'a haber vermişlerdir. Kalemiz de aynı şekilde hazırlanıyor." Alex de Ian'a güncel bilgiyi vermek için yanına ilerledi. "Efendim söylediğiniz gibi kalenin etrafında şüphe çekmeyecek kadar asker var. Onları şaşırtmak için destek askerlerin surlardan aşağı ineceği halatlar bağlanarak sağlamlaştırıldı. Onlar indikten sonra da halatları yukarı okçuların yanında yağların başında bekleyecek olan askerler çekecek. Yağ demişken onlar da hazır olmak üzereymiş." Ian başıyla onayladı. "O zaman şimdi yapmamız gereken tek şey kadınlarımızın güvenliğini sağlamak. Bütün kadın ve çocukları güvenli odalara götüreceğiz. Tünel girişi ağır bir koltukla kapalı olduğundan biz istemediğimiz sürece dışarıdan kimse giremez. Zaten tünellerin yolunu da değiştirdik. Önceden dışarıda beş içeride beş asker bekleyecek demiştim ama iki katına çıkarın. Bütün kadınların elinde her ihtimale karşılık bir hançer olacak. Anlaşıldı mı?" Kumandanlar onayladı. "O halde hepiniz görev yerlerinize dağılabilirsiniz. Ben de içerideki işlerimi hallettikten sonra ön cephede sizinle savaşmak için geleceğim." Kumandanlar hızla odadan çıkarken Sophie abisinin yanına geldi. "Senin de burada diğerleriyle kalman daha güvenli olacak Soph. Seni dışarı çıkarmaya cesaret edemem. Ama ben eve döneceğim. Kalemi bizzat savunup savaşı yönetmeliyim. Sakın bana itiraz etme. Her şey bittiğinde seni almaya geleceğim. Söz veriyorum. Şimdi gitmelisin haydi!" Sophie tek kelime etmeden abisine sarıldı. Gözyaşlarına hakim olmak da zorlansa da gülümsedi. "Biliyorum abiciğim geleceksin. Tanrı seninle olsun!" Alec de kardeşini rahatlatmak istercesine onun sırtını okşadı. Sophie, Alec'in yanağına bir öpücük kondurup döndüğünde Jennifer da kocasıyla vedalaşıyordu. "Ian McLeod, Connor ve benim için iyi olmak zorundasın. Lütfen dikkat et." Kucağında Connor'la Ian'a sarıldı. "Seni seviyorum." Ian da karısının saçlarını öptü ve oğlunun kokusunu içine çekti. "Sen iyi olursan ben de iyi olacağım karıcığım. Oğlumuza ve kendine iyi bak. Bu işi en kısa zamanda çözeceğim. Seni seviyorum." Jennifer hüzün ve endişeyle Sophie'nin yanına ilerlerken Gillian da James'le vedalaşmış, Sophie'ye destek olmak istercesine onun sırtını okşuyordu. Elizabeth babasıyla az önce vedalaşmıştı ve şimdi babasının kendisini çok dikkatli bir şekilde izlediğini bildiği halde kendisine engel olamadan Alec'in yanına doğru yürüdü. Aralarında küçük bir mesafe vardı. Birbirlerinin gözlerine baktılar. Elizabeth elini Alec'in kalbine koydu. "İhtiyacın olduğunda tam da burada olacağım. Lütfen dikkatli ol. Yaşayacağımız bir sürü şey, biriktireceğimiz çok fazla anımız var." Alec de o an James'in kendilerini izlediğini umursamadan kalbinin üzerinde duran yumuşak elin üzerine kendi sert elini koydu. "Sen her zaman buradasın kadınım ve hep de olacaksın. Benden bu kadar kolay kurtulamazsın." Elizabeth buruk bir şekilde gülümsedi. "Hayatım boyunca sana tutsak olmak istiyorum McAlister. Seni çok seviyorum." Alec daha fazla duramadan Elizabeth'i kollarıyla sararak sarıldı. "Ben de seni çok seviyorum güzel papatya çiçeğim." Saçlarının kokusunu unutmamak istercesine derin derin içine çekti. Yüksek sesli bir öksürük sesiyle ikisi de birbirlerinden yavaşça ayrıldılar. Elizabeth annesinin ve diğerlerinin olduğu yere ilerledi. Ama bakışları hala Alec'deydi. Alec ise James'in onları duyacak mesafede olmasa da gördüklerinden her şeyi anladığını biliyordu. Ama bundan çekinmiyordu. Hayatını borçlu olduğu adamın yanına ilerledi. "Elizabeth'i çok seviyorum. Ona aşığım James. Ve sana söz veriyorum her şey bittiğinde ona ne kadar çok değer verdiğimi sana kanıtlayacağım. Şimdi gitmek zorundayım. Hoşça kal." Elizabeth, Alec'in bu cümleleri söylediğini duyamadan güvenli odalara gitmek için toplantı salonundan çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Fiction Historiqueİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...