Bölüm 89

228 32 6
                                    

Önceki bölümde...

Alec önce Elizabeth'in yanına giderek hafifçe elini onun omzuna koydu. İkisi birbirlerine bakarken James'in öfkeli bakışlarını fark eden Ian, Alec'i kolundan çekiştirerek Gillian'ın yanına oturması için yönlendirdi. Amelia için yeni bir sandalye ayarlamasını işaret ederken Colin McCuaig bir sandalye kenara kaydı. O sırada Daniel, Sophie'nin çocukları tanıştırmasını izlerken diğer askerler yavaş yavaş masaya yerleşiyorlardı. Julia'nın ve onun ilk evliliğinden olan oğlunun da orada olduğunu görmek Daniel'ın canını sıkmıştı. O sadece babasıyla karşılaşmayı beklemişti. Ama belli ki babası mutlu ailesini gözüne sokmakta kararlıydı. Tanrı'dan sabır dilerken Julia'nın oğlu Angus ayağa kalkarak yanlarına ilerledi. Daniel tek kaşını kaldırarak bakarken Angus konuştu. "Kardeşine selam vermeyecek misin yoksa Daniel?" Sophie iki çocuk birbirleriyle konuşurken şaşkınlıkla bakışlarını ikisi arasında gezdirdi. O anda ikisinin de beklemediği bir şey oldu. Angus çok kibar bir şekilde Sophie'nin elini tutarak öptü. "Merhaba Leydi McAlister. Sizi tekrar gördüğüme çok memnun oldum." Daniel'ın şakakları sinirle atmaya başlarken Sophie kafa karışıklığıyla karşısındaki adama bakakaldı.


"Sen benim kardeşim değilsin Angus." Daniel'ın dişlerini sıkarak konuştuğunu fark eden Sophie o elle tutulabilir gerilimi hissedercesine elini Angus'un elinden çekti. Bu yaşanılanları fark eden Alec tek kaşını kaldırarak oturduğu yerden kalktı ve yanlarına geldi. "Leydi McAlister siz Angus Fletcher'ı tanıyor muydunuz daha önceden?" Daniel'ın gergin yüz ifadesi bu soruyu sorarken kasılmıştı. "Ben sizi tanıdığımı düşünmüyorum." Alec de konuşmaya tam bu anda dahil oldu. "Ben de kardeşimle tanıştığınızı düşünmüyorum. Bir daha kardeşime dokunmayacaksın Fletcher. Yoksa o elini keserim." Sophie şaşkınlık ve kızgınlıkla abisine bakarken sadece dördünün duyabileceği sesle söylenen bu cümleler Angus'u etkilemiş olacak ki, alaycı tavrını bırakıp ciddi bir şekilde konuştu. "Her sene dost klanlar olarak yaptığımız toplantılarda karşılaşmıştım kendisiyle. Saygısızlık etmek gibi bir niyetim yoktu. Özür dilerim Leydi ve Laird McAlister. İzninizle ben ailemin yanına döneyim." Onların cevabını beklemeden kaçar adımlarla masadaki yerine ilerlediğinde Alec ve Daniel anlamlı bir şekilde bakıştılar. Sonra Alec kardeşini Elizabeth'in yanına oturması için belinden tutarak yönlendirirken Daniel da sinirli bir şekilde kumandanların ve askerlerin olduğu tarafa giderek oturdu. "Bir problem yok değil mi Alec?" Ian'ın sorduğu bu soruya sandalyesini çekerek oturan Alec gergin bir şekilde başını salladı. "Halledemeyeceğim bir şey değildi." Sophie sinirle abisine baktı. "Tabi çok sevgili abiciğim her şeyi şiddetle halletmeyi çok sever." Elizabeth'in ve diğerlerinin gözleri bu garip konuşmanın sahipleri arasında gidip gelirken Jenny neşeli bir şekilde ortamı dağıtmaya çalıştı. "Bence şimdi böyle şeyler konuşarak canımızı sıkmayalım. Hem Connor'un uyku zamanı yaklaşmadan bir şeyler yemek istiyorum. Huysuzlanınca kimse de huzur bırakmama gibi güzel bir huyu var oğlumuzun. Değil mi Ian?" Ian karısının imalı bakışını anlayarak gülümsedi ve boğazını temizleyerek tekrar ayağa kalktı. "Öyle tabi sevgilim." Daha sonra sesini yükseltti. "En büyük destekçim McAlister klanı da aramıza katıldığına göre devam edebilirim sanırım. Atlattığımız bu alçakça savaşta yanımızda olan bütün dost klanlarımıza teşekkürü borç biliriz. Klanlarımız bu desteğinizi asla unutmayacak ve nesilden nesile yaşatacaktır. Aynı şekilde desteğimiz her zaman sizin için hazır olacaktır. Alec?" Alec de ayağa kalktı ve kadehini kaldırarak konuştu. "Klanlarımızın nesiller boyunca sürecek olan dostluğuna..." Bir anda herkes kadehlerini tokuşturarak sevinç naraları attığında Jenny dışında diğer İngilizler ürkerek etrafa bakındı. Jenny bu tarz coşkulu kutlamalara alışıktı. O yüzden çok etkilenmemişti. Tabi Connor bu yüksek sese ağlayarak tepki verdiğinde Ian hemen kalabalığı elleriyle dur işareti yaparak sesleri anında kesti. "Oğlum da bu tarz kutlamalara alışacaktır." Herkesten bir gülme sesi geldiğinde Ian "Afiyet olsun." dedi. Daha sonra o ve Alec tekrar yerlerine oturdular. Alec yemeğine başlarken Ian, Connor'u sakinleştirmeye çalışan karısına yardımcı olmaya çalıştı. Elizabeth de Sophie'nin kolunu okşayarak gülümsedi. "Daha iyi misin Sophie?" Sophie içini çekti. "Aslında iyi değilim. Ama öyle olmaya çalışıyorum Jerry için. Nasıl söyleyeceğiz Elizabeth? Bir çocuğa ailesi olan tek kişinin de öldüğü nasıl söylenir?" Elizabeth onun duygusallaştığını fark edince sırtını sıvazladı. "Nasıl biliyor musun? Onun ailesi olarak. Onu yalnız bırakmayacağız Soph. Hep yanında olacağız ki hiç eksik hissetmesin. Ablasının yokluğunu tabi ki tam olarak dolduramayız ama onu mutlu edebiliriz." Sophie'nin gözlerinde bir umut kıpırtısı yerleşirken Jerry yanında oturan Sophie'yi dürtükledi. "Ortanıza oturabilir miyim? Amy ile konuşmak istiyorum." Sophie gülümseyerek onayladığında ikisi yer değiştirdiler ve yemek yemeye başladılar. "Bak Jerry bu benim abim Colin. Ama genelde ona ismiyle seslenmezler." Omuzlarını silkti. "Neden hiç bilmiyorum." Jerry de ayı heyecanla konuştu. "Benim de ablam var. İsmi Flora. Herkes ona ismiyle sesleniyor. Öyle olması gerekmez mi? Öyle değil mi Sophie?" Elizabeth Sophie'nin bu konu hakkındaki kırılganlığını bildiğinden o konuşmaya dahil oldu. "Yetişkinler lider olduklarında onlara soyadları ile seslenilir." Amelia'nın kafası karışmış yüz ifadesi oluştuğunda Elizabeth gerildi. Çünkü genelde bu surat ifadesinden sonra normal bir cümle gelmiyordu ve babası onları dikkatle dinliyordu. "Ama sen Alec'e Alec diyorsun Elizabeth." Bu sefer kurtarma sırası Sophie'deydi. "Ben de bazen abime Alec diyorum. Hem bak sen de söylüyorsun. Çünkü biz aileyiz." Jerry çatalını tabağına bıraktı. "Ama Elizabeth, Ale- liderimizin kardeşi değil ki Sophie?" Gillian ikisinin çocuklarla olan konuşmasını zevkle dinliyordu. Ama James için aynı şey söylenemezdi. O eğlenmekten çok konuşulanlardan bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. "Bazen aile olmak için kardeş olmaya gerek olmaz Jerry." Amelia tavuğundan bir ısırık alıp konuşmaya başlayınca sesi boğuklaşmıştı. "Yani aynı Ian ve Jenny gibi mi? Onlar gibi çocuğu olanlar da aile oluyorlar. Sen de Alec'le onlar gibi aile mi olacaksın Elizabeth?" Elizabeth hali hazırda zor olan durumu daha da zorlaştıran çocuklara sinirle baktı. "Siz ikiniz yemeğinizi yer misiniz? Yemek yerken konuşulmaz. Ağzınız doluyken hiç konuşulmaz. O yüzden şu peçeteyi al Amy ve ağzını sil. Her tarafına yemek bulaştırdın. Jerry sen de çatalını al ve hemen yemeğine başla." Bu tatlı azarlamadan sonra Gillian, Jenny ve Sophie kıkırdadılar. Ian, Alec, ve Colin de eğlenmiş görünüyordu. Sinclairler daha çok düşünceli görünürken Angus'un gözü ise gülümseyen Sophie'deydi. James ise hala bir şeyleri sorgular yüz ifadesiyle onları süzüyordu. Tam bu sırada Amelia ortalığı karıştıracak masum çocuksu ilgisiyle merak ettiği o soruyu sordu. "Aaa Elizabeth, yüzüğün çok güzelmiş! Nerden aldın onu? Daha önce hiç görmemiştim."

Amelia bu ortalığı karıştıracak soruyu sorduğunda Sinclairler kendi konuşmalarına dalmışlardı. Julia, bakışları McAlister'ın kız kardeşinde olan oğlunu sinirle dürttü. "Ne diye Leydi McAlister'ın elini öpüyorsun? Laird McAlister'ı nasıl sinirlendirdin görmüyor musun? Onları sinirlendirmek istemiyoruz. Eğer kardeşine ilgin varsa bunu bu şekilde belli etmemelisin." Sesini sadece oğlunun duyabileceği şekilde alçalttı. "Sinclair'in başına geçtiğinde zaten başka kimseyi düşünmeyecek. Ama sabırlı olman gerekiyor. Doğru zaman için bekleyeceğiz." Angus umursamaz bir şekilde omzunu silktiğinde Alasdair'in dikkati karısına çevrildi. "Bir şey olmuş mu? Benim yıllardır kurduğum dostluğu ve yarattığım imajı yıkmasına izin vermem. Gerekirse anladığı şekilde ben konuşurum." Julia telaşla kocasına dönerek onun omzunu sıvazladı. "Bir şey yok tabi ki hayatım. Bir yanlış anlaşılma olmuş sadece. Ama hallolmuş, bak McAlister lideri gayet eğlenmiş görünüyor. Ama Daniel neden bu kadar mutsuz görünüyor onu anlamış değilim. Kötü düşünceli biri olsam onun bizi görmekten hoşlanmadığını düşüneceğim." Julia konuyu o kadar akıllıca değiştirmiş ve kocasının dikkatini dağıtmıştı ki Alasdair'in bakışları anında oğluna döndü. "Evet mutsuz ve sinirli görünüyor. Yemek bittikten sonra klanın devri için konuşacağım." Julia'nın yüzü anında beyazlarken titreyen elindeki çatal sert bir şekilde tabağına düştü.

Victoria zindanların olduğu koridordaki hareketliliği sezince sessizce yerinden kalkarak kendini göstermeden izledi. İki asker birbirleriyle konuşuyordu ve bu ses onun ihtiyacı olan tek şeydi. Elinde sıkı sıkı tuttuğu tel tokayı eski kilidin anahtar deliğine sokarak itmeye ve döndürmeye başladı. O ne kadar güçlü şekilde iterse itsin kilit asla açılmıyordu. "Lanet olsun, açıl artık!" Fısıldayarak söylediği bu sözler çaresizliğini gözler önüne seriyordu. Çünkü tek umudu elindeki bu minik tokaydı. Eli acımaya başladığında eteğinin çalılar yüzünden yırtılmış olan kısmını yırtarak kopardı ve tel tokayı kumaş parçasıyla tutup döndürmeye başladı. Kilitler hep böyle açılmaz mıydı? Bu eski ve aptal kilit neden bir çözülme belirtisi göstermiyordu? Askerler hala konuşuyordu ama bunun daha fazla sürmeyeceğinin farkındaydı. Son bir güçle ittirmeye çalıştığında acıyla inleyerek başını aşağı eğdi. Oradaki şeyi görmesiyle çığlık atarak geri doğru düştü. Kendi hücresine gelen adım seslerini duyduğunda tel tokayı arkasına sakladı ve elbisesini yırttığı taraftaki ayak bileğine eğilerek baktı. Ayak bileği çok fazla kanıyordu. Bunun sorumlusu olan korkunç yaratıksa karşısında dikiliyordu. "Ne oluyor burada?" İki asker sorgular şekilde tepesinde dikilirken onun bakışlarını takip ettiler. "Lanet bir fareden mi korktun?" Bu cümleye eşlik eden kahkahalar Victoria'nın sinirlerini bozdu. "O lanet fare bileğimi ısırdı! Hemen bana doktoru getirin sizi-" Asker eliyle sert bir şekilde parmaklıklara vurduğunda çıkan ses Victoria'yı susturdu. "Sana doktor falan getirmeyeceğiz. Küçük arkadaşınla iyi eğlenceler." İkisi gülerek oradan uzaklaşırken karanlık hücrede gözleri kırmızı kırmızı parlayan fare üzerine gelmeye başladı.


Merhaba güzel okuyucularım, yeni bölümümüzle karşınızdayııım. 🐥 Söylediğim bütün kısımlara yer vermeye çalıştım. Ama sizin de söylememe alıştığınız gibi söylediğimle yazdığım kısım her zaman bir olmuyor. 🙈 Çünkü yazınca paragraflar ve betimlemeler çoook uzun oluyor. Bu durumda akşam yemeği de bir bölüm daha uzayacak. 🤭 Umarım sizi sıkmıyordur. Bakalım önümüzdeki bölümde Julia kocasının bu düşüncesine ne tepki verecek? Daniel babasına ne söyleyecek? James yüzük mevzusu karşısında ne yapacak? Elizabeth ve Alec bu durumu o kadar misafirin içinde nasıl açıklayacaklar? Victoria ise bambaşka bir olay. Birkaç bölümdür görülmeyen, ama hala sinsice zindanlarda sırasının gelmesini bekleyen Joanna neler yapıyor? Düşüncelerinizi yorumlarda belirtirseniz çok çok sevinirim. Benim için sizin düşünceleriniz ve geri dönüşleriniz çok önemli. Ben de bu şekilde kendi hatalarımı görebilirim. 🙏🏻 Yorumlarıyla ve beğenileriyle bugüne kadar yanımda olan bütün okuyucularıma teşekkür ediyorum. Ayrıca hikayemin en başından beri neredeyse her bölümüne yorum yapan @ipekmeral0 ve @gizemmmmmmms okuyucularıma özel bir teşekkürü borç bilirim. ♥️ Veda konuşması gibi oldu biraz, ama merak etmeyin sizi birkaç bölüm daha meşgul edeceğim. Öyle içimden geldi. 🥰 Haftaya görüşmek üzere! 🙋🏻‍♀️

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin