Elizabeth o sabah yatağından huzurlu bir şekilde uyanarak kalkmıştı. Gerinerek kollarını esnetti. McAlister klanını aydınlatan güneş, kalın perdelerinin arasından kendisine ulaşamıyordu. Alec, Elizabeth hastalandığı süreçte McAlister'da kalırken aydınlıkta uyuyamadığı için özel olarak taktırmıştı. Ama bu süreçte Elizabeth, Alec'in odasında uyumuştu. Fakat annesi ve babası burada olduğundan böyle bir şey mümkün değildi. Özellikle babası geçmişte böyle bir şey yaşandığını bilemezdi. Ayağa kalkarak kalın ve uzun perdeleri açarak güneşin içeri girmesine izin verdi. Şimdi kaldığı odada da kalın perdeler vardı. Elizabeth ve ailesi geleceği zaman Alec buraya da taktırmıştı. Bu ince düşünce gülümsemesine neden oluyordu. Yatağın karşısındaki koltuktan sabahlığını alarak üzerine geçirdi ve balkonun kapısını açıp gözlerini yumarak baharın güzel rüzgarının yüzüne vurmasına izin verdi. Ellerini balkonun taş duvarın iki kenarına koyarak derin derin nefes aldı. Ne kadar süre o şekilde kaldı bilmiyordu ama beline sarılan ellerle irkilip arkasına dönmesiyle Alec ile burun buruna gelmesi bir oldu. Eliyle onun göğsüne vurdu. "Korkuttun beni McAlister! Aniden gelmek yok dememiş miydik?" Alec kahkaha attı. Burnunu Elizabeth'in burnuna sürterek minik öpücükler kondurdu. "Bugün benim karım olacaksın Lawrence. O zaman yanından hiç ayrılmayacağım için böyle problemlerimiz olmayacak." Elizabeth bir an afalladı. "Alec düğünümüz bugün!" Alec kafası karışarak başını salladı. "Evet sevgilim. Düğünümüzün planlanması için iki hafta önce buraya gelmiştiniz. Birkaç saat içinde de evleneceğiz?" Elizabeth bir anda telaşla kollarından kurtulup hızla içeri girdi. Sabahlığını çıkarıp yatağın üzerine bıraktı ve hemen elbiselerinin olduğu tarafa yönelerek bir tanesini rastgele seçip koltuğunun üzerine bıraktı. Alec onu balkonun kapısına dayanmış bekliyordu. "Birkaç saat içerisinde evleneceğiz ve sen beni burada oyalıyorsun, öyle mi?" Alec'in yüz ifadesi görülmeye değerdi. O kadar şaşırmıştı ki ilk başta ne tepki vereceğini şaşırmıştı. Elizabeth odada koşuşturup duruyordu. Alec ilerleyerek onu yakaladı ve kollarının arasına alarak bir yere gitmesini engelledi. "Güzelim her şeyi ayarladık. Bütün planları yaptık. Her şey hazır ve gün batımında bütün masalar avluya dizilmiş olacak. İstediğin ve söylediğin gibi kiliseden bir rahip de gelecek. Her şey istediğin gibi ve geleneklere uygun olarak düzenlendi. Telaş yapman gereken hiçbir şey yok. Ben yanındayım." Elizabeth, Alec'in bu sözlerinden sonra biraz daha rahatlamıştı. Açıkçası neden telaş yaptığını kendisi de bilmiyordu. Sadece içi kıpır kıpırdı ve sanki hep bir şeyler eksikmiş gibi geliyordu. Yüce Tanrı herkes burada olacaktı. Babasının ve annesinin İngiltere'deki dostları, evlerindeki yardımcıları ve kahyaları, Alec'in bütün halkı, arkadaşları, dost klanları, gelecekti. İngiltere'deki misafirleri birkaç gün önce gelmişti. Diğer misafirler akşama doğru geleceklerdi. Bu kadar kalabalık bir düğünü olacağını hiç hayal etmemişti. Aslında İskoçya'ya gelirken evleneceği aklının ucundan geçmemişti. "Canını sıkan başka bir şey mi var sevgilim?" Elizabeth yüzüne yansıyan mutlulukla başını sağa sola salladı. Ellerini Alec'in kollarında gezdirerek en son yanaklarına çıkardı ve onun sakallarını okşadı. "Hayır canımı sıkan hiçbir şey yok. Çünkü ailem burada, sen buradasın, dostlarımız burada... Sadece... Sadece ben buraya gelirken böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Hatırlıyor musun sana domuz demiştim." Alec gülümsedi. "Sanırım sana o zaman aşık oldum. Bana karşı çıkma, hatta hakaret etme cesaretini gösteren nadir kadınlardan birisin." Elizabeth'in yanağını okşayan eli durdu. "Sen sormadan söyleyeyim. Sophie ve annem." Elizabeth şefkatle ona sarılarak başını göğsüne yasladı. "Yaşadığın üzücü olayları geri alamam. Geçmişini değiştiremem. Ama geleceğinde, geleceğimizde seni çok mutlu edeceğimi söyleyebilirim. Tabi arada sinirlendiririm ve sana karşı da çıkarım." Alec'in hüzün kaplanan gözleri aydınlandı. Elizabeth'in yüzünü ellerinin arasına aldı ve dudaklarını onun dudaklarıyla buluşturdu. Arkadan gelen bir öksürük sesi bu güzel anı böldüğünde Alec kaşlarını çattı. Elizabeth panikle geri çekildiğinde Alec çok rahat görünüyordu. "Senin ilgilenmen gereken bir bebeğin yok mu?" Jennifer odanın kapısının önünde kollarını birleştirmiş ikisine bakıyordu. "Ah Jenny, beni çok korkuttun!" Jennifer gülümseyerek yanlarına geldi. "Dua et babam değildim kardeşim. Yoksa çok daha başka korkardınız." İlerleyerek işaret parmağıyla Alec'in göğsüne dürttü. "Sen damat bey, aşağıda yerleştirilmek için bekleyen ve seni görmek isteyen konuklar var. Biz geri kalan işleri halletmeye çalışırken neden gidip konuklarla ve masaların dizilimiyle uğraşmıyorsun?" Alec gözlerini devirdi. "Bu akşamdan sonra özgürüz sevgilim, az kaldı." Alec bu cümleleri söylerken kapıya doğru ilerledi. "Ian nasıl uğraşıyor bilemiyorum. Bir de zavallı Connor var..." Onun bu söylenmeleri karşısında ikisi de kıkırdayarak gülüştüler. "Ah Lizzie, seni buraya çağırırken asla böyle bir şey olacağını düşünmemiştim. Bir de huysuz McAlister'la. Küçük kardeşim huysuzla McAlister'la evleniyor." Başını sağa sola salladı. "Yok, ne kadar sesli söylersem söyleyeyim her seferinde şaşırıyorum." Elizabeth ablasının koluna hafifçe vurdu. "Çok kötüsün Jenny. Alec huysuz olabilir ama aynı zamanda da çok tatlı." Bu sefer göz devirme sırası Jenny'deydi. "Tatlı ve Alec... Her neyse bu konuşmayı uzatmayacağım. Üzerini giyineceksin ve sonra aşağı kahvaltımızı etmeye ineceğiz." Bir yandan da Elizabeth'i giyinmesi için dürtüklüyordu. "Sonra konuklarla sohbet edip oturduktan sonra öğle yemeğimizi yiyeceğiz. Hemen sonra avludaki hazırlıklara göz atacağız. Masaları ve süslemeleri kontrol edeceğiz. Her şeyin düzgün olduğundan emin olduktan sonra da yukarı çıkıp hazırlanacağız ve sonra düğün! Anlaşılmayan bir şey var mı?" Elizabeth ablasının bir kumandana dönüşmesini şaşkınlıkla izlerken başını sallamaktan öteye gidemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...