Bölüm 2

1.3K 93 32
                                    

Önceki Bölümde...

"Sen, küçük hanım! Etrafındaki küçük hizmetkarlarınla ve arkadaşlarınla böyle şımarıkça konuşabilirsin. Ama ben o insanlardan değilim. Benimle 'sen' bir daha sakın bu ses tonuyla ve bu şekilde konuşma.  Yoksa senin için hiç iyi olmaz." Bunları söylerken ciddiyetini korumakta çok zorlanıyordu. Kızın saçları çok güzel kokuyordu. Dudakları çok yakındı. Dikkatini toplamakta zorlanıyordu. "Şimdi ikimiz de anlaştıysak, benim karnım acıktı. Hadi bir şeyler yiyelim."

Elizabeth içinde gittikçe büyüyen bir öfkeyle kolunu hızlıca Alec'ten kurtarıp aralarına mesafe koydu. Söylediklerinden hiç etkilenmemişti. Tamam belki göğüs kafesini yumruklarcasına çarpan kalbi aksini söylüyordu ama bunu ona belli etmeye hiç niyeti yoktu. " 'Bir şeyler yiyelim?!' Bir şeyler mi yiyelim? Sen ne diyorsun? Ne yaptığını sanıyorsun? Senin bana dokunmaya hakkın yok. Bunun için en korkunç cezayı bile alabilirsin! Senin gibi kibirli, herkesi kendi gibi sanan insanlardan tiksiniyorum. Seni,seni..."  Birazdan söyleyeceklerine Elizabeth'in kendisi bile hazır değildi. Daha önce kimse onu bu kadar sinirlendirip, kaba konuşmasına sebep olmamıştı. "Seni işe yaramaz, korkunç domuz!" Alec birden kahkahalarla gülmeye başladı. Evet, kız ona hakaret etmişti. Evet, başkası bunu söylese hayatta kalma şansı yoktu ama bu kız onu sinirlendirirken aynı zamanda çok eğlendiriyordu. Kuruyan dudaklarını diliyle nemlendirerek kıza doğru yaklaşmaya başladı. O yaklaştıkça kız geriliyordu. "Şimdi şöyle yapıyoruz. Sen bu dediğini hiç söylemedin." Bu sırada kızın sırtı bir ağaca yaslanacak şekilde onu köşeye sıkıştırmıştı. Birbirlerinin nefesini hissedecek kadar yaklaşmıştı. "Ben de hiç duymadım. Çünkü duymuş olsaydım eğer, sen hayatta olmazdın. Bu güzel öğlen sohbeti için teşekkür ederim benim için bir zevkti. Sonra görüşürüz küçük hanım." Arkasını aniden dönerek atına yöneldi. Çünkü biraz daha orada dursa kızı öpecekti. Ve o baş belasının bir öfke kriziyle daha uğraşamazdı. Aniden arkasını döndü. "Merak etme bu ufak sohbetimizden ve senin gibi bir hanımefendiye yakışmayacak sözlerinden kimseye bahsetmeyeceğim." Sözlerinin ardından göz kırptı ve atına bindi. Kızın bir cevap vermesine fırsat vermeden dört nala oradan uzaklaştı. Son bir ziyaret. Belki de sevdiği tek bir İngiliz için. Çünkü bunu ona borçluydu. Sonra da bu lanet ülkeden bir an önce ayrılmayı umuyordu.

Elizabeth'in göğsü hızla inip kalkıyordu. Hala yaşadıklarının şokunu atlatamamıştı. Adamın kokusu burnundan gitmiyordu. Orman gibi kokuyordu ve kendine itiraf etmek istemese de çok hoşuna gitmişti bu. Kalbinin atışını yavaşlatmak istercesine ellerini yaslanmak için tuttuğu ağaçtan göğsüne doğru götürdü. Biraz sakinleştiğinde ise sinir ve öfke tekrar damarlarında gezinmeye başladı. İsmini bile bilmediği garip giyinişli kaba bir adam, ona bir kadına söylenmemesi gereken her şeyi söylemiş, neredeyse tehdit etmiş ve şimdi de arkasına dönüp bakmadan gitmişti. Elizabeth ise hala onun kokusunu düşünüyordu. Kendine de sinirlenerek atına doğru yürümeye başladı. Nasıl bu kadar korkunç bir insanla karşılaşma talihsizliğine düşmüştü? Beni bu domuzla karşılaştıracak ne günah işledim Tanrım? İçinden söylenerek atına doğru yürüdü. Zeus'un başını okşadı. "Onu bir daha göreyim, ne söyleyeceğimi biliyorum ben. Sen de beni duydun Zeus." Biraz düşündü. "Aslında onu bir daha hiç görmek istemiyorum. Lütfen bir daha o korkunç adamla karşılaşmayayım. Yoksa gerçekten... Neyse sakin olacağım ben. Hadi gidelim artık. Saat geç oluyor."

        Akşama doğru Lawrence malikanesinde bir telaş vardı. Banyodan henüz çıkan Elizabeth saçlarını kurutmakla uğraşırken aşağıdaki koşuşturmacadan habersizdi. Kapısı çaldı ve kendisi "Gelebilirsiniz." deyince Lily hemen içeri girdi. "Beni babanız gönderdi Leydi Elizabeth. Akşam yemeğine bir misafiri gelecekmiş. Size haber vermemi istedi." Bir misafir beklemiyorlardı ki. "Kim gelecekmiş?" Bu sırada saçlarını kuruttuğu havluyu şöminenin önüne bırakıp tarağını eline aldı. "Ben de bilmiyorum. Sadece beklemediğimiz bir ziyaret olduğunu biliyorum Leydim. Saçlarınızı benim taramamı ister misiniz?" Elizabeth gülerek: "Teşekkür ederim Lily, sen mutfaktakilere yardımcı olabilirsin. Muhtemelen beklenmedik bu misafir mutfağı ayağa kaldırmıştır." Lily içten bir gülümsemeyle Elizabeth'i selamlayıp koşar adımlarla odadan ayrıldı. Hiç misafir birini istemediği günlerden biriydi. Öğlen yaşadığı olaydan sonra sadece anne ve babasıyla sıcacık bir akşam yemeği istemişti. Şimdi hazırlanması gerekecekti. Hazırlanırken bugün karşılaşma şanssızlığına düştüğü adamı düşünüyordu. Düşündükçe sinirleniyordu. Bu cesareti nerden buluyordu? Kimdi? Orada ne işi vardı? Nereden denk gelmişti? Ama kokusu... Kokusunu unutamıyordu. Çok güzeldi. Gözlerini ise düşünmek dahi istemiyordu. Ağaçla onun arasında kaldığında gözlerinden başka hiçbir yere bakamamıştı. Sinirle kafasını salladı. Onu düşünmeyi bırakmalıydı. Gözleri bile adamın o kaba tavrını affettiremezdi. Saçlarını ufak bir topuz yaptı. Mor elbisesini üstüne geçirip, kemerini taktı. Son olarak da boynunda dolanan, hiç çıkarmadığı kolyesini düzeltti. Bu küçük, berrak su damlasını annesi ve babası on dördüncü yaş gününde hediye etmişti. O kadar güzeldi ki... O su damlası Elizabeth'e şans getiriyordu. En azından Elizabeth buna inanmak istiyordu. O bunları düşünürken kapısı bir daha çaldı ve içeri annesi girdi. "Görüyorum ki hazırlanmışsın kızım. Seni bekliyorduk biz de." Elizabeth şansını denemek istedi. "Kendimi çok halsiz ve hasta hissediyorum. Ben bu sefer katılmasam olmaz mı acaba?" Gillian gülümseyerek kızının yanağını okşadı. "Lizzie, hasta olmadığını sen de biliyorsun tatlım. Gözlerindeki parıltıdan bunu çok iyi anlıyorum. Ben şimdi gidiyorum. Seni bekliyoruz." Annesini hiçbir zaman kandıramamıştı zaten. Odasından çıkıp, merdivenlerden indi. Yemek odasına gitmeden mutfağa göz attı. Kimse yoktu. Demek ki servise başlayacaklardı. İlerleyerek kapıyı yavaşça açtı. "Kusura bakmayın geç kaldım anneciğim, babacığım ve..." Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. O ana onu hiçbir şey hazırlayamazdı. Beklenmedik misafir o kaba domuzun ta kendisiydi. Olduğu yerde kalakaldı.

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin