Merhabalaar! 🥰 Bu akşam dışarıda olacağımdan sizin için bölümü erkenden düzenleyebildim. Hiç yorum yapmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum! Ama sizin yorumlarınızı bekliyoruum. 🤗 İyi hafta sonları, sağlıkla kalın. 🙏🏻😇
Önceki bölümde...
"Ben senin lanet liderine hesap vermek zorunda değilim! Ben sadece eve geri dönmek istiyorum." Sesi gittikçe hüzünlü bir hal almış ve o öfkeli ses tonu yok olmuştu. Adam da ister istemez onun bu haline üzülmüştü. Çünkü karşısındaki kadın çok mutsuz görünüyordu. Düşman gibi de durmuyordu. Rol yapmaktan uzak, tam olarak perişan bir haldeydi. Bütün bunların ona inanması için yeterli olmadığını biliyordu ama kendine engel olamadan konuştu. "Tamam şöyle yapalım. Sen önce bana ismini ve kimlerden olduğunu söyle. Çok şanslısın ki liderimiz Alec McAlister şu an bizim evimizde. O sana yardım edecektir."
Gillian, Sophie ve Daniel'ın yanından ayrıldığında ikisi birbirine aksi bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Sophie'nin aksi bakışları bir anda eğlenir gibi baktığında Daniel da afalladı. Bu kadının duygu değişimlerine ayak uydurmak çok zordu. "Bebeğe bakmak fikri seni korkuttu demek..." Daniel'ın duygu değişimi de ani oldu. İlk baştaki şaşıran yüz ifadesi önce gücenmişliğe sonra da sinirli bir hale büründü. "Ben hiçbir şeyden korkmam!" Sophie'nin inanmamış yüz ifadesi hala yerini koruyordu. "Pekala. Madem korkmuyorsun, ben mutfağa melisa çayımı almaya gideceğim. Sen ben gelene kadar kapıda bekleyip bebeğin sesini dinleyebilirsin. Uyanırsa eğer müdahale edebilirsin." Onun cevap vermesine izin vermeden yanından sıyrılarak geçtiğinde kendini gülmemek için zor tutuyordu. Daniel, Sophie yanından saçını savurarak geçtiğinde neye uğradığını şaşırdı. Lanet olsun, bu kadın onu çıldırtacaktı! Altta kalmamak için söylediği cümle şimdi onu yavaştan ürkütmeye başlamıştı. Mutfağa çabucak gidip gelebilirdi. Bebek de uyanmazdı herhalde değil mi? Ah Tanrı aşkına Sophie nasıl bir kadındı! Zeki bir kadındı... Güzel bir kadındı... Mükemmel bir kadındı... Yumuşadığını hissediyordu, bu hoşuna gitmiyordu. İstemsizce kaşlarını çattığında duyduğu sesle olduğu yerde kalakaldı. Bebek huysuzca sesler çıkarmaya başlamıştı. Kalbi ağzında atarak odanın kapısını araladığında bakışlarını beşiğe sabitleyerek sessiz adımlarla ilerledi. Sesler gittikçe yükseliyordu. Bebeği kucağına almaktan başka şansı yoktu. Midesi bulanmaya başladı. Onu nasıl kucağına alacaktı? Leydi Jennifer'ın uyanmaması gerekiyordu. Ellerini beceriksizce bebeğe doğru uzattığında onların titremesine engel olamıyordu. Kollarının altından bebeği tutarak havaya kaldırdı. Ne yapacağını bilemeyerek onu havada tuttuğunda bebek de garip garip kendisine bakıyordu. En azından Daniel öyle hissediyordu. Öylece kalakalmışken bebek yüzünü buruşturdu ve Daniel onun ağlayacağını anladığında istemsizce onu vücuduna bastırdı ve sırtını okşamaya başladı. Bebek de başını kendi boynuna koyduğunda Daniel rahatladığını hissetti. Şu anki tek amacı bebeğin mutlu olmasıydı. Ne kadar süre o şekilde bebeğin sırtını okşadığını bilmiyordu ama kapıda duyduğu sesle başını o tarafa doğru çevirdi. Sophie çayını demlerken aceleci davranmamıştı. Yukarı çıktığında koridorun başından Daniel'ın kapıda olmadığını gördüğünde ise telaşlanıp hızla odanın önüne gelmişti. Ama gördüğü manzara onu korkutmaktan çok kalbini eritmişti. Daniel bebeğin sırtını okşuyor ve bunu yaparken de çok güzel görünüyordu. İstemeden kapıyı gıcırdattığında Daniel kendisine dönmüştü. İkisi de tek kelime edemeden bebeğin gaz çıkarması dikkatlerini dağıttı. Sophie elindeki çayını komidinin üzerine bırakıp minik adımlarla yanlarına geldiğinde uyuyan bebeği hafifçe Daniel'ın kucağından aldı. Bakışları birbirine kitlendiğinde hissettikleri çekim elle tutulabilir bir seviyedeydi. Sophie kalp atışlarını yavaşlatmaya çalışarak bebeği yavaşça beşiğine yatırdığında bakışlarını Daniel'a çevirdi ve sessizce anlaşarak kapının önüne çıktılar. Az önce yaşadıkları anın etkisiyle bir şey konuşamıyorlardı. Sophie'nin bakışları Daniel'ın omzuna kitlendiğinde Daniel da merakla omzuna baktı ve bebeğin gaz çıkarmasıyla gömleğinin kirlendiğini fark etti. Sophie içeriden ıslak bir kumaş parçasıyla döndüğünde gülümsüyordu. Yaklaşarak onun omzunu silmeye başladı. Daniel o kadar uzundu ki parmak uçlarında durmak zorundaydı. Daniel'ın kokusu sarhoş ediciydi. Sophie'nin kokusu sarhoş ediciydi. Kadının bu kadar yakınında olması bütün içgüdülerini harekete geçiriyordu. Kendini ona daha fazla yaklaşmamak için zor tutuyordu. Sophie işini bitirdiğinde kendini onun yanından ayırmak için zorlayıp önce bir ayağıyla beceriksizce geri adım atmaya çalıştı. Ama kapının yüksek eşiğine takılan ayağı dengesini kaybetmesine sebep olduğunda kendini olası düşüşe hazırladı. Daniel, Sophie dengesini kaybedip geriye doğru yalpaladığında çeviklikle onu belinden yakalayarak kendisine çekti. Sophie de istemsizce Daniel'ın kollarını sıkı sıkı tutmuştu. Tam o anda zaman, ikisi için de durdu. Nefesleri birbirlerine karışıyor, kalpleri hızla atıyordu. Bakışları birbirlerine kitlendiğinde Sophie yutkunarak gözlerini Daniel'ın mavi gözlerine çevirdi. O bakışlarda birçok anlam yüklüydü. Arzuyla taşan gözlerin arkasında derin bir hassasiyet ve hassas bir kalp vardı. Sophie bunu biliyordu. Biliyordu ama, bu kalp kendisine ait değildi. Olması için de bir şey yapmayacaktı. Çünkü hisleri karşılık bulmuyordu. Sophie bunları düşünerek kendine gelmeye çalışırken Daniel onu asla bırakmak istemiyordu. Sophie'yi kollarına almak dünyanın en güzel hissiydi. Sert adımlar koridorda yankılandığında Daniel istemeyerek de olsa sakince Sophie'den uzaklaştı. Hala birbirlerinin etkisinden çıkmadan kalpleri deli gibi atarak gelen kişiye doğru bakışlarını çevirdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Ficción históricaİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...