Öncelikle hepinize merhabaa! Bölümü geç yüklemek zorunda kaldım, bunun için özür diliyorum. 🙇🏻♀️ Okullar açılacağı için, ben de çalışmaya ve sınıfı düzenlemeye başladım. O yüzden sabah erken değil de, bundan sonra akşama doğru yükleyebilirim. Ama büyük bir aksilik olmadığı sürece cuma günleri yüklemeye devam edeceğim. Herhangi aksi bir durum söz konusu olduğunda size mutlaka haber vereceğim. Geç yüklememin bir telafisi olarak upuzuuun bir bölümle sizi baş başa bırakıyorum. 🐥Yorumlarınızı bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere, iyi okumalaar! 🦋🌸
Önceki bölümde...
Devin açlıkla Elizabeth'in boynunu ıslak öpüşleriyle kirletirken, Elizabeth tüm gücüyle onu itmeye ve kendini kurtarmaya çalışıyordu. Kadının debelenmesi hoşuna gitmeyen Devin, onun yanağına okkalı bir tokat attı. "Benden kaçamayacaksın!" Vuruşunun sertliğiyle başı yana doğru çevrilen Elizabeth, çektiği acıyı bir kenara bırakarak, bir eliyle zor da olsa uzağa savrulan kamaya eliyle ulaşmaya çalışıyordu. Bunu fark eden Devin, kadının ellerini başının tepesinde birleştirerek kendisini itmesini ve kamaya ulaşmasını engelledi. Dudaklarını Elizabeth'in boynundan aşağı indirirken, kadın tiksintiyle başını sağa sola çeviriyor, ayaklarıyla ona engel olmaya çalışıyordu. Onun bu kadar işini zorlaştırmasına sinirlenen Devin, Elizabeth'in kapalı olan bacaklarını ayırmaya çalışarak kadının ellerini bıraktı ve pantolonunu çözmeye başladı. Gözleri korkuyla büyüyen Elizabeth son şansının bu olduğunu biliyordu. Çaresizce ulaşamayacağını bilerek kamaya uzanmaya ve kendini adamın altından kurtarmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı. Adam dudaklarını kendi dudaklarına bastırdığında tiksintiyle başını yana çevirmekten başka hiçbir şey yapamadı. Her şeyin sonu gelmişti. Keşke tam da o anda ölebilseydi. Annesi, babası ve ablasını düşünerek gözlerini kapattı. Onları çok özleyecekti. Aklında kalan son isim ise Alec oldu. "Hoşça kal dünya..." diye fısıldadı ve adama karşı koymayı bıraktı.
Alec çığlıkların olduğu tarafa yöneleli neredeyse yarım saat olacaktı. Tekrar bir iz bulma amacıyla etrafa bakındığında bir çığlık daha yankılandı ve Alec hızla o tarafa yöneldi. Ormanın tenha yoluna sapan dönemece geldiğinde o tanıdık yol kafasındaki bütün kötü anıları canlandırarak adamı derinden sarstı. Burası olamazdı, değil mi? Dönemeci koşarak geçtiğinde karşılaştığı dereye göz ucuyla bile bakmadan geçince, arkasından ismini söyleyen minik bir ses onu durdurdu. "Efendim durun, Laird Alec!" Küçük sesten çıkan bu büyük sözler Alec'e hiç yabancı değildi. Kafasını çevirip kendisine koşan küçük bir çocuk gördüğünde onun Flora'nın kardeşi olduğunu düşündü. Tek sıkıntı çocuğun peşinden gelen bir kurdun olmasıydı. Kılıcını çıkartarak kurda yöneldiğinde çocuk hızla hayvanın önüne geçip ona sarıldı. O sırada kurt dişlerini Alec'e göstererek hırlıyordu. "Hayır, lütfen onu öldürmeyin efendim. Blue bizi korudu, o çok iyi bir kurt." Alec'in suratı değişti ve kılıcı yavaşça indirdi. Kurtla çocuğun arkadaşlığından çok dikkatini 'Bizi korudu.' cümlesi çekmişti. "Senle kim?" Çocuk bir an afallayınca sesini yükseltti. "Sana, seninle kimi korudu dedim!" Korkuyla gerileyen çocuğun tepkilerini sezen kurt, Alec'e doğru tehditkar bir adım attığında Jerry kendine gelerek Blue'nun önüne geçti. "Tamam Blue, sakin ol. O bizim dostumuz." Blue'nun başını okşayarak hayvanı sakinleştiren çocuk, hemen sonra Alec'e döndü. "E-efendim, Blue Elizabeth ve beni korudu." Alec'in dikkati tek kelimeyle kurdun sorgulayan bakışlarından çocuğa döndü. "Elizabeth nerede? Neden yanında değil!" Alec sesini biraz daha yumuşatmaya çalışmıştı ama başarılı olamamıştı. Çünkü çocuk eliyle yolu işaret ederken, parmaklarının titrediğini fark etmişti. Şu an aklındaki tek şey Elizabeth'di. Kalbi göğsünü zorlayarak atıyordu. "İ-ileride efendim, sarmaşıkların arkasında.-" Alec çocuğun cümlesini tamamlamasına izin vermeden hızla ileri atıldı. Ama bir an gittikten sonra vicdanın sesi onu durdurdu. "Hadi koş, sen ve arkadaşın da peşimden gelin. Burada yalnız kalmayın koşun!" Alec önden giderek sarmaşıklara yaklaştığında bir takım sesler duydu ve geçmişinde anılarının geçtiği, geleceğini belirlemiş olan yere, sarmaşıkları aralayarak adım attı. Gördüklerine onu hiçbir şey hazırlayamazdı. Adamın biri Elizabeth'e... Söylemeye dili varmıyordu. Dokunmaya kıyamadığı Elizabeth'inin üzerinde bir adam vardı ve onu öpüyordu! Elizabeth'in ellerini başının üzerinde birleştirip tutmuştu, bir eliyle de pantolonunu kurcalıyordu. Ve Elizabeth gözlerini sımsıkı kapatmış, karşı koymak için tek bir harekette bulunmuyordu. Kan beynine sıçramıştı. Öfke bütün damarlarında arsızca geziniyordu. Damarları çatlayacak kadar gerilmiş ve belirginleşmişti. "SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN ŞEREFSİZ P*Ç!" Hızla ileri atıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Ficción históricaİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...