Bölüm 47

427 54 4
                                    

Merhabalar! Bölümü geç yüklediğim için affınıza sığınıyorum. 🙇🏻‍♀️ Okulun işleri çok yoğun maalesef... Umarım yeni bölümü beğenirsiniz. Düşünceleriniz ve tavsiyelerinize her zaman açığım. Haftaya görüşmek üzere, sağlıkla kalıın! 🥰


Önceki bölümde...

Elizabeth, Daisy ile ilgili duygularını dile getirdiğinde, önce, Alec'in birden çıkıp gitmesine bir anlam verememişti. Daha sonra ise onun bu tarz duygusallıklara tahammülünün olmadığını ve sıkılıp gittiğine karar verdi. Kendisine de duygularını bu şekilde ona yansıttığı için kendine kızdığı anda sarmaşıkların arkasından bir çığlık yükseldi. Ellerini kalbine götürerek, atışını yumuşatmaya çalıştığında, istemsizce sarmaşıklara doğru ilerledi. Crispin önüne geçerek onu durduğunda, ellerinin titremesi şiddetlenmişti. "Leydim, gitmeseniz daha iyi olur." Elizabeth konuşmadan gözlerini dikmiş, gitmek istediği yere bakıyorken Alec'i gördü. Göğsüne bağladığı kumaşta ve göğsünün geri kalanında fazlaca kanı gördüğünde korkuyla gözleri büyüdü. Ona bir şey olduğu düşüncesi kalbini sekteye uğrattı ve gözleri kayarak yere doğru düşmeye başladığında ağzından çıkan kelime fısıltıyla ormanın derinliklerinde kayboldu. "Alec..."

Güneş batmakta ve kızıl harelerini McLeod klanının üstüne serpiştirmekteyken Jennifer, kocası akşama doğru kalenin kapısında belirmeden önce sinirle avluda volta atıyor ve onu bu kadar zaman dışarıda tutan şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Karnına aldığı sert bir darbeyle, başını aşağı eğerek kaşlarının çatışını derinleştirdi. "Hiç bana tepki gösterip babanı savunma! Buraya geldiğinde ona hesabını soracağım!" Bir yandan da elleriyle karnını okşuyordu. Kuvvetli at nallarının sesini duyduğunda kafasını hızla kalenin açılan büyük giriş kapısına çevirdi. Kocası devasa büyüklükteki atıyla içeri girdiğinde bir kez daha onun güç yayan enerjisine ve güven veren kendinden emin duruşuna hayran kaldı. Ama ona çok öfkelendiğini kendine hatırlatarak duruşunu dikleştirdi ve kendisini fark etmesini bekleyerek gözlerinin içine baktı. Biraz daha yaklaştığında göğsünün çıplak parlaklığı gözünü aldı ve doğru görüp görmediğini anlamak için gözlerini kıstı.

Ian kaleye dönmeden önce göle gitmiş ve üzerindeki kan kokusundan arınmıştı. Karısının bu saate kadar ona haber vermeden gitmesine tepki göstereceğini bildiği için de, onu daha fazla şüphelendirmek istemediğinden kan lekeleriyle dolu olan gömleğini çıkarıp ormanın derinlerine terk etmişti. Kalenin avlusuna girdiğinde, karısının rüzgarda dalgalanan kahvenin en güzel tonlarındaki saçlarını fark edip, onun dik duruşuyla kendisine kızdığını anlaması çok zor olmadı. Jenny'nin bakışları göğsüne dikilince çapkınca gülümsemesine engel olamadı. Atını karısının yanına gelince durdurdu ve indi. Seyis hızla yanına geldiğinde atın dizginlerini ona verdi. "Dinlenmesini sağla ve ilgilen. Çok yoruldu." Genç seyis hevesle başını salladı. "Tabi efendim, hemen ilgileneceğim!" Ian başını sallamakla yetindiğinde Jennifer gözlerini kısarak öfkeyle soludu. "Teşekkür etmek bu kadar zor olmamalı, değil mi kocacığım?" Ian gözlerinde yaramazlık pırıltıları dolaştığında karısının belinden tutup karnına dikkat etmeye çalışarak onu kendi bedenine yapıştırdı. Elizabeth'in bulunduğu haberini de aldığı için içi rahattı. Elizabeth'in sarsıldığını ve çok iyi bir durumda olmadığını öğrenmişti ama, şu durumda onun sağ salim olması en önemli şeydi. Jennifer ise Ian'ın düşüncelerinden habersiz kendini geri çekmeye çalışıyordu. "Ian McLeod, eğer şimdi beni serbest bırakıp bu kadar saat nerede olduğunu açıklamazsan çok kötü şeyler olacak!" Ian'ın kahkahası avluda yankılandı. "Öyle mi sevgili karıcığım? Çok merak ediyorum, seni bırakmazsam tam olarak nasıl kötü şeyler olacak?" Jennifer onun bu tavırları karşısında yumuşamamak için kendisini çok zor tutuyordu. İşaret parmağıyla kocasının göğsünü dürttü. "Hemen bana bu saate kadar haber vermeden nerede olduğunu ve niye bu kadar geç kaldığını açıklayacaksın!" Ian çevik bir hareketle Jennifer'ı belinden ve dizlerinin altından kavrayarak kucağına aldı. Onun konuşmasına izin vermeden dudaklarını dudaklarına bastırarak, yorgunluğunu, stresini ve özlemini atmak istercesine sertçe öptü. Normalde bundan birkaç sene önce birisi ona klanının avlusunda karısını bu şekilde öpeceğini söylese kahkaha atar geçerdi. Evililik Ian için çok saçma ve gereksiz bir şeydi. Ama bu İngiliz kızı aniden ortaya çıkmış, hayatını alt üst etmiş, her şeyi yeniden kurmasına sebep olmuştu. "Yukarı çıkalım, bana ne yapmak istersen yaparsın sevgilim. Senden gelecek her şey kabulüm..." Jennifer gardını bu kadar çabuk indirdiği için hayıflanarak kendisini kocasına bıraktı ve ellerini onun boynuna doladı.

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin