Bölüm 32

526 56 22
                                    

Önceki bölümde...

"Bakın benim hemen kaleye dönmem gerekiyor." Etrafına kaygıyla bakındı. "Yokluğumu hemen anlarlar ve liderimiz- yani Alec McAlister çok sıkı önlemler alıyor. Bir şeyler olduğunu anlıyor. Yapmayın lütfen, beni bırakın. Ben size yardımcı olmak istemiyorum. Ben liderimi seviyorum." Sesi titreyerek ağlamaya başladı. Adam sinirlenerek kadının kollarını tuttu ve sıktı. "Bana bak! Eğer olur da planı bozacak bir şey yaparsan kardeşini bir daha göremezsin! Bunu yapacak güçteyiz biliyorsun! Senin şu anki tek işin Elizabeth'i, Alec'i ve Sophie'yi izleyip bize bilgi vermek. Sonrasını sana söyleyeceğiz. Yarından sonraki gün aynı saatte tekrar burada ol!" Kadın hıçkırarak başını salladı ve kaleye doğru koşmaya başladı.

Doktorun Elizabeth'i görmesinin ertesi günü sabahın erken saatlerinde, Alec esneyerek çalışma odasına girdi. Bütün gece uyumayıp, nöbetçi askerleri denetleyip, kalenin etrafında gezinen insanları gözlemlemişti. Sadece Donald'ın zorlamasıyla bir süre oturup birlikte bir şeyler içmişlerdi. Dün Elizabeth'e kahvaltıdan sonra yanına geleceğini söylemişti ama sürekli bir işi çıkmıştı ve gece de kaleyi bizzat kendisi izlemek zorundaydı. Ama onun yanına gitmemesine değecek bir şey de bulamamıştı. Gece her şey son derece sıradan ve düzgündü. Sandalyesine oturarak başını ellerinin arasına aldı. Casus kimse onu bir an önce bulmalıydı. Bir yandan da Elizabeth'i yalnız bırakmak istemiyordu. Çünkü bugün burada kaldığı üçüncü gündü ve zamanı giderek azalıyordu. Geçen gece birlikte uyumak isteyişi Alec'e umut vermişti ama dün sabah biraz çekingen gibiydi.  Dün sabahtan beri kızı görmemişti. Uykusuz kalan gözlerini ovuşturarak ayağa kalktı. Uyuması gerekiyordu ama önce Elizabeth'in yanına gidecekti. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarak odasının kapısına geldi ve ses çıkarmadan içeri girdi. Ama Elizabeth yoktu! Telaşla etrafına bakındı ama yorganın altında kimse yoktu. Lanet olsun neredeydi bu kız! "Elizabeth!" Sesinin yükselmesine izin verdi. O sırada banyodan cılız bir ses yükseldi. "Bağırmasana Alec! Banyodayım!" Alec hızla banyoya yöneldi ama aniden duraksadı. "Gelebilir miyim?" "Gel." İçeri girdiğinde Elizabeth o mükemmel uyku mahmurluğuyla kendisine bakıyordu. Üzerindeki geceliğinin bir ipi omzundan düşmüştü ama Elizabeth bunun farkında değildi. Alec ise gözlerini kızdan ayıramıyordu. Eliyle gözlerini ovuşturarak kendisine baktı. "Bu saatte ne işin var burada? Gün daha yeni doğuyor." Alec hızla kendini toparladı. "Uyumadan önce seni görmek istedim. Göremeyince de endişelendim." Elizabeth önüne düşen saçını kulağının arkasına alarak kapanan gözlerini açık tutmaya çalıştı. "Kıyafetlerin... Pijamaların yok ama üzerinde. Neredeydin sen? Ya da boşver cevaplama. Beni ilgilendirmez. İzin verirsen yatağıma gideceğim." Alec'in yanından geçerek yatağın yanına kadar gitti ama aniden durdu. Arkasını döndüğünde Alec ellerini beline koymuş kendisine bakıyordu. "Özür dilerim Alec, burası senin yatağın. Ben yatacak başka bir yer bulurum." Kapıya doğru yürüdü. Tam kapıyı açacaktı ki Alec kolundan tutarak onu kendine çevirdi. Çok yakınlardı. Adamın nefesini yüzünde hissedebiliyordu. "Elizabeth Lawrence, nereye gittiğini sanıyorsun sen? Bizim yatağımız burası." Elizabeth bir an afalladı. Alec onu aniden kucağına alıp yatağa doğru götürünce ise ne yapacağını şaşırdı. Ancak Alec onu yatağa bırakıp kendisi de üstünü çıkarmaya başladığında dili çözüldü. "S-sen ne yapıyorsun Alec!" Eliyle gözlerini kapattı. "Hadi Elizabeth, sanki beni daha önce böyle görmedin." "Seni deli adam! Daha önce seni çıplak görmedim ben!" Alec duraksadı ve bir an düşündü. "Doğru, ben seni görmüştüm. Neyse önemli değil, demek ki senin sıran gelmiş." Üstünü çıkarmıştı, sonra eli pantolonuna gitti. "Alec dur! Yeter daha fazla çıkarma!" Gözlerinin üstündeki aralanmış parmaklarının arasından dayanamayıp bakmıştı. Alec kahkaha attı. "Tamam prenses, her seferinde bir şey çıkararak ilerleriz o zaman." Yorganı açarak Elizabeth'in yanına uzandı ve gözlerini kapattı. Aralık gözleriyle hala yatakta oturup kendisini izleyen kıza baktı. "Sen uyumuyorsun sanırım?" Elizabeth şaşkınlıkla bakıyordu. "Alec ben anladığımı sanmıyorum. Biliyorum burası senin odan ama, sen unuttun sanırım. Beni önemsemiyorsun sen, umurunda değilim. En son konuştuğumuzda bunu açık bir şekilde belirtmiştin. Şimdi ne oluyor?" Alec gözlerini tamamen açtı ve doğrulup oturdu. "Nasıl- Elizabeth biz seninle konuşmuştuk ve bunları hallettiğimizi düşünmüştüm ben." Elizabeth hala soru soran gözlerle bakıyordu. "Bana hatırlamadığını söyleme sakın. Dünden önceki gün hani, sana şöminenin önünde bir şeyler söylemiştim." Elizabeth'in kafasında bir şeyler birleşmeye başladığında gözleri parladı. Ama o parıltı bir andan sonra hemen söndü. Gerçek miydi onlar? Hayal görmemiş miydi? Alec sabırla kızın ellerini avcunun içine aldı. "Bak güzelim, o gün söyledim. Şimdi bir daha söyleyeceğim. Sen istersen hayatımızın geri kalan her gününde de bunu söylemeye devam edeceğim. Sen aksini istemediğin sürece ben hep senin yanında olacağım. Seni asla yalnız bırakmayacağım. Ben..." Güç toplamak istercesine gözlerini Elizabeth'in bal rengi gözlerine dikti. "Ben seni seviyorum Elizabeth ve izin verirsen-" Elizabeth eliyle Alec'in ağzını kapattı. "Yapma Alec, söyleme. Gerçek değil bu söylediklerin biliyorum. Sırf ben kendimi iyi hissedeyim diye böyle doğru olmayan şeyler söyleme!" Alec tam o sırada ağzının üstünde duran kızın avcunun içini öptü. Elizabeth ise eli yanmış gibi hemen çekti. "Gerçek olmayan şeyler söylemedim. Seni seviyorum Elizabeth." Elizabeth ne tepki vereceğini bilmiyordu. Aşık olduğu adam karşısına geçmiş, onu sevdiğini söylüyordu. "Geçen gece sen bana sarıldığında söylediklerin gerçekti... Sen beni seviyorsun. Alec sen beni seviyorsun!" Alec gülerek başını salladı. "Seni sevmek benim sonum olacaksa bile, seni seviyorum ve hep seveceğim başımın güzel belası." Elizabeth aniden kollarını boynuna dolayarak sarıldı. Alec de ellerini kızın beline sararak onu kendisine çekti. "Ben de seni seviyorum koca adam!" Papatya kokusu Alec'i sarhoş edecekti. Yaşadığı mutluluğun tarifi yoktu. Elizabeth'in onu sevdiğini söylemesiyle bütün her şey tamamlanmış ve yerine oturmuş gibiydi. Elizabeth kollarındayken kendini çok güçlü hissediyordu. Dünyayı fethedebilecek güçteydi sanki! Elizabeth ise bu gördüğü rüyaysa, asla uyanmak istemediğini düşünerek huzurla gözlerini kapattı. "Hadi sevgilim, uzanıp dinlenmen gerek şimdi. Daha tam olarak iyileşmedin." Elizabeth homurdandı. "Eğer gitmeyeceksen dinlenebilirim ancak." Alec huzurla gülümsedi. "Birlikte uyuyacağız." İkisi de uzandılar, Alec kızı kollarına alıp ve o güzel kokusuyla uykuya dalarken Elizabeth ise bunların rüya olmaması için Tanrı'ya yalvararak, uzun zamandır hiç olmadığı kadar mutlu bir şekilde uykuya daldı.

   Aradan geçen saatler sonra, Sophie McAlister o sabah yatağından çok huzursuz bir şekilde kalkmıştı. Şimdi hatırlayamadığı bir rüyanın ona böyle hissettirdiğini düşünüyordu. Esneyerek abisinin odasına Elizabeth'e bakmaya gitti. Kapıyı hafifçe tıklattı ama ses gelmeyince sessizce içeri girdi. Girdiğinde gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Alec ve Elizabeth birbirlerine sarılmış bir şekilde uyuyorlardı. İçindeki huzursuzluk bir anda yok oldu ve içi sevinçle doldu. Onları uyandırmak istemeyerek aynı sessizlikle odanın kapısını kapattı ve hızla aşağı indi. Tam mutfaktan içeri girecekken kapıda Daniel'a rastladı. "Daniel az önce ne gördüğüme hayatta inanmazsın?" Daniel onun bu sabırsız bir çocuk gibi heyecanlanan haline güldü. "Ne gördünüz Leydim?" Heyecanından dolayı sesinin yükseldiğini ve mutfakta çalışanların kendisine baktığını görünce sesini biraz alçalttı. "Alec ve Elizabeth birlikte uyuyorlar! Hem de ikisi de birbirine sarılıyor!" Daniel kızın heyecanına güldü ama kendilerini izleyen mutfaktaki çalışanları görünce toparlandı. Sophie'nin kolunu tutarak onu mutfaktan biraz daha uzak bir yere çekti. "Leydim insanların içinde bu şekilde konuşmamanız gerekiyor." Sophie soru sorarcasına, Daniel'ın tuttuğu koluna baktı. Daniel ise hemen elini çekti. Sophie'ye biraz daha yaklaşarak fısıldayarak konuşmaya başladı. "Bakın şu sıralar klanda bazı sorunlar var ve biz bunu çözmeye çalışıyoruz. O yüzden bu tarz sizin ve ailenizle ilgili durumları diğerlerinin yanında bu şekilde konuşmamalısınız." Sophie onun bu kadar yakınında olmasından afallamıştı. "Tamam anladım, ben biraz heyecanlandım ve o yüzden..." "Siz hep heyecanlısınız Leydim." Daniel gülümseyerek göz kırptı ve oradan ayrıldı.

   Elizabeth gözlerine dolan güneşe daha fazla karşı koyamayarak açtı. Burnuna dolan o güzel ormansı kokunun sahibine içini çekerek baktı. Çıplak olan göğsü o kadar genişti ki Elizabeth daha önce böyle iri bir insan olduğunu hiç düşünmemişti. Eli istemsizce kendisine dönük olarak uyuyan adamın göğsüne gitti. Parmaklarını üzerinde gezdirdi. Mutluluğunu tarif edecek kelime bulamıyordu. Şu an içinde bulundukları durumun doğru olmadığını biliyordu ama aynı zamanda her şeyiyle şu an bu durumda bulunmak en doğru şey gibi geliyordu. Alec'in fikrini değiştirmesine neyin sebep olduğunu da bilmiyordu ama bu durum çok hoşuna gidiyordu. Huzurla içini çekti. Alec'in yüzünü uzun zamandır bu kadar yakın bir şekilde inceleme şansı olmamıştı. Uzamış sakalları, gür kirpikleri ve o kendisini esir alan dudaklarıyla o kadar yakışıklı görünüyordu ki! Elini onun kalbine götürdü. Kalbinin atışını hissedecek kadar yakınında olmak Elizabeth'e garip bir haz veriyordu. O sırada Alec'in eli kendi elinin üzerine kapandı. "Günaydın güzelim." Elizabeth hala kendisine böyle seslenmesine alışamamıştı. "Günaydın." dedi sevinçle. "Birileri erkenci bugün bakıyorum da..." Elizabeth dudağını büzdü. "Sen de Ian gibi benimle eğlenmeyi çok seviyorsun. Uykuyu seviyorum, yapacak bir şeyim yok." Alec aniden yattığı yerden kalkıp Elizabeth'i üzerinde durdu. "Öyle mi? Söyle bakalım başka neleri seviyorsun?" Alec, Elizabeth'in çok kolay huylandığını biliyordu ve bu bilgiyi kullanmaktan çekinmeyecekti. "Alec McAlister, sakın düşündüğüm şeyi yapmaya kalkma! Alec hayır dedim, yapma!" Daha sonra odadan çıkan tek ses Elizabeth'in kahkahalarıydı.


"Sana doğruyu söylüyorum! Alec kızı yanından ayırmıyor. Bu şekilde hiçbir şey yapamam! İşin ucunda kendi hayatımı da düşünmek zorundayım. Şu an zindanda olan ve kıza zorla sahip olmaya çalışan askerden bahsetmiştim sana, hani Ian McLeod'un kumandanı, Samuel. Onu öyle bir hale getirdi ki, adam ölmek için yalvarıyor ama Alec asla acımadan onun o sefil ve hasta halde yaşamasını sağlıyor." Öfkelenen diğer adam sinirle sözünü kesti. "Sürekli yanında tutuyor olamaz, boşluklardan yararlan. Elizabeth illaki dışarı çıkmak isteyecek dolaşmak için. En yakın kaynaktan onun kaleye tıkılıp kalmaktan sıkıldığını ve rahat durmadığını öğrendik. Şimdi tek yapman gereken Elizabeth'in dışarı çıkmasını beklemek. Ondan sonra da yapman gerekeni biliyorsun. Kendine gel ve iş bittiğinde alacağın ödülü düşün. Ona göre hareket et!" Gitmek için yürümeye başladığında durdu ve arkasını döndü. "Geçen gün konuştuğum kıza söyle: Eğer ondan istediğimiz işi yapmazsa kardeşini bir daha hiç göremeyecek. Yarın öğrendiği şeyleri bana söylemek için hazır olsun." Adamın cevap vermesini beklemeden arkasını dönüp gitti.

Tekrardan merhabaaa! Bölümü daha erken saatlerde yayımlayacaktım ama Türk Telekom sağolsun, uzun bir süre internetimiz yoktu. 🙇🏻‍♀️ O yüzden şimdi yayımlayabildim. Umarım hikayemi okumayı seviyorsunuzdur. Keyifli okumalaaar! 🐬

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin