Bölüm 81

242 34 9
                                    

Merhaba sevgili okuyucularıım, bölümü okulda tamamladım. 🙈 Hazırladığım anda da paylaşmak istedim. Ufak hatalarım olursa mazur görün. 🙏🏻 Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. 🌸 İyi okumalar diliyorum, görüşmek üzere! 🐬











Önceki bölümde...

Tepeden aşağı gitmenin verdiği süratle atını biraz sola kaydırdı. Neyse ki aşağıdaki adam hareketsiz bir şekilde duruyordu. Elizabeth onun yanından geçebilecekti. Belki arkasındaki adamı oyalayıp Elizabeth'e bilmeden yardımcı bile olabilirdi. Güzel düşüncelerle kendini avutmaya çalışırken yanından geçmeyi planladığı adam ani ve çevik bir şekilde atını Elizabeth'in atının önüne doğru sürdü ve durdu. Elizabeth'in bu hamleden korkan atı da durmaya çalışarak şahlandığında korkunç bir şey oldu. Attan düşmemek için sıkıca tutunduğu yularlardan ellerini çekemediği için bu ani hamle yüzünden saçlarını sıkıştırarak tutan Ian'ın şapkası kafasından uçtu gitti. Altın sarısı saçları yeni doğan güneşin ışıklarıyla parlayarak dalgalanırken Elizabeth bu sefer kurtuluşunun olmadığını kabullenmişti.

Alec'in öldürdüğü askerlerin sayısı gittikçe çoğalırken yaralanan askerlerinin sayısının az da olsa artması sinirlerini bozuyordu. Çünkü saatlerdir dur durak bilmeden savaşıyorlardı. Askerleri en sert savaş koşulları için eğitilmişlerdi, bu doğruydu. Ama yenilen asker gruplarıyla aynı güçte savaşmak mümkün değildi ve bu lanet olası herifler asla durmuyorlardı. O yüzden yorgunluklarını anlıyordu. Ama savaşın sonu yaklaşmıştı. Seyrekleşen asker grupları artık toplu bir şekilde savunma yapamıyorlardı. Kimisi kaçmayı yeğliyordu ki zaten bu Alec'in beklediği bir şeydi. Ama artık sabrı tükeniyordu. Korkak Campbell hala ortada yoktu ve sırf bu yüzden boşa kan dökülüyordu. Kim bilir bu askerleri ne vaatlerle kandırıp bu kanlı ve sonu en başından belli kıyıma ikna etmişlerdi. Askerlerinin daha fazla yaralanmasına ya da yorulmasına izin vermeyecekti. Bir de Daniel vardı. Onu McLeod klanına göndereli bir saati geçmiş olmalıydı ve hala geri dönmemişti. Acaba onlarda ters giden bir şeyler mi vardı? İçi sıkıntıyla dolmuştu. Daha fazla beklemeyecekti. Tam ormana doğru yönelecekti ki kendisine seslenen askerine döndü. "Efendim bu ikisini ormanda kaçarken yakaladık!" Önüne doğru fırlatılan iki kişiye baktığında düşmanını anında tanıdı ve gözlerindeki tehlikeli ve acımaz bakış kendisini gösterdi. "Kimleri görüyorum! Ayağa kalkın bakaklım..." Campbell'ın yanındaki kadına baktı sonra. İkisinin de başları eğikti. "Size ayağa kalkın dedim!" Alec'in yeri göğü titreten sesi klanını aydınlatan güneşin eşliğinde her yerden duyuluyordu. Meydandaki savaş durmuş, herkes ortada yaşanan bu sahneye odaklanmıştı. Campbell'ın yakalandığını gören paralı askerler birer birer kaçışırken McAlister klanı halkı bunu fark etmiyordu. Herkesin gözü liderlerine kilitlenmişti. Nefes almadan izliyorlardı. Yavaşça ayağa kalkmaya çalışan Victoria ve Joseph'in etrafında geniş daireler oluşturuyordu. Alec de ikisinin tam karşısında dairenin ortasındaydı. İkisi de ayağa kalktığında ürkek ürkek etraflarına bakındılar. "Lanet olası herifler! Bir işi beceremediniz!" Campbell kaçışan askerlerini görünce ümitsizce bağırmıştı. Sonra anlamsız bir şekilde ellerini boğazına götürüp öksürmeye başladı. Alec onun bu şekilde askerlerine bağıracak cesaretinin olmasına şaşırmıştı. Çünkü onun bu saldırıyı kendisinin düzenlediğini inkar edeceğini düşünmüştü. "Demek bu saldırının senin öncülüğünde gerçekleştiğini kabul ediyorsun." Campbell cevap vermeden önce ellerini boğazından çekip karnına indirdi. Kramp girmişçesine iki büklüm oldu. Daha sonra toparlanmaya çalışarak Alec'in yüzüne baktı. "Hiçbir şeyi inkar edecek değilim. Ama planlarımın arasında seni öldürmek de vardı. Onda başarısız oldum." Alec'in kumandanları hışımla öne çıktılar. "Ne diyorsun şerefsiz p*ç!" Alec bir elini havaya kaldırarak durmalarını istediğini belli ettiğinde hepsi geri çekildi. "Kılıcını al!" Campbell şaşırarak baktığında Alec bir kere daha bağırdı. "Sana kılıcını al dedim!" Campbell kılıcını kınından çıkartırken Victoria bu kargaşadan istifade ederek geri çekilip kalabalığa karışmaya yeltendi. "Şu kadını tutun!" İki asker öne çıkarak kadının kollarından tutarak hareket etmesini engelledi. Victoria sinirle yumruklarını sıkarken çaresiz bir şekilde öylece kaldı. "Sen savaşarak öleceksin Campbell. Takipçilerin de ne kadar başarısız bir lider olduğunu görecek ve bir daha asla benim klanıma karşı gelemeyecek!" Joseph Campbell kılıcını havaya kaldırdığı anda boğulurcasına sesler çıkardığında Alec afallayarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bu da bir çeşit numara mıydı? Bu sesleri yoğun bir öksürme krizi takip ettiğinde Campbell dizlerinin üzerine çöktü. Bütün vücudu anlamsızca titriyordu. "Bırak bu numaraları! Benden kaçamazsın, savaşacaksın!" Alec ona inanmıyordu fakat adamın yüzü kızararak kılıcı yere düştüğünde fikri değişmek üzereydi. Campbell yere yıkıldığında ise Alec garip bir şeylerin döndüğünü anladı. Ama tepkisiz ve herhangi bir duygu belirtisi göstermeden izlemeye devam ediyordu. Geri kalan herkes de aynı anlamaz bakışlarla bakıyordu. Bir kişi hariç. Ellerini bir hamle ile boğazına götürüp sanki onu boğan görünmez şeyi engellemek istercesine hırıldıyordu. Alec ilerleyerek onun yanına eğildi ve ne dediğini duymaya çalıştı. "Beni... Kurtar... Bo-ğuluyo-rum..." İşaret parmağını sanki kilolarca yük kaldırıyormuş bir sancıyla kaldırarak Victoria'ya çevirdi. "O... O yaptı..." Dudaklarından güç bela çıkan bu kelimelerden sonra eli hızla yere düştü, ağzından beyaz köpükler gelmeye ve vücudu hiç olmadığı kadar şiddetli bir şekilde titremeye başladı. Alec geri çekilerek düşmanının boğularak hareketsiz hale gelmesini izledi. Joseph Campbell ölmüştü.

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin