Önceki bölümde...
"Hayır Daniel, o ölmedi. Flora ölmedi!" Sophie'nin gözlerinden akan yaşlar Daniel'ın kalbine birer hançer gibi saplanırken kendini toparlayarak kollarını ona sardı ve ilerlemesini engelledi. "Bırak beni Daniel! Bırak dedim sana! O ölmedi, dinle beni! O yaşıyor ölmedi..." Bir yandan da Daniel'ın kollarından kurtulmak için debeleniyordu. "Lütfen Sophie dur. Canını acıtmak istemiyorum dur!" Daniel çok üzgündü. Flora'nın böyle kötü bir şekilde hayatını kaybetmesine üzgündü. Sophie'nin böyle kendini harap etmesine üzgündü. İçi kan ağlıyordu. Ama yapılması gerekeni de yapmak zorundaydı. "Sophie o ölmüş. Yapacak bir şeyimiz yok. Lütfen dur. Kendini mahvettin!" Sophie hıçkırıklarının ve gözyaşlarının arasında hissizce çırpınmayı bıraktığında Daniel çevik bir hamleyle onu yakalayıp kucakladı. "Lanet olsun Sophie! Kendine gel uyan!" Sophie hareketsizce kollarında yatarken Daniel acıyla yere çöktü.
"Sana söylüyorum Gillian, Elizabeth'in şu an burada olması gerek." Gillian gözlerini devirdi. Öğleden sonra odalarına çekilmiş dinleniyorlardı. Daha doğrusu Gillian dinlenmeye çalışırken James odada volta atıyordu. James, Jennifer'ın evlenmesini hala kabul etmekte zorlanıyorken şimdi de küçük kızının ortada bir şey olmasa bile evlenme ihtimalini kabul etmek istemiyordu. Benim Lizzie'm babası yaralıyken oralarda kalmazdı." Gillian bu sefer gözlerini kaçırdı. "Senin yaralandığını ona söylememiş olabiliriz hayatım." James'in öfkeli bakışlarını görünce telaşla devam etti. "Doktor kolundaki yaranın çok ciddi bir şey olmadığını ve sürdüğü merhemlerle hızlı bir şekilde iyileşeceğini söyledi. O yüzden Lizzie'yi telaşlandırmak istemedim sadece..." James'in öfkesi bu son cümlelerle iyice artmıştı. Ama sinirini karısından çıkarmak istemediği için sakin olmaya çalıştı. "Sevgili karıcığım, bir haberci ile Elizabeth'in buraya gelmesini isteyeceğim." Karısının itiraz eden bakışlarını görünce devam etti. "Ve sen buna engel olmayacaksın." Kapıyı sertçe açıp çıkarken Gillian, Elizabeth ve Alec'in işinin çok zor olduğunu düşünüyordu. Kocasının neden bu kadar sert tepki verdiğini de anlayamıyordu. Alec'e güvendiğini ve onu çok sevdiğini biliyordu çünkü. Galiba elleriyle İskoçya'ya gönderdiği bir kızının daha evinden ve yanından uzakta yaşayacağını düşünmek, kabul etmesini zorlaştırıyordu. Gillian için de zordu bu. Fakat Gillian kocasından daha anlayışlı olmayı başarıyordu sadece. İçini çekti. Güzel ve bir o kadar da zorlu telaşlar çok yakında gelecek gibi hissediyordu. Ama bu onu korkutmuyordu. Önemli olan kızının mutlu olmasıydı. James tekrar esip gürlemeye gelmeden kafasını yastığa koydu. Kocasının bu tatlı huysuzluğuyla uykusundan sonra ilgilenebilirdi.
Sophie gözlerini kırpıştırarak açtığında başına saplanan korkunç ağrıyla sarsıldı. "Ahhh!" Elini istemsizce başına götürdüğünde yumuşak bir ses duydu. "Ne oldu? Canın mı yandı? İyi misin Soph?" Işığa alışan gözleri karşısındaki kadını net bir şekilde seçebildiğinde gözleri sevgiyle aydınlandı. "Elizabeth sensin! Tanrı aşkına, bizi çok korkuttun. Nasıl bize haber vermeden gidersin?" Kalkmaya çalıştığında Elizabeth ona izin vermedi. "Kalkma canım, senin yatman gerekiyor. Eric öyle söyledi." Sophie ani bir kafa karışıklığıyla tekrar uzandığında yaşadığı ve gördüğü şeyler kafasına bir bir üşüştüğünde dehşetle gözleri Elizabeth'e çevrildi. Uzandığı yerden hızla kalkarken başının dönmesine aldırmadı. "Flora, Elizabeth! Flora yaşıyor değil mi? Eric onu da kurtardı?" Elizabeth dudaklarını üzgünce büzünce Sophie cevabını almış oldu. Gözlerinden süzülen yaşlar çenesine akarken onları silme zahmetine bile katlanmadı. "Buraya geldiğinizde nefes almıyordu Sophie. Eric'in yapabileceği hiçbir şey yoktu. Az önce-" Kapının açılmasıyla içeri Alec girdi. Kardeşinin yanına yatağa oturarak onun gözyaşlarını silmeye başladı. "Ağlama Sophie, lütfen. Flora öylesine klandan ayrılmamış. Elizabeth ve Daniel'ın hayatını kurtarmış. İkisi karşılaştıklarında Flora uzaktan onları görmüş. İkisi bizim klana gelirken de arkalarından son hız atlarıyla gelen okçuları fark edememişler. Okçuların hedefi de belli bir uzaklıktan ikisini de vurmakmış. Flora kestirmeden giderek yollarını kestiğinde Elizabeth ve Daniel oradan uzaklaşacak kadar onları oyalayabilmiş. Ama sonunda..." Alec'in sesi çatallaştı. Flora'nın klandaki casus olaylarındaki payını Alec biliyordu. Elizabeth'in kaçırılmasındaki payını da. Ama bunları Sophie ve Elizabeth'e anlatacak hiç vakti olmamıştı. Artık anlatmasına da gerek kalmamıştı. Flora'ya ne yapacağına bu karışıklıkta karar bile verememişti. Ama onun pişmanlığını ve çaresizliğini görmüştü, anlamıştı. Şimdi de muhtemelen yaptıklarını telafi etmek istemiş, tam anlamıyla kendini feda etmişti. Böyle olacağını düşünmemişti belki de... Birinin yardım edeceğini düşünmüştü. Ya da adamların kendisini öldürmeyeceğini... Jerry'sini yalnız bırakmak istemezdi çünkü. Sahip olduğu tek şey kardeşiydi. "Bütün bunları da askerlerimizin sınırımızda yakaladığı düşman okçulardan öğrenmişler. İlk başta üstlenmek istemeseler de zorlayınca itiraf etmişler. Ben de çok üzgünüm. Ama elimizden bir şey gelmezdi." Abisi saçlarını okşarken Sophie gencecik bir kadının hayattan bu kadar korkunç bir şekilde koparılmasının verdiği ağır yükle gözlerini kapattı. Geçen bu sürede Flora'nın cenazesinin yapıldığını biliyordu. Sormasına gerek yoktu. "Ben biraz yalnız kalmak istiyorum." Alec kaşlarını çatarak itiraz edecekken Elizabeth ondan önce davrandı. "Tabi Sophie, sen nasıl istersen. Bir şeye ihtiyacın olursa ya da konuşmak istersen biz buradayız." Sophie minnetle başını salladığında Elizabeth Alec'in elinden tutarak onu dışarı çıkmaya zorladı. Kapıyı kapattıklarında Alec kaşlarının çatışını derinleştirmişti. "Onu yalnız bırakmak hoşuma gitmiyor. Nasıl üzgündü baksana. Ayrıca Daniel onu buraya baygın bir şekilde getirdi." Elizabeth onun endişesini anlıyordu. Ama insanlar bazen gerçekten yalnız kalmalıydılar. "Eric ne dedi biliyorsun Alec. Sophie'ye yaptığı iğne onu gevşetip uyumasına yardımcı olacak. Ara ara böyle uyanabileceğini de söyledi. Lütfen sakin olmaya çalış. Sophie iyi olacak." Alec, Elizabeth'in doğruyu söylediğini biliyordu. "Tamam, öyle olmaya çalışacağım. Neyse ki sen yanımdasın sevgilim." Elizabeth'in elini yakalayıp koklayarak öptü. Bir öksürük sesi onların bu özel anını böldüğünde ikisi de bakışlarını çevirdiler. "Efendim böldüğüm için özür dilerim ama McLeod'dan bir haberci geldi. Yani şey McLeod'dan geldi ama..." Alec sabırsızlıkla onun bu garip konuşmasını sonlandırmasını istediği için tek kaşını kaldırdı. "Evet Dylan devam et." Dylan bir çırpıda söylemeye karar verdi. "Leydi Elizabeth'i McLeod'a götürmek için Lord James kendi askerlerinden birini yollamış. Sir William mı neymiş ismi. Ve leydimizi almadan gitmeyeceğini söylüyor."
Victoria saatlerdir zindandaydı. Bulunduğu hücrede volta atıp duruyordu. Aptal Joseph yüzünden bütün planları suya düşmüştü. Sinirinden zehrin çoğunu da onun suyuna boşaltmıştı. Çoğunu da boşaltması bir şeyi değiştirmemişti gerçi. Çünkü bu aptal hücreye girmeden üzerindeki her şeyi almışlardı. Ne yapacaktı? Nasıl kurtulacaktı buradan? O şımarık Elizabeth'in aklında ne vardı kim bilir... Ne yapmaya çalışıyordu acaba? Ah onun canı cehennemeydi. Şu an düşünmesi gereken tek şey buradan nasıl kurtulacağıydı. Ellerini ovuşturarak gözlerini kapattı bir süre. Hücredeki askerleri kandırabilir miydi acaba? Ya da kapıyı zorlasa açabilir miydi? Hızla kapıya giderek ses çıkarmadan itmeye çekmeye başladı. Ama demir parmaklıklar o kadar ağır ve sertti ki ne yapsa nafileydi. Ümitsizce biraz daha çabalamaya devam ettiğinde aniden kapıdan yüksek bir gıcırtı sesi çıktı. "Ah lanet olsun! Bu sese açılsaydın bari!" Victoria kendi kendine söylenirken sert adımlar hücresine doğru yaklaşınca hemen oradan uzaklaşıp kirden rengi siyahlaşmış yatağımsı koltuğa oturdu. Adım sesleri kapının önünde durunca Victoria masum bakışlarını ona çevirdi. "Bu ses de ne? Ne yapıyorsun sen burada?" Victoria masumca ayağa kalkarak kapıya yaklaştı. "Ben bir şey yapmadım. Ama burada çok sıkıldım." Asker alaycı bir şekilde kendisine bakarken taktik değiştirmeye karar verdi. "Bana yardımcı olmak ister misin?" Elini havaya kaldırarak bir parmağını askerin göğsünden aşağı doğru gezdirdi. "Belki daha sonra da ben sana yardımcı olurdum. Ne dersin?" Askerin gözlerinde parıltılar belirdiğinde Victoria heyecanlandı. "Neden olmasın?" Askerin eli belinde sallanan anahtarlığa gittiğinde Victoria'nın yüzündeki tehlikeli gülümseme genişledi.
"Kızım artık oturabilir misin? Başımı döndürüyorsun." Gillian babasından asla farklı olmayan bir şekilde ana salonda volta atıyordu. Jennifer durup annesine döndü. "Anne nasıl durabilirim? Bu duruma bir çözüm bulmalıyız. Babamın Elizabeth ve Alec'i ne kadar zorlayacağına dair bir fikrin var mı?" Sonra yürümeye devam etti. "Tabi ki var. Ian ve benden hatırlıyorsundur. Anlamadığım şey onun gibi tatlı bir adamın nasıl böyle birine dönüşebildiği... Alec'i ne kadar sevdiğini biliyorsun. Ama ona rağmen zorlayacak. Baksana Elizabeth'i apar topar buraya çağırtmış. Hem de William'la. Bence bilerek yapıyor. Alec'in Lizzie'yi onunla göndermek istemeyeceğini çok iyi biliyor. Ah şimdi ikimizin de İskoçya'da kalacak olması düşüncesi onu iyice huysuzlaştıracaktır ve bu süreci elinden geldiğince zorlaştıracaktır." Gillian tam konuşacakken kapı açıldı. "Ne huysuzluğu? Kim zorlaştıracaktır?" İkisinin telaşlı bakışları James'e çevrildiğinde Jennifer ellerini ovuşturarak hızla babasının yanına geldi. "Connor'dan bahsediyoruz babacığım! Dişleri çıkmaya başladığında ne kadar huysuzlaşacaktır değil mi?" Babası kafası karışmış bir şekilde bakınca doğru yolda olduğunu anlayıp devam etti. "Sonuçta sen Lizzie ve benden biliyorsundur. Geceler süren ateşler, ağlamalar, huzursuzluklar..." James şaşkınlıkla başını salladı. "Jenny sakin olmayı denemelisin kızım. Evet ben bunları biliyorum ama torunum doğalı daha bir hafta bile olmadı. Bunları düşünmek için daha çok erken." Jennifer'ın elini sıvazlayıp karısının yanına oturdu. "William gideli bir süre oluyor. Eğer biraz daha gelmezlerse ben gideceğim haberin olsun Gillian." Gillian sıkıntıyla isyan etti. "James gerçekten çocuk gibi davranıyorsun. Ben bunları daha fazla dinlemeyeceğim. Ne istiyorsan yap! Ben gidip biraz hava alacağım!" Hışımla dışarı çıkıp kapıyı çarptığında Jennifer tarafını belli edercesine omuzlarını kaldırdı ve annesinin arkasından gitti.
Merhabalar, bugün size değişik gelişmelerin olduğu bir bölümle geldiim! 🙇🏻♀️ Hemen hemen herkese yer vermeye çalıştım. James işleri gerçekten de zorlaştıracağa benziyor. Bakalım Elizabeth ve Alec ne yapacaklar? 🤷🏻♀️ Flora ise bambaşka üzücü bir konu... Sophie'nin üzüntüsü beni de çok üzdü. Jerry'ye ne olacağı ise meçhul... 😔 Peki Victoria'ya ne diyorsunuz? 😡 Yine bir şekilde kaçabilecek mi? Yorumlarınızı bekliyoruum! Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın! 🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...