Önceki Bölümde...
Alec öğlen giydiğinden daha az buruşuk olan pantolonundan katlanmış bir kağıt çıkardı. Mavi, delici bakışlarını hiç çekinmeden Elizabeth'e dikti. "Bunu da kardeşine muhakkak vermem gerektiği konusunda ısrarcı oldu." Elizabeth gözleri dolarak Alec'in elinde tuttuğu kağıda baktı. Ablasını çok özlemişti. Elini uzattı. Alec de kağıdı Elizabeth'e uzattı. Kağıdı eline alırken adamın eli, eline değdi. Hızla elini çekti. Herkes Elizabeth'e odaklanmışken Gillian: "Hadi biz yemeğimize devam edelim. Alec, seninle sonunda tanışabildiğim için çok mutluyum. İsmin o kadar çok geçti ki." dedi ve dikkatleri Elizabeth'in üstünden dağıttı. Annesine minnetle baktı ve katlanmış kağıdı açıp okumaya başladı.
Benim güzel Lizzie'm
Seni nasıl özledim bilemezsin kardeşim. İki yıl olmasına rağmen hala yokluğunuzu arıyorum. Seni arıyorum. Evet, Ian'la çok mutluyum, kendimi yabancıymış gibi de hissetmiyorum. Fakat seninle öğleden sonra yaptığımız resimleri (Kabul ediyorum, seninkiler daha güzeldi.), her fırsatta en sevdiğimiz Hayal Yolu'nda at sürmemizi, (Ama seni hep geçiyordum bunu da sen kabul et.), babamı kızdırmamızı, annemle bahçede sohbet ederek çay içmemizi ve diğer bir sürü şeyi çok özledim. Annem, babam umarım iyidirler. Ian da şu an yanımda ve sana selam söylüyor. Kafandan geçenleri tahmin ediyorum. Ama hayır, tabi ki düğünden sonra hasta olan tek kişi sen değildin. Sen sadece bu hava koşullarına alışık değildin o kadar. Ve burası senin dediğin gibi haddinden fazla soğuk.
Keşke yanımda olabilsen. Şu sıralar sana çok ihtiyacım var Lizzie. Küçük kardeşimi çok özledim. Bunu bilmen benim için yeterli. Bazı beklenmedik şeyler oldu ve ben biraz telaşlıyım. Ama sakın korkma, kötü bir şey değil. Şimdi senden bir şey isteyeceğim. Biliyorum, hoşuna gitmeyecek. Hatta şiddetle karşı çıkıp, istemeyeceksin. Ama bunu senden istemek zorundayım. Geldiğinde anlayacaksın. Ve evet sen Elizabath Lawrence buraya geleceksin. Zorundasın. Neden annem ve babam değil de sen diye sorarsan, buraya gelmek annemleri çok yoruyor, yaşlandılar artık Lizzie ve uzakta olduğum için zaten endişeliler, şimdi bu durum da söz konusu olunca... Benim için daha fazla endişelenmelerini istemiyorum. Sonradan her şeyi öğrenecekler. Her neyse, şimdi asıl daha da şiddetle karşı çıkacağın konuya geliyorum. Biliyorsun, İngiltere'den buraya gelmek biraz yorucu ve uzun sürüyor. Aynı zamanda tehlikeli de. O yüzden bu yolculuğu tek başına yapamazsın. Ve biliyorum bu yolculukta sana eşlik edecek babamın emrinde bir sürü kişi var. Fakat bu kişinin Alec McAlister olması babamın da hoşuna gidecektir. Biliyorsun kolye hikayesi. Ona çok güveniyor. Ki Alec, Ian'ın en yakın dostu. Ben de ona güveniyorum. Aramızda kalsın, iyi fakat biraz sinir bozucu birisi. Sen onu tanımıyorsun ama meşhur kolye hikayesinin kahramanını tanımak istersin diye düşünüyorum. Düğüne gelememişti. Benimle paylaşmayı reddettiği bir işi varmış. Babamı da ziyaret edecekmiş. Sadece ufak bir pürüz var. Alec senin onunla geleceğini bilmiyor. Ama dur, sakın kızma. Ben onun da bir yolunu buldum. Şimdi sen mektubu okuduktan sonra Alec babamlara yazdığım mektubu verecek. Öyle yapması için onu tehdit ettim. Tabi Ian'ın etkisini de yok sayamam. Ondan sonra her şey çözüme ulaşacak. Senin bir şey yapmana gerek yok. Bana kızma kardeşim. Kızsan bile geldiğinde beni anlayacağına eminim. Unutma, seni çok seviyorum. Yakında görüşürüz.
Seni çok seven ablan Jenny
Masada herkes yemeğini yemeye devam ederken, Elizabeth neye tepki vereceğini şaşırmıştı. İtiraz etme hakkı bile yoktu. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki! Jenny'i öldürmek istiyordu. Bu ne demekti? Nereden çıkmıştı? O kadar çok sorusu vardı ki, cevaplayacak insan kilometrelerce uzaktaydı. O lanet adamla hiçbir yere gitmeyecekti tabi ki. Jenny bilmiyordu tabi karşılaştıklarını, o sırada neler olduğunu. Babası elbet birini bulurdu. İzin vermezdi. Hayatı bir günde tepetaklak olmuştu. Hepsi de Alec yüzündendi. Tamam, hepsi onun suçu değildi. Ablası her şeyi karıştırmıştı. Kendisini sakinleştirmeye çalışarak mektubu katladı. Tam o sırada Alec cebinden katlanmış bir kağıt daha çıkardı. "Jennifer bunu da size vermemi istedi." James'e uzattı. James kağıdı okurken annesi onu konuşturmaya çalıştı. "Lizzie, Alec çok kibar bir çocuk değil mi?" Şaşırarak annesine baktı. Neden böyle bir soru soruyordu ki şimdi? "Onu çok tanıma şansımız olmadı değil mi anneciğim? İçinde nasıl bir insan olduğunu bilemeyiz." Doğrudan Alec'in gözlerinin içine baktı. Alec de aynı şekilde gözlerini onunkilere dikti. "Doğru söylüyor Leydi Gillian. Leydi Elizabeth de dışarıdan çok arkadaş canlısı görünüyordu. Ama baksanıza, sizin aksinize buzlar kraliçesi." Gillian ikisinin arasındaki bu soğuk savaşa anlam veremedi. Bu cevapları duymayı bekleyerek bu soruyu sormamıştı. İlk defa tanışmıştı ama Alec'i gerçekten kibar bulmuştu. "Kızım evimize ilk defa misafir gelen ve bizim için çok önemli olan birine böyle davranmaman gerek değil mi? Üstelik sen onun hatırasını kaç yıldır boynunda taşıyorsun. Sizin hiç kopmayacak bir bağınız olacak ömrünüz boyunca." Elizabeth tam konuşmaya başlayacaktı ki. Babası söze girdi. "Alec böyle bir durum söz konusuysa tabi ki Lizzie'nin seninle gelmesi en uygun ve güvenli yol olacak." Alec, Elizabeth ve Gillian şaşkın bir şekilde ona bakıyorlardı. "Hayatım ne demek Lizzie'nin Alec'le gitmesi güvenli olacak? Nereye gidiyor? Niye gidiyor?" James gülümsedi. "Şöyle oluyor karıcığım, Jenny kardeşini çok özlemiş ve onu görmeyi her şeyden çok istiyormuş. Hazır Alec buradayken ve İskoçya'ya dönecekken Lizzie onunla gelebilir miymiş diye bana sormuş. Lizzie bunu her şeyden çok istiyormuş. Alec'in de haberi varmış bundan." Alec içtiği konyağın yarısını püskürttü. Elizabeth'in de çatalından henüz aldığı lokma boğazında kaldı ve öksürmeye başladı. "Anlamadım James?" James kahkaha attı. "Anladığım kadarıyla ikinizin de haberi yokmuş. Ama ben bir sakınca görmüyorum. Hatta çok da mutlu olurum ve aklım kızımda kalmaz. Lizzie gitmek istiyorsa seninle gelecek. Aksi takdirde gitmesine izin veremem. Yollar hiç güvenli değil." Elizabeth isyan ederek konuşmaya başladı. "Babacığım, ben Bay Alec'i hiç tanımıyorum. Hem hiç uygun olmaz. Ben senin ayarlayacağın başkalarıyla gitsem daha uygun olmaz mıydı acaba?" Alec de karşı çıkacaktı aslında. Jennifer'ın bu küçük oyunundan haberi yoktu. Fakat Elizabeth'in bu şiddetli karşı çıkışı tam aksi bir etki yaratıyordu kendinde. Bu baş belasıyla birkaç haftalık bir yolculuk eğlenceli bile olabilirdi. Sonrasında zaten onu ilgilendiren bir şey olmayacaktı. Onu Ian'a teslim edip kendi yoluna bakacaktı. "Kızım, sen aslında Alec'i on yıldır tanıyorsun. Sizin isteseniz bile hiç kopmayacak bir bağınız var artık. Bu yolculukta seni en iyi Alec koruyacaktır." James bilmeden karısıyla aynı cümleleri kurmuştu. Elizabeth yine karşı çıkacakken; "Biliyorum kızım, sen tabi ki kendini koruyabilirsin ve zaten bunun eğitimini aldın. Ama o yollar ıssızdır ve haydutlar çete halinde gezerler. Alec'in becerisine çok güveniyorum." Alec'e dönüp onun sırtını sıvazladı. "Sen ne diyorsun oğlum?" Alec'in istemese bile kabul etmemesi gibi bir seçeneği olamazdı. James'e çok şey borçluydu. Şu anda sahip olduğu her şeyi ona borçluydu. "Tabi ki James, senin için yapamayacağım şey yok. Evet şimdi haberim oldu. Her zamanki Jennifer. Dediğim gibi benimle gelebilir ve kızını kendi canım pahasına koruyacağıma emin olabilirsin. Yarın sabaha karşı dörtte yola çıkacağım. Erken çıkmam gerekiyor çünkü. Size de uygunsa Leydi Elizabeth, yarın sabah yola çıkıyoruz." Elizabeth'e karşı zafer kazanmışçasına gülümsedi ve göz kırptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Ficțiune istoricăİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...