Önceki bölümde...
"Siz... Siz... Leydim siz kaleden Laird Ian'ın kıyafetlerini giyerek bir asker gibi kaçtınız ve... ve sonra da buraya kadar takip edilerek mi geldiniz? Sırf efendimizin yaralandığını düşündüğünüz için mi bu tehlikeyi göze alarak bir savaşın içinden geçip diğer bir savaşa doğru gidiyordunuz?" Elizabeth, Daniel'ın bütün olanları anlaması üzerine ellerini ovuşturup hızla atının yularını tutarak atını mahmuzladı. "Hadi Daniel, buraya kadar gelmişken Alec'i görmeden asla gitmem. Hem yanımda sen varsın. Ve benim sırdaşım olarak kimseye hiçbir şey anlatamazsın. Biz seninle birlikte buraya kadar geldik." Daniel, Leydi Elizabeth sözlerine cevap bile veremeden onun altın sarısı saçlarını savurarak gittiğini görünce hemen harekete geçti. "Hayır leydim, ben sır tutamam. Söylemek zorundayız!" Elizabeth arkasından gelen Daniel'ın sözlerini duymamıştı bile... Onun aklında bir cümle yanı buluyordu. Alec ölmemişti.
Ian karşısındaki hain kardeşine nefret ve tiksintiyle bakıyordu. Arkasında en az yirmi asker vardı. İşini garanti altına almak istediği çok belliydi. Richard teke tek savaşamayacak kadar korkak ve beceriksizdi. Tek yaptığı arkadan iş çevirmek ve tuzak kurmaktı. Annesi ve babası bu günleri görseydi kahrolurdu. Yüksek sesli bir kahkaha duyuldu. "Baş düşman mı? Beni üzüyorsun abiciğim... Ben sadece hakkımı istiyorum." Ian sabırsızca nefes alıp verdi. "Sahip olmadığın bir şeyi istemeye hakkın olamaz seni aptal! Senden büyük olan benim ve liderlik hep benim hakkımdı. Hırsın senin gözünü kör etmiş. Ama bugün bu iş bitecek. Seni öldüreceğim Richard." Ses tonu buz gibiydi. "Kalbimi kırıyorsun Ian. Oysaki senin en değerli kumandanın Samuel'ı öldürmene rağmen ben seni hemen öldürmeyi düşünmüyordum. Biz güzel karınla eğlenirken, yiyip içerken bize eşlik edersin diye düşünmüştüm." Richard, Samuel'ın hareket etmeyen bedenine duygusuz bir bakış atıp başını tekrar Ian'a döndürdü. Ian ise dişlerini sıkarak sinirlerine hakim olmaya çalıştı. Kendisini içine çekmeye çalıştığı oyuna gelmeyecekti. Sinirlenip dikkatini kaybetmeyecekti. "Bu arada beni tek başına mı öldürmeye çalışacaktın abiciğim? Ya da arkamda bu kadar askerim varken ne yapabileceğini sanıyorsun? Senin de gücünün bir sınırı var." Richard başını hafifçe eğerek Ian'ın arkasına baktı. "Görünüşe göre misafirlerimiz var. Onlar senin askerin olsa bile bize karşı şansınız yok!" Kendisini ikna etmeye çalışır gibiydi. Yanına iki atlı yaklaşınca Ian başını çok hafif döndürerek onların James ve Alex olduğunu fark etti. İkisi de atlarından indiler. Alex, Samuel'ı görünce bir küfür savurdu. Ama bunun dışında ikisi de tek kelime konuşmadan Ian'ın iki yanında konuşlandılar. "Karının babası da burada demek... Tek başına benimle baş edemeyeceğini anladığında mı kanı bozuk İngilizlerden yardım istemeye karar verdin?" Ian tehditvari bir şekilde öne doğru bir adım atınca Richard istemsizce geri adım atıp arkasındaki askere çarptı. Nasıl bir duruma düştüğünü fark ettiğinde boğazını temizleyerek tekrar ilerledi. Ama arkasından bir gülme sesi duyduğunda öfkeyle dönüp bağırdı. "Kesin sesinizi aptallar!" Ian karşısındaki trajikomik sahneye baktığında kardeşinin aptallığına ve korkaklığına ne diyeceğini bilemiyordu. Evet sayıca üstünlerdi ama halledemeyecekleri bir şey değildi. Bu askerlerin hepsi eğitimsiz ve beceriksizdi. Sadece James'in kolunun sarılı olması dikkatini çekmiş ve bu onu biraz endişelendirmişti. Ama şimdi bir şey soracak durumda değillerdi. Richard tekrar Ian'a döndüğünde kendini tekrar toparlamış gibi görünüyordu. Sayıca üstün olmanın verdiği o güven yüzüne yansıyordu. "Konumuza dönersek abiciğim, istersen hiç kan dökülmeden bana teslim olursun ve bu işi bitiririz. Karınla ve çocuğunla da güzelce ilgileneceğimden emin olabilirsin. Sonra ben de hak ettiğim liderlik koltuğuma otururum. Ne dersin?" Ian'ın karşı geleceğini bilerek sorduğu bu soruyla onu daha fazla kışkırtmak istediği apaçık belliydi. "Askerlerinin çoğu öldü Richard. Kalan kısmı ise kaçtı. Sadece siz varsınız." Richard'ın yüzündeki gülümseme bir anlığına dondu ama anında eski haline döndü. "Sana inanmamı beklemiyorsun herhalde. Biz sizi hazırlıksız yakaladık ve daha kalabalıktık." Alex sırıtarak başını sallıyordu. "Bu yalanlarını daha fazla dinlemeyeceğim. Madem zor yolu seçiyorsun, üçünüzü alt etmek benim için çok kolay olacak." Richard söylediklerinin doğru olmadığına kendini ikna etmeye çalışıyordu. Bu imkansızdı. Üstelik doğru bile olsa Ian'ın işini bitirdikten sonra herkes kendisine sadık kalmak zorundaydı. Başka çareleri yoktu. Ayrıca şu an da sayı olarak üstünlerdi. Şans onlardan yanaydı. Richard tam da bunları düşünürken duyduğu sesle irkildi. "Üç kişi olduklarını kim söyledi?" Hepsi kafasını gelen bu kalabalık gruba çevirdiğinde Ian bile beklemediği bu durum karşısında şaşırarak bakakaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Ficção Históricaİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...