Merhabalaaar! Bakalım Alec, Sophie ve Elizabeth'ne tepki verecek? Neler neleer olacak? 🙊 İyi okumalar, iyi hafta sonlarııı! 🙋🏻♀️🍒
Önceki Bölümde...
O akşam McAlister kalesinin yakınlarında bir yerlerde...
"Lanet olsun, umarım bu kadar saat beni bekletmek için çok iyi bir sebebin vardır kadın!" Kız endişeyle etrafına bakındı. "Leydi Sophie ve Leydi Elizabeth öğleden akşama kadar ortada yoklardı ve liderimiz de tüm gün ve gece boyunca onları aradı. Kaleye döndüklerinden haberi yoktu. Kale bu gece çok hareketliydi ve ben herkes yatağına gitmeden çıkamazdım." Adamın gözleri önce şaşkınlıkla sonra da kızgınlıkla büyüdü. "Ne demek ortada yoklardı? O sırada lanet olası sizler ne yapıyordunuz? Neden bize haber vermediniz! Bu bizim için mükemmel bir fırsattı ve siz bunu mahvettiniz!" Öfkeyle kadını kollarından tutarak sarsmaya başladı. "Bu gidişle kardeşini bir daha hiç göremeyeceksin anladın mı? Bana yardımcı olmadığın her gün için sana ondan bir parça göndereceğim." Öfkesi sinsi bir gülümsemeye dönüştü. Kadının sarsılarak ağlaması umurunda değildi. Ellerini çekti ve bir elini cebine götürerek bir şey çıkardı. Kadın ağlayarak başını yukarı kaldırdığında, eliyle ağzını sımsıkı kapattı. Adamın elinde kurdeleyle bağlanmış bir tutam saç duruyordu. "Emin ol bir sonraki sefer sadece bununla yetinmeyeceğim. Şimdi hemen bu kaybettiğimiz şansı telafi edecek bilgileri bana ver bakalım." Kadın elleri titreyerek hıçkırıklarını durdurmaya çalışıyordu. "Liderimiz Leydi Elizabeth'e karşı çok ilgili ve ona hayatına giren diğer kadınlardan çok daha başka davranıyor. Yanından hiç ayırmıyor. Leydi Jennifer onu burada bıraksın diye çok uğraştığını duydum. Leydi Elizabeth artık iyileştiği için, Leydi Sophie ile daha çok vakit geçirmeye başladılar ve dışarı çıkmayı çok seviyorlar. At binmeyi de çok seviyorlar." Hıçkırıkları daha fazla konuşmasına izin vermedi ve kadın ağlayarak yere çöktü. "Lütfen, yalvarıyorum kardeşime bir şey yapmayın, o benim her şeyim!" Adam elindeki saç tutamını yere çökmüş kadının üstüne fırlattı. "Eğer başka bir parça görmek istemiyorsan, işime yarayacak daha fazla bilgi edinmen senin için iyi olacak." Başka tek kelime etmeden oradan ayrıldı.
"Açıkça kaleden ayrılmamanız gerektiğini belirttiğim halde, sözlerime karşı çıkmak için geçerli bir sebebiniz olsa çok iyi olur. Yoksa gerçekten hakim olmakta zorlandığım sinirimi size göstermekten çekinmeyeceğim." Elizabeth ve Sophie ana salonda oturmuş, bakışlarını Alec dışında odanın her yerinde gezdiriyor, onunla göz göze gelmemeye çalışıyorlardı. Oysaki sabah olduğunda Elizabeth, gece Alec'in kendisine sarılmasından ve bir şey söylememesinden cesaret almıştı. Yanı da boştu her zamanki gibi... İlk başlarda bunu çok umursamamıştı açıkçası ama şimdilerde geceleri sarılıp sabahları yanında olmaması onu üzüyordu. Ondan da üzücüsü dün gece Alec'e onu sevdiğini söylemiş ama bir karşılık alamamıştı. İlk defa bir erkeğe karşı böyle hisler besleyip, onu sevdiğini söylemişti. Devamında olacağını beklediği şey Alec'in de kendisini sevdiğini söylemesiydi. Ama olmamıştı. Daha önce Alec ona kendisini sevdiğini söylemişti ve bunu asla unutamazdı ama bunu bilmesi kalbinin kırılması ve hayal kırıklığına uğramasına engel olamamıştı. Tabi Alec'in ona değer verdiğini biliyordu bilmesine ama artık kendi kendine bilmek değil, ondan duymak istiyordu. Üzüntüyle içini çekti. "İkinizle konuşuyorum, farkındasınız değil mi?" Elizabeth dikkatini tekrar toplamaya çalıştı. Sophie ile kahvaltı ettiklerinde de kimse onlara Alec'in kızgın olduğundan bahsetmemişti. Sorduklarında her şeyin normal olduğunu söylemişlerdi. Alec'in yanında oturan Dylan'a sinirli bir bakış attı. Cesaretini toplayarak boğazını temizledi. Bir eliyle de Sophie'nin elini tutarak ona cesaret vermeye çalıştı. "Şimdi şöyle oluyor Alec, bizim Sophie'yle canımız çok sıkıldı ve siz de çok meşguldünüz. Sonra kendi kendimize dedik ki; neden ayakları uyuşan güzel atlarımızı bir yürüyüşe çıkarıp biz de hava almayalım..." Eliyle Sophie'nin de konuşmasını istercesine elini sıktı. İrkilen Sophie konuşmaya başladı. "E-evet abi, sonra biz gezerken birden fark ettik ki saatlerdir dışarıdaymışız. Fark edince de hemen döndük ama sen yoktun." İkisi de birbirlerinden cesaret alarak bakışlarını ve duruşlarını dikleştirip Alec'e bakıyorlardı. Alec önce bu tepkilerinde ciddi olmadıklarını düşündü ama sonra bakışları değişmeyince sinirle kaşlarını çattı. Sesini sakin tutmaya çalışarak konuştu. "Peki kardeşim, bu plansız yürüyüşünüzde kendinize önceden hazırlanmış piknik sepetini nereden buldunuz öğrenebilir miyim?" Sophie hemen gözlerini abisinden kaçırıp Elizabeth'e kaçamak bakışlar attı. Elizabeth gülümseyerek zaman kazanmaya çalıştı. "Biz de madem dışarı çıkacağız, o zaman neden yanımıza yiyecek bir şeyler almıyoruz dedik. Sonra da hemen bir şeyler hazırlayıp çıktık." Tekrar dikleşerek devam etti. "Senin de bunu bu kadar büyütüp, bize kızman hiç doğru değil." Donald'ın ağzından bir kahkaha çıkacaktı ki, Alec'in bakışlarıyla karşılaşınca öksürür gibi yapıp başını öne eğdi. "Leydi Sophie, akşam yemeği hakkında size sormamız gereken birkaç şey vardı. Acaba müsaitseniz mutfağa gelebilir misiniz?" Aşçı kapıda Sophie'nin cevabını bekliyordu. Sophie rahatlayan yüz ifadesiyle ellerini birleştirip fısıldadı. "Teşekkürler Tanrı'm." Sonra Elizabeth'in 'Hayır.' Diyen bakışlarına aldırmadan sesini yükselterek konuştu. "Tabi gelirim." Ayağa kalktı. "Abiciğim biliyorsun, yemekle ilgili sorun çıksın istemeyiz. Gitmem gerekiyor." Sonra Elizabeth'e baktı. "Ama Elizabeth'in de benimle gelmesi gerekiyor." Alec arkasına yaslanıp ellerini birleştirdi. "Neden gelmesi gerekiyor Sophie? Yoksa sen tek başına evin işlerini yönetemiyor musun?" Sophie'nin damarına basmayı biliyordu. "Hayır abi, pek tabi ne yapmam gerektiğini biliyorum! Ama Elizabeth'in canı sıkılır diye söylemiştim." Elizabeth de ayağa kalktı. "Evet, benim canım çok sıkılır. En iyisi ben Sophie'yle gideyim." "Hayır Elizabeth, Sophie'yle gitmeyeceksin. Ona Daniel eşlik edecek. Seninle benim konuşacaklarımız var. Daha orada neler yaptığınızı tam olarak öğrenemedim biliyorsun." Sophie ağzını itiraz etmek için açtığında Alec konuşmaya devam etti. "Sophie sakın bana karşı gelmeye çalışma! Çocukken neler yaşadığımızı da unutma! Şimdi ben fikrimi değiştirmeden git hemen." Sophie sıktığı ellerini yumruk yaparak, göz yaşlarını geri itti ve Elizabeth'e çaresiz olduğunu gösteren yüz ifadesiyle hemen odadan ayrıldı. Daniel da peşinden gitti. "Dylan, Donald, siz de gidebilirsiniz. Askerlerin eğitimine devam edin. Ben biraz gecikeceğim." Bir anda odadaki herkes yok oldu ve ikisi baş başa kaldılar. Elizabeth de tekrar yerine oturdu. "Oturma Elizabeth. Madem yürümeyi ve hava almayı bu kadar çok seviyorsun, seninle bir yere gideceğiz. Pelerinini al çünkü atla gideceğiz. Avluda buluşuruz." Elizabeth tek kelime etmeden odadan çıktı ve odasına yöneldi. Bu adam onu çıldırtacaktı! Oturduğu yerden herkese o kadar güzel emirler veriyordu ki, Elizabeth sırf bu yüzden onu bozmak istiyordu. Ama haber vermeden gittikleri ve herkesi korkuttukları için susuyordu. Çünkü söylemeden gitmeleri doğru değildi. Özellikle ortalıkta bir casusun gezdiği ve saldırıların olduğu zamanda. Şimdi ne kadar saçma bir şey yaptıklarını daha iyi idrak ediyordu. O yüzden dün geceki kalp kırıklığını şimdilik unutup, Alec'in sözlerine tepki vermeyeceğine kendi kendine söz verdi. Binici pantolonunu ve üstünü giydi, saçını düzeltip pelerinini aldı. Sonra hızla aşağı indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Ficción históricaİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...