Önceki Bölümde...Karşısında duran adam sıradan biri değildi. Highland'de en korkulan İskoç liderlerinden biriydi. Aylardır üzerine planlar yaptıkları liderden biriydi. Tek başına onunla savaşamazdı. Bu bütün planları bozup, nihai amaçlarına ulaşmayı sekteye uğratabilirdi. "Bu sözlerimi unutma Alec McAlister. Hepiniz öleceksiniz. Hepiniz!" Sonra arkasına bakmadan gerisin geri koşmaya başladı. Bunu efendisine hemen iletmeliydi.
Elizabeth ağzı açık bir şekilde olanları izliyordu. Adam Alec'i görür görmez kaçmıştı. Ama söylediği sözler... Çok korkunçtu. Bir önceki saldırıda da adamlar aynı şeyleri söylemişti. Bu tesadüf olamazdı. Küçük kız boynuna gömdüğü başını kıpırdatınca Elizabeth yaşadığı şoku üstünden atıp kendisine sorgularcasına tek kaşını kaldırarak bakan Alec'e döndü. Çocuk da şaşkınlıkla ve büyülenmişçesine Alec'e bakıyordu. "Her şeyi açıklayacağım Alec, söz veriyorum. Ama önce geri dönelim lütfen, yoksa tam şurada bayılacağım.
Aradan iki saat geçtiğinde kamp alanlarından hala ayrılamamışlardı. Alec sinirinden ağaçları tekmeleyecek duruma gelmişti. Elizabeth anlatacağına söz vermiş, sonra geldiklerinde ise çocukla birlikte çadıra girmiş hala da çıkmamıştı. Kafasında o kadar çok düşünce vardı ki, artık başı ağrıyordu. O sırada askerleriyle bu yaşanılanları konuşmuştu. Bu iki olayın ortak noktası vardı, orası kesindi. Ama bunun arkasında kim vardı? Klanlarında uzun zamandır bu tarz olaylar yaşanmamıştı. Ve şimdi iki kere üst üste klanı ve kendisi tehdit ediliyordu. O adamın peşinden gitmesine giderdi ama Elizabeth'le çocuk onu orada tutmuştu. Çünkü bu bir tuzak olabilirdi. Kendisi onun peşinden gittiğinde başkaları çıkıp bir şeyler yapabilirdi. Lanet olsun! Bunun arkasında kim varsa doğduğuna pişman edecekti! Bir an önce eve dönmeliydi ve bu işi çözmeliydi. "Tanrı aşkına Elizabeth o çadırdan hemen çıkmazsan ben kendim gelip seni zorla çıkartacağım haberin olsun!" Çadır hızla açıldı. "Alec o korkutucu sesine ben alıştım ama bu küçük çocuk senin gibi kocaman bir şeye alışık değil. Şimdi Alec McAlister, eğer yaramaz bir erkek çocuğu gibi bağırıp, çadırın önünde volta atmaya devam edersen senin için hiç iyi olmayacak haberin olsun." Sonra aynı sinir ve hırsla çadırın içine girdi. Alec neye uğradığını şaşırmıştı. Etrafına baktığında askerlerin hepsinin başka bir yöne dağıldığını gördü. Şakağı atmaya başlamıştı ve sabrının sınırına gelmişti artık. Bu kız haddini çoktan aşmıştı. Hiç kimse onunla bu şekilde konuşamazdı. Askerlerinin önündeyken böyle bir şey hiç olamazdı. Sinirin ve gururunun hırsına kapılarak elini çadıra doğru uzattı. Tam o sırada da Elizabeth çadırdan dışarı çıktı. Konuşmasına izin vermeden kızın elinden tutarak onu hırsla ormanın içine doğru sürüklemeye başladı ve kızın yakınmalarına rağmen uzun süre buna devam etti.
Elizabeth, Alec'e ne olduğunu anlayamıyordu. Artık dayanamayacağını hissettiğinde bütün gücünü kullanarak olduğu yerde durdu, en azından durmaya çalıştı. Alec sinirle arkasını döndüğünde o da artık daha başka bir şekilde konuşması gerektiğini anladı. "Alec! Yeter artık, ne yapıyorsun sen! Beni sürükleyip duruyorsun!" Elini hızla Alec'in elinden kurtarıp, bileğini ovuşturarak konuşmaya devam etti. "Canımı ne kadar acıttığının farkında mısın? Konuşmama izin vermeden beni buraya kadar çekiştirerek getiriyorsun. Bana sinirlisin, onu görebiliyorum ama sebebini anlayamıyorum!" Alec bileğini o kadar sıktığının farkında bile değildi. Elizabeth davranışlarıyla onu deli ediyordu! Daha önce bu kadar çok ve sürekli sinirlendiğini hiç hatırlamıyordu. Ama bu kız onu çıldırtıyordu. Normalde daha sakin bir insandı. Elizabeth'le tanışıncaya dek. Zorlukla soluyan kıza döndü. "Bana hemen açıklama yapacaksın! Ve sakın Elizabeth, bir daha sakın, benimle özellikle askerlerimin yanında bu şekilde konuşmaya kalkmayacaksın. Şimdi hemen anlatmaya başla." Elizabeth şaşkınlıkla bakakaldı. Sesini bu kadar yükselttiğinin ve Alec'i rencide ettiğinin farkında değildi. O an sadece Amelia'yı sakinleştirip uyutmaya çalışıyordu. Onunla konuşmuş, hakkında birkaç şey öğrenmişti. Sırf Alec'e anlatabilmek için. Belki de çok sert çıkışmıştı ona ama kötü bir niyeti yoktu. Bu şekilde de bir tepki beklemiyordu. Bu sefer hatalıydı, istemeyerek kabul etti ve alttan alıp Alec'i sakinleştirmeye çalıştı. "Alec, ben özür dilerim. Sana bu şekilde davranmak istememiştim. Ben... Ben sadece Amelia sakinleşmiyordu ve onu uyutup seninle konuşmak istemiştim. Özür dilerim Alec. Bir daha olmayacak, söz veriyorum sana." Üzgün bakışlarını kaldırarak Alec'e baktı ve onu savunmasızca yakalayıp sarıldı. Alec kızın kendine sarılmasına ve özür dilemesine çok hazırlıksız yakalanmıştı. Sinirle yumruk yapmış olduğu elleri istemsizce kıza sarılmak için harekete geçtiğinde kendini tutarak onu geri itti. Kızın şaşırmış ve üzgün gözüken yüzünü ise kafasına takmamaya çalıştı. "Tamam, şimdi bana her şeyi en ufak detayına kadar anlatmanı istiyorum." Ses tonu istemeden de olsa yumuşamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Ficción históricaİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...