Merhabalar! 🌸 Bu hafta da bölümü erkenden düzenleyebildiğim için şimdi yayımlayabiliyorum. McAlister klanından kimi getirecekler? Casuslar ne kadar zamandır klanların içindeydi? Victoria'nın hain planı ne? McLeod kalesine gelenler kimler? Bu soruların cevabı ve çok daha fazlası için size iyi okumalar diliyorum! Bir de düşünceleriniz benim için çok kıymetli. Bölüm sonunda yorum yaparsanız çoook mutlu olurum. 🙏🏻 Şimdiden teşekkür ederim. Haftaya görüşmek üzere! 😌
Önceki bölümde...
Liam başına toplanmış olan asker kalabalığına baktığında neredeyse bayılacaktı. Nereden düşmüştü buranın içine? En başından bu paralı askerlik saçmalığını kabul etmeyecekti. Şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Tek bir şeyden emindi ki, kimse onu kurtarmaya gelmeyecekti. O Richard denen adam yanındaki herkesi tek kalemde satardı. Kendisinin de bir ayrıcalığı olduğunu düşünmüyordu. O yüzden akıllıca hareket etmeliydi. Bu adamlar da canını bağışlayacak gibi durmuyordu aslında ama, belki onlara her şeyi anlatırsa bir şansı olabilirdi. Derin bir nefes alacakken etrafındaki uğultu kesildi ve konuşmasını engelleyen ağzının içindeki bez hunharca çekildi. Şimdi gerçekten herkesin dikkatini çekmişti ve biraz sonra konuşacakları hayatını belirleyecekti. Gözlerini sımsıkı kapattı ve tekrar açtı. "Bizi uğraştırmadan hemen konuş. Aksi halde yapacaklarımızı tahmin bile edemezsin." Daniel'ın tehlikeli ama sakin sesi sessiz odada yankılandı.
Liam bu korkutucu ses karşısında kendini sakinleştirmeye çalışsa da çok da başarılı olduğu söylenemezdi. Bütün vücudu buz kesmişti. Arkadan bağlı olan ellerindeki halatlar bileklerini kesiyordu ve ayakları da üst üste bağlı olmaktan hissizleşmişti. Her şeyi anlatmak zorundaydı. McAlister ve McLeod askerleri düşmanlarına karşı acımasızlıklarıyla bilinirlerdi ve şimdi bu iki klanın askerleri de karşısında dikilip tehdit eden tavırlarıyla kendisine bakıyordu. Daha kötü ne olabilir dediği her anda daha kötüleri kendisini bulmuştu. O lanet tünellerden geçip Leydi Elizabeth'i kaçırdıkları andan itibaren hiçbir şey rast gitmemişti. Önce o korkunç kurt, sonra sınırları yağmaladıklarında esir olması resmen hayatını mahvetmişti. Sıradan bir çiftçinin oğluydu oysaki o... Ne işi vardı böyle şeylerle? Hep o p*ç Richard'ın onlara söylediği büyük laflara kanması yüzünden bu haldeydi. Kurtla karşılaştıktan sonra kaçmalıydı lanet olsun! "Sana söyledik! Hemen cevap ver!" Bu sefer gürleyen ses Brandon'a aitti. Liam sıçrayarak bakışlarını önünde dikilen iki rütbeli askere çevirmeye çalıştı. "B-ben anlatacağım efendim! Her şeyi anlatacağım." Brandon ve Daniel kollarını kavuşturmuş adamın konuşmasını bekliyordu. Arkalarında da McLeod askerleri duruyordu. "Tünellerin girişini tekrar nasıl buldunuz hemen söyle! Onlar değiştirilmişti." Liam gözlerini kaçırarak fısıldadı. "Richard'ın tüneller hakkında Samuel isimli bir adamla konuştuğunu duymuştum. Ama bu çok öncedendi. Sonraları o adamı hiç görmedik." Brandon ve Daniel şaşkınlık ve öfkeyle birbirlerine baktıklarında kafalarında taşlar oturmaya başlamıştı. Casuslar çok çok uzun zaman önce klanlarında yer edip kendilerine güvenilmesini sağladıktan sonra harekete geçmişlerdi. Böyle alçakça bir şeyi ancak Richard McLeod ve Joseph Campbell planlayabilirdi zaten! Ama Samuel'ın, Leydi Elizabeth'e karşı bir şeyler hissetmesi ve o korkunç gece ona akla sığmayacak şeyleri yapmaya çalışması bütün planlarını bozmuştu. Ya da bozamamıştı. Çünkü Samuel zindana düşmeden önce öğrendiği şeyleri Richard'a anlatmaya fırsat bulabilmişti. Attıkları her adım planlı ve şeytaniceydi. Alec ve Ian topraklarının huzurlu ve güvenli olduğunu düşünürken bu lanet olası adamlar çoktan içeri sızmayı başarmışlardı. "Bahsettiğin kişi Richard McLeod mu?" Brandon cevabından emin olduğu bu soruyu sorarken sadece karşısındakinden de aynı cevabı duymayı bekliyordu. Nitekim öyle de oldu. Liam başını onaylayarak salladı. "Lanet olası herifler çok uzun zamandır klanlarımızın içindeymişler!" Bu farkındalıkla bütün askerlerden uğultular çıkmaya başladı. Şimdi hepsinin öfkeli bakışları tek bir adam üzerinde yoğunlaşmıştı. Liam bakışların pekala farkındaydı o yüzden de açıklama yapmaya devam etti. "Bakın ben sıradan bir çiftçinin oğluyum. Richard McLeod fakirlik içindeki topraklarımıza geldiğinde bu şekilde insanları kaçıracağımızı söylemedi. Sadece hakkı olan bir kaleyi almasına yardım etmemizi istediğini, karşılığında da bizi bu durumumuzdan kurtaracağına söz verdi. Böyle söyleyince de biz ona inandık. Sonra kaçırılma olayları işin içine girince vazgeçmek, geri dönmek istedim. Yemin ederim efendim yapmak istemedim." Liam'ın gözleri öfkeyle karardı. "Ama sonra beni ailemle tehdit etti. Geri dönersem onları öldüreceğini söyledi. Benim de yapacak bir şeyim kalmadı. Campbell ve McLeod'un bu iğrenç oyununda yer almak zorunda kaldım." Sonra gözlerini kararlılıkla iki kumandanın yüzüne çevirdi. "Şimdi bana ne isterseniz yapın ama lütfen aileme bir şey olmasın." Daniel ve Brandon gözlerini bir an olsun kırpmadan adama baktılar. Brandon ilk konuşan oldu. "Liderlerimiz gelene kadar onu zindanlara atın. Gözünüzü üzerinden ayırmayın." Sonra Daniel konuştu. "Samuel'ı buraya getirmek için iki asker McAlister klanına gitsin. Onu buraya getirin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...