Önceki bölümde...
Sophie biraz düşünür gibi göründü sonra yüzü hüzünle aydınlandı. "Jerry'ye ablasının haberini vermeden önce onun kafasını biraz dağıtabiliriz. Amy de orada olduğuna göre birlikte oyun oynarlar ve kendini iyi hisseder. Hem değişiklik olmuş olur. Evet, evet harika olur." Daniel'la değil de kendi kendine konuşur gibiydi. Dolabının kapaklarını açıp bir şeyler arıyordu. "Dinlenmen gerekiyor Sophie." Sophie hızla ayağa kalktığında onu duymamış gibiydi. "Alec'e hazırlanmasını söyler misin? Ben üzerimi giyinip Jerry'yi alacağım. En son Elizabeth onun Melanie'yle olduğunu söylemişti." Bir an durup hareket etmeyen Daniel'a baktı. "İzin verirsen üzerimi değişeceğim." Elleriyle Daniel'ı hafifçe iterek dışarı çıkardı. "Sen de hazırlansan iyi olur. Aileni görmek isteyeceğini düşünüyorum." Daha sonra Daniel'ın yaşadığı karmaşayı ve acıyı anlamadan kapıyı onun üzerine kapattı.
Yol ne kadar kısa da olsa Dylan ve William'la yolculuk etmek başlı başına bir sınavdı. Dylan'da İskoçlara has sağlam bir inatçılık, William'da ise İngilizlere has soğuk tavır vardı. Tabi bu soğuk tavır genelde İngiliz olmayan herkese karşı geçerli olurdu. O yüzden Elizabeth ikisi arasında köprü olmaktan sıkılmış, yolun geri kalanında kendi düşüncelerinde kaybolmuştu. Alec bütün klanına evleneceklerini duyurmuştu. O yüksek sesli konuşmasını duymasalar garip olurdu zaten... Canını sıkan babasının bunu Elizabeth söyleyemeden duymuş olma ihtimaliydi. Haberler bu kadar da çabuk yayılmazdı herhalde değil mi? Sıkıntıyla içini çektiğinde babasının vereceği tepkiyi düşünüyordu. Muhakkak ki önce annesine söyleyecekti. O bir şeyler düşünürdü belki. Bir çözüm bulabilirdi. En azından ikna etmesine yardımcı olabilirdi. İkna edebilirdi değil mi? Ah bütün bu olasılıkları düşünmek kafasını ağrıtıyordu. Babası bu kadar zor olmasaydı ne olurdu sanki? Babasının tepkilerini düşünmekten yaşadığı o güzel ana odaklanamamıştı bile... Asla beklemediği anda gelen bu teklif Elizabeth'i tepetaklak etmişti. Sadece teklifin kendisi değil, teklifi ederken söylediği cümleler, annesinin yüzüğü... İçi titremişti. Alec'in ilk tanıştıkları zamanki halini hatırlıyordu. İnatçı, duygularını göstermeyen kaba adamın tekiydi. Gerçi inatçılığı hala devam ediyordu ama, şimdi çok daha normal bir seviyedeydi. En azından kendisine karşı öyleydi. Duygularını Elizabeth'e anlatırken yüzünde oluşan o ifadeyi unutamıyordu. Gözlerindeki o parlamayı ve derinliği özellikle unutamıyordu. "Leydim konuşabilir miyiz?" Elizabeth daldığı güzel anı denizinden aniden çıkarak kendisine seslenen William'a döndü. "Tabi, dinliyorum." William rahatsız görünerek başıyla az ileriyi gösterdi. "Yalnız konuşsak daha iyi olacak." Dylan huzursuz ve memnuniyetsizce baktığında Elizabeth ona sorun olmadığını gösterircesine gülümsedi. McLeod klanına giden tepeden aşağı inerek biraz ileri gittiklerinde William beklediği soruyu sordu. "Lord Lawrence, Laird McAlister'ın evlilik hakkında söylediklerini biliyor mu Leydi Elizabeth? Yanlış anlamayın, asla sizin özel hayatınızla ilgili konuşma yetkim yok ama sizin onaylayan herhangi bir cevabınızı duymadan nasıl bir tavır takınacağımı bilemedim. Bir de kendi askerini gönderince sizin kendi isteğinizle olan bir durum olduğundan şüpheye düştüm." William'ın bu sırada Dylan'a kötü bakışları attığını fark eden Elizabeth, Tanrı'dan sabır diledi. "Benim isteğim dışında bir durum olmadığından emin olabilirsin William." Kalenin kapısına yaklaşmışlardı. "Kimse bana istemediğim bir şeyi yaptıramaz, hiç merak etme. Ama senden tek bir şey isteyeceğim." Kalenin ağır kapısı yavaş yavaş açılırken Elizabeth devam etti. "Ben babamla konuşana kadar evlilikle ilgili bir şeyden bahsetmezsen sevinirim. Benden duymasını istiyorum." Dylan asık suratıyla sabırsızca yanlarına geldiğinde William ona soğuk bir bakış atarak tekrar Elizabeth'e döndü. "Siz nasıl isterseniz öyle olsun leydim."
Elizabeth, Dylan ve William arasında yaşanan bu gereksiz gerilimden bunalarak hızla açılan kapıdan ilerlediğinde gördükleri karşısında şok oldu. "Sürpriiiz!" Amy bütün sevimliliği ve tatlılığıyla kendisine bakıyordu. Alec, Colin McCuaig'in yardım için McLeod'da olduğunu söylemişti ama Amy'nin de burada olduğundan bahsetmemişti. Belki de söylediğinde o da bilmiyordu. Bir ayağını aşağı atarak hemen atından atladı ve eğilip kollarını açarak kendisine koşan Amy'ye kocaman sarıldı. "Ah minik kelebeğim! Seni çok özledim!" Kızıl saçlarının o güzel kokusunu içine çekerek sarılmaya devam etti. Sırtında hissettiği küçük baskıyla onun konuşmasını bekledi. "Yüzünü görmek istiyorum Elizabeth, hadi beni bırak." Elizabeth kıkırdayarak geri çekildi. Amy minik elini onun yüzünde gezdirdi. "Gece uyumadın mı Elizabeth? Gözlerinin altı siyah olmuş hep. Yoksa Alec'le çadırda konuştuğunuz gibi çok mu konuştunuz?" Bu sefer kıkırdama sırası Amy'deydi. Elizabeth tam ona bu bilmişliğinden ötürü kızacaktı ki, sinirli olduğunu hissettirebilen bir öksürük sesi duyuldu. İkisi de başını döndürüp baktıklarında James'i gördüler. Elizabeth ayağa kalkarken Amy heyecanla konuştu. "Ben onunla tanıştım Elizabeth. Senin baban o!" Elizabeth onun bu tatlı tavrı karşısında tam gülecekti ki babasının kolunu fark etti. "Ah babacığım koluna ne oldu?" Babasının yanına giderek sargılı kolunu incelemeye başladı. James önemsemez şekilde başını salladı. "Önemli bir şey değil. Basit bir kesik. Sen neden bizden habersiz gittin? Neden bu saate kadar gelmedin?" Elizabeth gözlerini kaçırırken annesi yardımına yetişti. "Kızımız yeni geldi, değil mi hayatım? Bir saat içinde akşam yemeğimiz hazır olacak. O zaman sohbet edebiliriz. Hem şimdi bırakalım onlar Amelia ile vakit geçirsin. Hem Amelia da Elizabeth'le birlikte Connor'la vakit geçirmek istiyordu." Gillian kocasının daha fazla konuşmasına izin vermeden kızına anlamlı bir şekilde gülümseyip James'in koluna girdi ve onu oradan uzaklaştırdı. Elizabeth ise kaçınılmaz konuşmayı biraz daha erteleyebildiği için derin bir nefes alarak Amy'nin elini tuttu. "Hadi gidip Connor'u ve Jenny'yi bulalım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...