Bölüm 54

380 52 24
                                    

Merhabaaa! 🐥 Bir mesai bitiminde daha birlikteyiiz! Umarım kafanızdaki soru işaretlerine biraz da olsa cevap bulabilirsiniz. Sophie'ye ne olacak? Ian neden kararını değiştirdi ve Alec'in planı ne? Çok daha fazlası için takipte kalıın! Haftaya cuma görüşmek üzere, sağlıkla kalıın! 🙏🏻





Önceki bölümde...

Alec günlerdir evinden uzaktaydı. Elizabeth'in yanındayken onun karnında gördüğü siyahlık, hali hazırda zirvede olan deli öfkesinin tekrar canlanmasını tetiklemişti. Oysa o gece planlarında Elizabeth'in o muhteşem kokusuyla sarhoş bir şekilde ve onun kollarında olmasının verdiği huzurla uyumaktı. Sabahına da özel olarak hazırlatacağı bir piknik sepetiyle ondan özür dileyecek ve sonunda gerçek anlamda ona olan aşkını itiraf edecekti. İçinde olan her şeyi açıkça anlatacak, kalbinin en içini ona gösterecekti. Tabi bu onun yarasını görene kadardı. Gördükten sonra tek istediği şey Campbell'ın vücudunu parçalara bölmek ve onu öldürmekti. Şu an yapmayı planladığı şeyle içinde bulunduğu durum o kadar farklıydı ki sinirden gülüyordu. Bu pis ve köhne handa kaldığı, Elizabeth'den ayrı olduğu her gün onun için korkunç bir eziyetti. Sinirleri yıpranmıştı ve karşısındaki kadın susmak bilmiyordu. Planı bozmamak için yüz ifadesini sabit tutmaya çalışarak gülümsedi ve kendisine yaklaşıp dudaklarına yapışan kadına istemeyerek karşılık verdi.

Ian karısını ve Elizabeth'i güvendiği birkaç askeriyle kaleye yolladıktan sonra kendisini ve kalesini savaşa hazırlamıştı. Okçu askerleri kalenin surlarına çıkmış hazır bir şekilde bekliyordu. Kalenin avlusuna açılan büyük çelik kapı zincirlerle çekilerek kapanmış atlı askerleri de o kapının önüne konuşlanmıştı. Atlıların başında da Ian yer alıyordu. Aklına gözüne çarpan minik bir ayrıntı geldiğinde tereddütle atından indi ve kimseye bir şey söylemeden okçularının yanlarına, kalenin surlarına çıktı. Merdivenleri hızla çıkarak surlara giden kapıdan geçti ve askerlerinin yanında durdu. Gözlerini kısarak gelen küçük grupta takıldığı o ayrıntıya baktığında rahat bir nefes aldı. "Herkes geri çekilsin! Hemen kapıyı açın!"

Alec dudaklarına yapışan kadına istemeyerek karşılık verdiğinde tiksintiyle basit bir öpüşmeden ileri gitmesine izin vermeyen bir şekilde onu geçiştirebilmişti. Şimdi onu odadan yolladıktan ve sessizliği yakaladıktan sonra yaptıklarını ve yapacaklarını düşünmeye başladı. Klandan birkaç askeriyle öfkeli bir şekilde ayrıldığında ne yapacağını bilmiyordu aslında. Sadece aklının sesini dinleyerek kendini Elizabeth'in bulunduğu kulübenin önünde buluvermişti. Orada birkaç saat bekledikten sonra buraya gelmenin hata olduğunu düşünmeye başlamışken duyduğu seslerle olduğu yere çökmüşlerdi. Bir süre gözlemledikten sonra ise iki asker ortaya çıkmış ve kulübeden içeri girmişlerdi. Elleriyle taşıdıkları bir sürü ağır görülen büyüklü küçüklü sandıkları kulübenin yanına bıraktıkları at arabasına yükleyip aralarında sinirle konuşmuşlardı. "Neden bizi bu işe yolladığını anlayamıyorum! Başka insanlar da olabilirdi. Zaten ne yaptığı da belli değil. Bir sonraki ayda buradan defolup gideceğim!" Bu tarz cümleleri çok fazla duymuştu. Askerler söylene söylene bütün sandıkları topladıktan sonra gitmişlerdi. Alec ve askerleri de uzak mesafeden onları takip etmişti. Campbell'ın adamları oldukları çok belliydi. Çünkü Elizabeth'i sakladıkları kulübeye gelmişlerdi ve isim vermemiş olsalar da o ucuz liderleri hakkında konuşmuşlardı. En azından Alec bunu anlamıştı. En az bir gün süren takipten sonra ise askerler şu an bulunduğu eski hanın biraz aşağısındaki başka bir hana gelmiş ve iki gündür de orada konaklıyorlardı. Alec onları gözlemlemesi için askerlerinden ikisini nöbetçi olarak oraya göndermiş, kendisi de tanınacağını bildiği için bu korkunç yerde kalmak zorunda kalmıştı. Neden hala gitmediklerine anlam veremese de bu zaman onun işine gelecek şeylerin gerçekleşmesine sebep olmuştu. Handa kalışının birinci gününün akşamı pelerinini kafasına geçirip bir şeyler içmek için hanın ana salonuna inmiş, dikkat çekmeden bir köşeye çekilmişti. Uzaktan gelen ve giden insanları gözlemlerken yanına aniden pelerini aynı kendisi gibi kapatmış biri oturmuştu. "Buralarda yenisin galiba?" Kafasını yana çevirip baktığında yanındakinin kendisine gülümseyen dolgun kırmızı dudakları ve kırpıştırdığı siyah kirpikleriyle bir kadın olduğunu fark edince şaşırmış ama kendini toparlayarak umursamaz bir tavır takınmıştı. "Bu neyi değiştiriyor?" Bu cevabına şaşıran kadın içten ama sessiz bir kahkaha atarak gülümsemesini genişletmişti. "Seni ilk fark ettiğim anda buradaki salaklar gibi olmadığını anlamıştım." Sonra parmaklarını kendi omzundan aşağı hareket ettirerek göğsüne doğru ilerletmişti. "Çok konuşkan değilsin bakıyorum da... O zaman ilk ben kendimi tanıtayım. Ben Joanna Campbell." Dudaklarını ısırarak parmaklarını göğsünden aşağı indirmeye başlamıştı. Alec hala kıpırdamadan ve tepki göstermeden onu izliyordu. Kadın aniden elini çekip gülümsemesini sinsi bir hale büründürdüğünde Alec onun sonraki hamlesini beklemişti. "Tamam, bu hareketime de atlamadığına göre kesinlikle bu salaklardan farklısın." Alec, Campbell ismini duyduktan sonra kadın ilgisini çekmişti tabi. Onunla konuşmaya karar verip ve hızlı düşünerek akıllıca konuşması gerektiğini kendisine hatırlatmıştı. "Seni tanımam mı gerekiyordu Joanna Campbell?" Kadın gülümsemesini genişleterek sırtını iyice yaslamıştı sandalyesine. "Tanımaman hoşuma gitti?" İsmini söylemesini beklediğini fark edince Alec tereddüt etmeden yanıt vermişti. "Robert Johnson." Joanna aniden dudaklarına yapıştığında Alec sakin kalıp içgüdüsel olarak onu itme isteğini engellemeye çalışarak öpüşüne minik bir karşılık vermiş sonra kadının geri çekilmesini beklemişti. Bir süre sonra geri çekilen kadın dudaklarını ıslatarak yalayıp kendisine açlıkla baktığında ayağa kalkarak sandalyesini geri itmişti. "Şimdi gitmem gerek ama yarın görüşeceğiz Robert..." Sonra da arkasına bakmadan hanın kapısından çıkıp gitmişti. Alec o akşam yatağına girdiğinde yaşadıklarını düşünerek kafasında yapacaklarını düşünmeye başlamıştı. Bu kadın Joseph Campbell'ın nesi oluyordu ve burada ne işi vardı? Bu karşılaşma tamamen bir tesadüf müydü yoksa altında başka şeyler mi yatıyordu? Hangi seçenek olursa olsun dikkatli olması gerekiyordu. Çünkü bu kafasında kurduğu bütün intikam planlarını yok edebilir ve tam tersi bir konuma düşürebilirdi. İşte tam da ertesi akşam, az önce, işleri tersine döndürmeden kadından bir şeyleri öğrenmeyi başarmıştı. Joseph Campbell'ın gayrimeşru kızıydı Joanna ve babasından nefret ediyordu. En azından söylediği buydu. Buraya yakın bir yerde eski bir kalede kalıyorlardı ama kadın burada kalmaktan asla mutlu değildi. Konuşmayı sevdiği için hayatındaki gereksiz bulduğu bütün ayrıntıları Alec'e anlatmıştı. Alec'in odasında olmuştu bütün bunlar. Joanna, bu konuşmalar yaşanmadan önce Alec'in kapısını çalmış ve o kapıyı açar açmaz kendisini itip içeri girmişti. Kapıyı kapatıp oraya yaslanmış Alec'i de kendisine çekerek hararetli bir şekilde öpmeye başlamıştı. Alec ise gömleğinin çıkarılmaya başladığını hissettiğinde elleriyle onu durdurarak aceleleri olmadığını söylemişti. Sonra maruz kaldığı aşırı boş konuşmalardan da önemli olarak tek bu küçük bilgileri edinebilmişti. Ama her şeyin bu kadar kolay bir şekilde gerçekleşmesi Alec'i ister istemez şüphelendiriyordu. Joanna denen kadın Campbell'ın casusu olabilir miydi? Ya da gerçekten saçma sapan konuşan boş bir kadın mıydı? Her seferinde kendisini öpmeye çalışması ikinci seçeneğin olasılığını arttırıyordu aslında ama Alec yine de temkinli olmalıydı. İçini çekip rahatsız yatakta yana dönerek Elizabeth'i düşündü. Şimdi onu o halde bırakıp giderek kim bilir ne kadar üzülmesine sebep olmuştu? Joanna her kendisini öptüğünde Elizabeth'e ihanet ediyor gibi hissetmişti. Asla böyle hissedebileceğini düşünmemişti. Önceden biri ona gelip de bir kadını öptüğü için suçluluk duyacağını söyleseydi kahkaha atarak gülerdi. Ama şimdi her şey farklıydı. Elizabeth'in dudakları, gözleri, burnu, elleri, bütün vücudu çok başkaydı. Sanki karlı bir mevsimde açan kardelen gibiydi. Yürüyüşünde bile var olan zariflik her zerresine işlemişti. Keşke Elizabeth'e içindekileri söyleyip öyle ayrılsaydı. Şu an onun yanında olabilmek için birçok şeyi feda edebilirdi. Ama elden bir şey gelmiyordu. En azından kalesinde güvendeydi ve Sophie yanındaydı. Bunu bilmek güzeldi. İşini bir an önce bitirip buradan gidecek ve sevdiği kadına kalbini açacaktı. Onun elinden kaçmasına izin veremezdi. Aniden gecenin elle tutulabilir sessizliğinde kapısı tekrar çaldığında düşünceleri bölündü. Şüpheyle kapıya ilerlerlerken yine bu çatlak kadın mı geldi diye istemsizce düşündü. Onun olmamasını umuyordu. Bir dahakine işleri berbat etmeden onun korkunç dudaklarından nasıl kurtulacağını bilemiyordu. Kapıyı yavaşça açtığında Lancelot'la karşılaştı. "Efendim, gelmeniz gerekiyor! Askerler handan ayrıldılar!"

Sophie ahırlardan bütün vücudu titreyerek ve ağlayarak ayrıldığında, kimsenin onu bu halde görmesini istemediğinden kalenin arka kapısından girmiş ve kimseyle karşılaşmadan odasına çekilmişti. Akşam yemeğine dahi inmemiş, yemeğini odasının önüne kadar Jerry ile birlikte getiren Flora'yı bile kabul etmemişti. O kadar garip, yoğun ve bir o kadar da ismini koyamadığı yeni hisler içerisindeydi ki, Jerry bile onu ikna edememişti. Güya Flora'nın davranışlarındaki anlayamadığı tedirginlik hakkında onunla konuşacaktı. Flora bu kadar ısrar etmişken ve bu fırsatı değerlendirmesi gerekirken kendinde bunu yapacak gücü bile bulamamıştı. Gecenin bir yarısı korkunç kabusları onu uyandırdığında banyoya gidip yüzünü yıkadı ve döndüğünde ise tüyleri ürpererek dağınık yatağının üzerinde küçük bir not kağıdı buldu. Tedirgin bir şekilde uzanarak notu eline aldı ve okudu. Okuduğu anda bütün vücudu titreyerek telaşla etrafına bakındı. Korkuyla ellerini vücuduna sardı ve hızlıca düşünmeye çalıştı. Bu saatte odasına kim girmişti? Kendini çok güvensiz hissediyordu. Karanlık odada kalenin avlusundaki meşalelerden yansıyan cılız bir ışıktan başka bir şey yoktu. Eliyle yatağının yanında duran komodinin üzerindeki mumu aramaya başladı. Tam o anda odasından sert bir şekilde bir şeylerin düşme sesi geldi ve Sophie korkuyla çığlık attı.

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin