Bölüm 55

386 53 12
                                    

Merhabalar, sokağa çıkma yasağımızın ilk gününe de girmiş bulunduk. Diyecek çok da fazla bir şey yok aslında. Herkesin tedbirlere uyması gerekirken, sokakta maskenin varlığından haberi olmamış gibi davranan, hatta maske taktığım için onların arasında "Ben hayal mi görüyorum?" dedirten insanları görmek açıkçası çok üzücü. Hayatımızı bu kadar sekteye uğratan bu virüsün şakasının olmadığı da bir gerçek. Umarım herkes kendi umursamazlığını bırakıp gerçek anlamda kendi sorumluluklarını yerine getirebilir. Aksi takdirde biz daha çok eve kapanmak zorunda kalacağız.

Can sıkıcı konulardan hikayemize gelirsek eğer, bu hafta da sizi şaşırtacak şeyler olacağını düşünüyorum. Belki sorularınızın hepsi yanıtlanmayacak ama zamanla her şey çözülecek. Şimdilik cevapları sizin hayal gücünüze bırakıyorum. İyi okumalar diliyorum, haftaya görüşmek üzere! 🙋🏻‍♀️





Önceki bölümde...

Sophie ahırlardan bütün vücudu titreyerek ve ağlayarak ayrıldığında, kimsenin onu bu halde görmesini istemediğinden kalenin arka kapısından girmiş ve kimseyle karşılaşmadan odasına çekilmişti. Akşam yemeğine dahi inmemiş, yemeğini odasının önüne kadar Jerry ile birlikte getiren Flora'yı bile kabul etmemişti. O kadar garip, yoğun ve bir o kadar da ismini koyamadığı yeni hisler içerisindeydi ki, Jerry bile onu ikna edememişti. Güya Flora'nın davranışlarındaki anlayamadığı tedirginlik hakkında onunla konuşacaktı. Flora bu kadar ısrar etmişken ve bu fırsatı değerlendirmesi gerekirken kendinde bunu yapacak gücü bile bulamamıştı. Gecenin bir yarısı korkunç kabusları onu uyandırdığında banyoya gidip yüzünü yıkadı ve döndüğünde ise tüyleri ürpererek dağınık yatağının üzerinde küçük bir not kağıdı buldu. Tedirgin bir şekilde uzanarak notu eline aldı ve okudu. Okuduğu anda bütün vücudu titreyerek telaşla etrafına bakındı. Korkuyla ellerini vücuduna sardı ve hızlıca düşünmeye çalıştı. Bu saatte odasına kim girmişti? Kendini çok güvensiz hissediyordu. Karanlık odada kalenin avlusundaki meşalelerden yansıyan cılız bir ışıktan başka bir şey yoktu. Eliyle yatağının yanında duran komodinin üzerindeki mumu aramaya başladı. Tam o anda odasından sert bir şekilde bir şeylerin düşme sesi geldi ve Sophie korkuyla çığlık attı.

Elizabeth ve Jennifer her türlü yiyeceğin, içeceğin, battaniyelerin, ilaçların düzenli olarak dizildiği bir odada bulunan koltukta oturmuş, endişeyle dışarıdan sesler duymaya çalışıyorlardı. Ama tabi ki bu boşa bir çabaydı. İkisi de bunu biliyorken oyalanacak bir şey bulma çabalarındaydılar. "Ablacığım lütfen biraz sakin olur musun? Ian'ı duydun. Halledemeyecekleri bir şey değilmiş, sadece güvenliğimiz için buradayız biliyorsun. Şimdi lütfen biraz sakinleş." Ayağa kalkıp masada duran sürahiden bir bardağa su doldurdu ve ablasına uzattı. Jennifer ellerinin titremesine engel olamadan suyu aldı ve bir yudum içip kucağına indirdi. "Lizzie hiç böyle şeyler olmamıştı. Ben anlayamıyorum. Nerden çıktı bu düşmanlar, saldırılar, casuslar? Biz barış içinde yaşıyorduk." Elizabeth sıkıntıyla ablasını yatıştıracak şeyler bulmaya çalıştı. "Evet, haklısın. Ama böyle şeyler olabilir, önemli olan Ian'ın söyledikleri. Sadece güvenliğimiz için önlem alıyor o kadar. Bak bebeğini düşünmelisin. Böyle stres yaparsan hem kendine hem de ona zarar vereceksin." Jennifer sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Aniden karnına saplanan minik bir sancı dişlerini sıkmasına sebep oldu. Bunu fark eden Elizabeth korkuyla ablasının yüzüne baktı. "Merak etme Lizzie, arada böyle zorluyor beni. Çok büyüdü artık, bize kavuşmak için sabırsızlanıyor herhalde." Ablasının gülümsemeye çalışmasını ve kendisini rahatlatmak için çabalamasını fark edince kendi kendine kızdı. Rahatlatılması gereken biri varsa o da Jenny'ydi. "Evet ablacığım, haklısın. Ben sadece biraz endişelendim. Şimdi sen biraz uzansan iyi olacak." Jennifer kardeşine karşı çıkmadan suyunu yere bıraktı ve koltuğa uzandı.

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin