Bölüm 26

569 69 8
                                    

Önceki bölümde...

"Çok ciddiyim Jennifer, bana nasıl olur da Alec'in evine yemeğe davetli olduğumuzu söylemezsin! Üstelik akşam yemeği için davetli olduğumuz bir yere neden kahvaltıdan hemen sonra gitmek zorundaydık? Şimdi ben saatlerce nasıl tahammül edeceğim? Hem-" Kardeşinin kendisini kaybetmesine çok az kaldığını fark eden Jennifer hemen onun sözünü kesti. "Yeter Elizabeth! Sen benim bir şey söylememe izin vermedin. Ayrıca onun sana yaşattıklarından sonra kendine geldiğini ve toparladığını ona göstermek için bir şansın oldu şimdi." Elizabeth gözlerini ellerini okşayan ablasına çevirdi. "Ben onu görmek istemiyorum Jenny. Ama sen haklısın sanırım. Bunu Alec'e kanıtlamak için değil, kendim için yapmalıyım. Ona hissettiklerimi belli etmek yerine kurbağa yutarım daha iyi." Ablasının gözleri şaşkınlıkla açıkladı. "Kurbağa mı?" Elizabeth kendini tutamayıp gülmeye başladı. Sonra ikisi de gülmeye başladılar. "Seni seviyorum ablacığım, iyi ki varsın." "Ben de seni seviyorum minik kardeşim. İyi ki sen varsın."

Alec kalenin avlusuna henüz gelmiş olan misafirlerini karşılamak için dışarı çıktığında gördükleri karşısında kalbi daha hızlı atmaya ve gözü seğirmeye başladı. Elini yumruk yaparak tüm vücudu gerilmiş bir şekilde ilerledi. Ian'ın lanet kumandanının ne işi vardı burada! Elizabeth'in arabadan inmesine yardımcı olması normal olabilirdi belki ama Alec aradaki o ince çizgiyi çok iyi anlayabiliyordu. Yardım etmek başkaydı, Elizabeth'e gerektiğinden daha uzun süre dokunması ise çok başkaydı. Onu en çok sinir eden şey ise Elizabeth'in halinden memnun bir şekilde kumandana en güzel gülümsemelerinden birini göndermesiydi. Çok güzeldi. Sarı saçlarının hafif buklelerinin rüzgarda dalgalanışı, pelerininin vücudunu sarışı, gülümsemesi... Lanet olsun, kendisine değil, kumandana gülümsüyordu! "Alec!" Ian'ın seslenmesiyle ona doğru dönmeye zorladı kendini. Arkadaşıyla selamlaşırken Sophie neşeyle yanından geçerek Jennifer'ın yanına doğru ilerledi. Jennifer gülümseyerek Sophie'ye sarıldı. "İşte benim diğer kardeşim!" Sophie utanarak gülümsedi. "Seni çok özlemişim!" Gözleri aşağı doğru kaydı. "Güzel bebeğimiz görüşmeyeli ne kadar da büyümüş." Elizabeth hafifçe öksürerek kendini hatırlattığında Jennifer mahcup bir ifadeyle kardeşine döndü. "Bu güzel kadın benim kardeşim Elizabeth. Bu kibar ev sahibimiz ise Sophie McAlister. Alec'in kız kardeşi." "Tanıştığıma memnun oldum Leydi Elizabeth." Elizabeth içten bir şekilde gülümseyerek Sophie'ye sarıldı. "Tanıştığıma memnun oldum Sophie. Ama bana sadece Elizabeth dersen çok mutlu olurum." Sophie sevinçle gülümsedi. Tam bir şey söyleyecekti ki abisi yanına geldi. "Hoş geldin Jennifer. Elizabeth sen de hoş geldin." Alec kendi ismini söylediğinde kalbinin heyecanla çarpmasına engel olamadı. Ama içinde yaşadığı heyecanı dışına yansıtmayarak sadece başını sallamakla yetindi. "Sophie olmasa bizi davet edeceğin yok Alec McAlister." Alec gözlerini devirip Ian'a dönerken, Ian bir kahkaha attı. "Jennifer haklı dostum." Kadınlar önde kaleye doğru yürürken Ian arkada hala kahkaha atmaya devam ediyordu. Samuel'ın ise Elizabeth'in peşinden sürekli dolaşması Alec'in dikkatinden kaçmamıştı. Kendini sakin kalmaya zorlayarak o da kalenin yolunu tuttu.

Elizabeth, Alec'in evine hayran kalmıştı. En az ablasının evi kadar güzeldi. Tabi kalenin bu güzelliğinin sorumlusu elbette ki Sophie'ydi. Şömineden halılara, halılardan perdelere kadar birçok ayrıntı kusursuzca yerleştirilmişti. Nitekim bu kadar kusursuzluğa rağmen sanki kalenin duvarlarına karanlık bir şeyler işlenmiş gibi içini ürpertiyordu. Bir şeyler eksik gibiydi sanki ama tam olarak çözemiyordu. Şimdi yemeklerini yedikten sonra bile Sophie'nin kendisi ve ablası için özel olarak demlettiği çay içini ısıtmaya yetmiyordu. Alec'i tüm gün o kadar az görmüştü ki geldiği ev sanki onun evi değil de başka birinin eviydi. Evet, Alec'i görmek istemediği doğruydu ama bu kadar az göreceğini de düşünmemişti. Yemek yerlerken bile kendisine en uzak yere oturmuş yüzüne bir kere bakmamıştı. En azından Elizabeth hiç fark etmemişti. Şimdi Ian ve Alec şöminenin önünde hararetli hararetli konuşurken Sophie'nin ondan ne kadar farklı olduğunu düşündü. Sophie sevecendi, kibardı, konuşkandı ve sohbet ettikçe de onun ne kadar zeki bir kadın olduğunu anlıyordu. İki kardeş ne kadar farklı olursa, onlar da o kadar farklılardı. Tuhaf, Sophie onu mutlu etmek için her şeyi yaparken, Alec ise onu kendinden uzaklaştırıp üzmek için her şeyi yapıyor gibiydi. Farkında olmadan bakışları Alec'e kitlendiğinde o da aniden kendisine baktı. Bir an göz göze geldiler. İkisi de birbirlerine çekiliyorken aniden bir şimşek çaktı ve Elizabeth korkuyla sıçrarken eli hızla kalbine gitti. Samuel Ian'ın yanından hızla yanına geldiğinde Elizabeth bakışlarını ona çevirmek zorunda kaldı. Birbirleriyle konuşan Jenny ve Sophie de dikkatlerini onlara çevirdiler. "İyi misiniz Leydi Elizabeth?" Gülümsemeye çalışarak askere cevap verdi. "İyiyim, teşekkür ederim Samuel." Samuel kibarca selam vererek Ian'ın yanına dönerken Elizabeth, Alec'in öldürücü bakışlarının askerin üstünde olduğunu dehşetle fark etti. Aynı onlar dans ederken askeri ittiği andaki gibi bakıyordu. Neyse ki Ian ona bir şeyler söyledi ve Alec'in çatılan kaşlarının yansıttığı öfkesi Samuel'da karşılık bulmadı. "Ian saat geç oluyor ve ben kendimi yorgun hissediyorum. Ne zaman gideceğiz?" Ian, Jenny ona bu cümleleri söylediğinde, sıkıntılı bir şekilde bakışlarını karısına çevirdi. "Sevgilim bugün burada kalmak zorundayız. Yağmur şiddetlenmeye başladı ve fırtına yaklaşıyor. Bu havada seni dışarı çıkarma riskine giremem." Elizabeth'in yüzü acıyla kasıldı ve hislerini saklamaya çalışarak başını başka bir yere çevirdi. "Bu harika olur! Hem de birlikte daha çok vakit geçirmiş oluruz, değil mi Elizabeth?" Sophie'nin heyecanla söyledikleri Elizabeth'de aynı etkileri yaratmasa da başıyla onaylayarak gülümsemeye çalıştı. Jennifer ise kardeşinin neler hissedebileceğini düşünerek; "Ian ben gerçekten iyiyim, gidebiliriz. Zaten evimiz çok yakın. Hem bu kadar kişi Sophie ve Alec'e iş çıkarmayalım." dedi. Ian kaşlarını çatarak karısına baktı. Tam o sırada Sophie konuştu. "Ah Jenny böyle düşünürsen ben çok üzülürüm. Biz sizi evimizde misafir etmekten mutluluk duyarız, değil mi abi?" Alec de hemen cevap verdi. "Jennifer burası sizin de eviniz sayılır biliyorsun. Özellikle senin rahat etmen için her şeyi düzenleriz." Ian da onaylayarak konuştu. "Buna eminim Alec, teşekkür ederim dostum. Sen de duydun Jennifer, bugün burada kalıyoruz." Jennifer çaresizce kendisine baktığında Elizabeth ablasını üzmemek için gülümsemeye çalıştı. Yapacak bir şey yoktu. Sadece Alec'le aynı kalede uyuyacaktı ve ertesi gün geri döneceklerdi. Bu kadar basitti. Zaten tüm gün onu çok az görmüştü, biraz daha tahammül edip ablasını endişelendirmeyecekti. "O zaman ben hemen odalarınızı hazırlatıyorum." Sophie neşeyle odadan ayrıldı.

Herkes odalarına dağılmış, kim bilir kaçıncı uykularını uyurken Elizabeth hala yatağında uzanmış tavanı izliyordu. Hayatı şu üç ay içinde ne kadar değişmişti. Annesi ve babasıyla yaşadığı sakin hayatı, içindeki bir tarafı çok özlüyordu. Hatta annesine Jenny'nin sürprizini haber vermek için yazdığında ve annesinin mektubu haftalar sonra ona ulaştığında duygulanmış ve onları çok özlediğini hissetmişti. Ama diğer bir taraftan ise bu sürede yaşadıkları için pişman değildi. En azından yolculuğu bazı talihsizlikler dışında çok güzel geçmişti. Alec'e karşı hissettiklerinin bir karşılığının olmaması canını yakıyordu evet, ama diğer bir taraftan ise bu hisleri ilk defa yaşamak, kalbinin başka ritimlerini keşfetmesi hoşuna gidiyordu. Evet, bu kendine acı çektirmekti belki de bir noktada ama kendisi de anlam veremiyordu buna. Keşke bu duyguları karşılıksız yaşamamış olsaydı. Keşke her şey farklı olsaydı. Keşke Alec'i anlayabilseydi. Şimdi onunla aynı yerde nefes alıp tek kelime konuşamamak çok acıydı. O yolculuklarına geri dönmeyi o kadar çok istiyordu ki; Alec'le aralarında aşılmaz duvarların olmadığı zamana... Pes etmişlikle içini çekti. İçindeki cevapsız binlerce soruya şimdi de cevap bulamayacaktı. Sıkıntıyla dönüp durduğu yatağından ayaklarını aşağı doğru uzattı. Sophie'nin ona verdiği sabahlığı ve pelerinini üzerine geçirerek kapısını ses çıkarmamaya çalışarak yavaşça açtı. Ahh bu adam onu hiç rahat bırakmıyordu. Samuel kapısının önünde bir koltuğa oturmuş uyukluyordu. Hastalandığından beri Elizabeth'i hiç yalnız bırakmamıştı. Tekrar bayılacağından korkuyordu. Onun bu ilgisini asla başka şekilde anlamak istemediği için hiçbir zaman gereğinden fazla yakınlık göstermek istememişti. Ona minnet duyuyordu. En zor zamanlarında yanında olup, ona destek olmuştu. Ama Elizabeth için bir arkadaştan fazlası olamazdı. Çizmeleri ses çıkarmasın diye parmak uçlarında yürümeye çalıştı. Ayaklarının çok çabuk üşüyeceğini ve üşüme krizlerinin kendisini hemen göstereceğini bildiğinden odadaki terliklerini giymemişti. Yavaş yavaş merdivenleri inerek kale kapısına doğru ilerledi. Biraz hava almaktan zarar gelmezdi değil mi? Sophie ona kalenin arkasında meyve bahçelerinin olduğunu söylemişti. Gecenin bir vakti meyveleri göremeyeceğini biliyordu tabi ama bahane bahaneydi değil mi?

Saat gece yarısını geçeli çok olmuş ama Alec bir türlü uyuyamamıştı. Kalesinin dışına çıkıp biraz hava almak istemişti. Çünkü kalbinin en derinine kilitlediği duyguları, Elizabeth'i karşısında görünce kendisine ihanet edip, başına üşüşmüşler ve Alec'i gecenin bu vakti uykusundan edip, yatağından çıkarmıştı. Üzüntüsünü ve pişmanlığını neredeyse dokunacak kadar yanında hissediyordu. İçinde harmanlanmış, ona acı çektiren bu duyguyu içinden atamıyordu. Elizabeth'le konuşmak istiyordu. Onunla oturup sabahlara kadar konuşmak istiyordu. Sürekli onunla birlikte olmak istiyordu. Bütün gün kendi evinde gezip papatya kokusunu kalesinin her tarafına yaymıştı ve şimdi Alec onun kokusunu ne kadar özlediğini en derinden hissediyordu. Bu soğuk kış gününde üşümeyecek kadar hissizleşmişti. Tek istediği şu karmaşık duyguların kafasından silinip gitmesiydi. Sıkıntıyla gözlerini kapattı. Ama tam o sırada vücuduna çarpan yumuşak bir şeyle eli hemen kılıcına gitti. "Alec!"

Tekrardan merhaba! 👼🏻 Şu zor günlerde insan kendini motive etmekte zorlanıyor maalesef. Bu yüzden hikayemin bir yayımlama düzeni olması ve sizi ne zaman yeni bölüm geleceği konusunda habersiz bırakmamak için beş günde bir yayımlama kararı aldım. Herhangi bir aksilik olmadığı sürece buna uymaya çalışacağımdan emin olabilirsiniz. 😌 Umarım okurken keyif alırsınız. Şimdilik görüşmek üzeree! 💓

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin