Önceki bölümde...
"Kumandanım ben leydimizi korudum. O adam leydimiz istemediği halde onunla dışarı çıkmak istediğini söyledi. Ben de ona cevap verdim. Ama o korkak biri. Çünkü ancak korkaklar çocuklara zarar vermeye çalışır." Sophie kafası karışmış şekilde çocuğa baktı. "Peki sana bunu kim söyledi Jerry?" Jerry'ye yöneltilen bu soruya Amelia cevap verdi. "Elizabeth. O bana da bunu söylemişti." Sophie güldü. "Elizabeth çok doğru bir şey söylemiş." Çocuklar oyunlarına dönerken Daniel yaşadığı gerilimi hala üzerinden atamamıştı. Sophie'nin gözlerinin içine baktı ve kaçınılmaz olanı bir çırpıda söyledi. "Yakında klandan ayrılacağım."
Joanna hücresinde ne kadar volta atabilirse o kadar volta atıyordu. Sinirleri çok bozulmuştu, çünkü askerler doğru olabileceğine asla inanmadığı bir şey söylemişlerdi. Lanet olsun savaşı kaybetmiş olamazlardı değil mi? Babasının mirasından bir pay sahibi olabilmek için bu aptal işe girişmişti ve şimdi içinde bulunduğu durum içler acısıydı. Şu saate kadar babasının askerlerinin onu bu iğrenç yerden çıkarmış olması gerekiyordu. Ama gelen giden yoktu. Zaten saatler geçtikçe de umudu azalmıştı. Demek babası gerçekten ölmüştü. İhtiyar herif için buraya düşmüştü ve şimdi vaat ettikleri yerine bulduğu tek şey küflenmiş bir hücreydi! Bir şeyler yapmak zorundaydı. Ömrünü burada çürütemezdi. Bir şeyler bulmak zorundaydı. Kolu henüz iyileşmediği için de güçsüzdü. Bir şeyler bulmak zorundaydı. Kafasında dolanan tek düşünce buydu. Birileri onu öldürmeden buradan kaçacaktı. Buradan kaçışında önüne çıkan engellerin hepsini harcamaya ve yok etmeye hazırdı. Çünkü bu hayatta tek başınaydı.
Elizabeth'in yanlarından gitmesiyle Alec ve James merdivenlere bakakaldılar. Bakışları biraz sonra birbirini bulduğunda gözlerine abarttıklarını kabullenmiş ve pişman bakışlar yerleşmişti. Alec avcunu açarak ay ışığında parlayan yüzüğe baktı. "Annenin yüzüğünü mü verdin? Hiç dikkat etmemiştim..." Alec başını sallamakla yetindi. Avucunu kapatarak sıktı. "Ne yaptım ben? Ah akılsız kafam, onu üzdüm! Ona evlenme teklifi ettiğim gün üzdüm ve yüzüğü parmağından çıkarmasına sebep oldum." James de Alec'in bu kendi kendisiyle konuşur halinden etkilenmişti. Çünkü Alec'i tanıyordu. Onun hayatına giren kadınlara nasıl davrandığını biliyordu. Hiçbiriyle asla ciddi düşünmediğini biliyordu. Belki de bu sinirli tepkisinin altında yatan da bu sebepti. Ama şimdi gözlerinde fark etmediği, daha önce hiç görmediği bir duyguya şahit oluyordu. "Jame- Kont Lawrence, iyi bir şekilde öğrenmediğinizin farkındayım. Bu şekilde olmasını hiç istemedik. Leydi Lawrence ile ben sizinle ve Kontes Lawrence'la özel olarak konuşacağımızı düşünmüştük. Amelia yemekte öyle bir şey söyleyince siz de habersiz bir şey yaptığımızı düşündünüz haklı olarak. Ama yemin ederim ki size saygısızlık yaptığımız bir durum söz konusu değil. Bilmiyorum sizin geleneklerinize göre birazdan söyleyeceklerim nasıl karşılanır ama söylemek zorundayım. Kızınızı deli gibi seviyorum. Kendim bile böyle sevebildiğime inanamıyorum. Birini böyle sevebileceğime asla ihtimal vermezdim. Bunu siz de biliyorsunuz. Benim nasıl olduğumu biliyorsunuz. Ama kızınıza karşı asla böyle davranmam. İstesem de davranamam. Onun saçının teli için yapamayacağım şey yok. Bunu fark etmem için onun ellerimden kayıp gitmesi gerekiyormuş -ki bunun için kendimi asla affetmeyeceğim- ama ben Leydi Lawrence ile yeniden doğdum, özüme döndüm ve en önemlisi sevgi ile aşkın bir zayıflık değil aksine güç veren varlığını hissettim. Biliyorum, en başında onu koruyamadım. Kötü şeyler yaşamasını engelleyemedim. Ama bunun bir daha gerçekleşmesine izin vermeyeceğim. Onu çok seviyorum ve ömrüm boyunca da sevmeye devam edeceğim. Tabi bu yolda sizin desteğiniz olmazsa hiçbir şey gerçekleşemez. O yüzden sizden, yani Kont Lawrence'tan ama en çok da manevi babam James'den bir şans istiyorum. Elizabeth'i elimden geldiği kadar üzmeyeceğim ve iyi yaşatacağım. Elizabeth ve siz ne zaman isterseniz onu İngiltere'ye getirip götürürüm. Az önceki inatçı ve ukala tavrım için özür dilerim. Geleneklerinize ve size her zaman saygı duyacağım. Lütfen bana bir şans daha verin." James bu hiç beklemediği uzun konuşmanın kendisinde yarattığı o garip duyguların içerisindeydi. "Bence de bir şans vermeliyiz hayatım." Gillian'ın yumuşak sesini hafifçe dokunan kolu takip etti. Alec'in salondan hızla çıkmasından sonra onları izlemek için dışarı çıkmıştı. Konuştukları her şeyi duymuştu. Elizabeth'in yanlarından ayrılışı da dahil olmak üzere... Ama bu sefer müdahale etmemesi gerektiğini biliyordu. Kocası ve Alec bu saçma davranışlarının farkına kendileri varmadıkları sürece asla inatları kırılmayacaktı. Evet bu uğurda Elizabeth kırılmış ve üzülmüştü. Ama şimdi bu koca çocuklar kendi davranışlarını telafi edeceklerdi. "Ama bir şans da Elizabeth'den istemeniz gerekiyor. İkinizde kızımı çok üzdünüz. Hem de inatlarınız uğruna." Alec mahcup görünürken James'in mahcupluğunu az önceki konuşmanın yarattığı şaşırmışlık bastırıyordu. "Ciddi ve önemli bir konu konuştuğumuz için resmi olduğunu biliyorum Alec. Sen benim imkansız olan her şeyi başaran, güçlü ve tek oğlumsun. Elizabeth de incinmesine elimden geldiği kadarıyla müsaade etmediğim güzel kızım. Yanımızda yabancı biri olmadığı sürece bana ismimle seslenebilirsin. Söylediğin şeylere gelirsek, senin geçmişte kadınlarla olan ilişkini ve evliliğe karşı olan genel tavrını bildiğim için ikiniz arasında herhangi bir birlikteliğe sıcak bakmıyordum. Fakat görüyorum ki kızım seni sandığımdan fazla etkilemiş ve değiştirmiş. O eski hallerin kaybolmuş gitmiş. Gerçi inatçılığın hala devam ediyor ama neyse..." Gillian uyarırcasına kocasının kolunu sıktı. James öksürür gibi yaptı. "Elbette Gillian ve ben kızımız istediği sürece yanınızda olacağız. Ama Elizabeth'in seni istediğinden emin olduktan sonra." Gillian gözlerini devirdi. "Ondan önce ikinizin de Lizzie'nin gönlünü alması gerekiyor. Kızımı üzmenize izin vermem." İkisi hala orada dikilmeye devam edince Gillian kaşlarını çattı. "Hadi dedim, ne duruyorsunuz? Sen elinde o yüzükle ne yapacağını düşünüyorsun? Ya da sen James orada öyle durarak kaba tavrını kendi kendine affettirebileceğini mi düşünüyorsun? Hadi hemen gidin!" Bu ufak azarlamadan sonra ikisi de şaşkın ve hızlı bir şekilde merdivenlere yöneldiler. Gillian arkalarından gülümseyerek başını salladı ve o da peşlerinden merdivenlere yöneldi.
Sophie duydukları karşısında gözlerini kırpıştırarak başını salladı. "Anlamadım?" Daniel şimdi bunu söylemek için doğru zaman olmadığını hissetmeye başlamıştı. Çünkü Sophie çok... Afallamış görünüyordu. "Yakında klanıma dönmem gerekiyor. Sana hiç açıklama fırsatım olmadı. İzin vermedin..." Başını çevirdi. Nasıl anlatacaktı. Bu incinmiş bakışları nasıl daha da üzecekti? "Siz ikiniz dışarıda biraz hava almaya ne dersiniz? Annem ve ben çocuklarla sohbet etmek istiyoruz." Jenny uzaktan ikisinin yüz ifadesinden bir şeyler olduğunu anlamıştı. O yüzden müdahale etmek istemişti. Henüz ana salona gelen annesi de ona destek olmak istercesine başını salladı. "Amy, Connor'u Jenny'nin karnındayken çok merak ediyormuş diye duydum. Belki Jerry ve Amy onunla tanışmak isterler diye düşündük." Çocukların dikkati hemen bebeğe dönerken Gillian ikisini salonun kapısına doğru yönlendirdi. Sophie ve Daniel kendilerini kapının dışında, koridorda bulduklarında Daniel onun belinden kibarca tutarak oturma odalarından birine yönlendirdi. Sophie bu dokunuşa da yönlendirmeye de tepki vermedi. Daniel'ın söylediğini sindirmeye çalışıyordu. Meşalelerin aydınlattığı koridordan geçerek oturma odasına girdiklerinde Daniel kapıyı yavaşça kapattı. Odayı çeviren koltukların ortasında ayakta duran Sophie'nin karşısına geçti. Devasa odada koltukların arkasında tavana kadar uzanan kitaplıklar vardı. Kitaplıklara yaslanan oynar merdivenler dizilmişti. Pencerenin önünde de sallanan birkaç tane sandalye bulunuyordu. İki büyük pencerenin ortasında da büyük bir şömine vardı. Şömine ve odadaki meşaleler yanmadığı için odayı bir tek içeri vuran ay ışığı aydınlatıyordu. "Neyi açıklamana izin vermedim Daniel? Ne demek klandan ayrılacağım? Neden ayrılacaksın?" Sophie'nin ağzından çıkan bu sitem eden cümleler Daniel'ın suratına acı bir şekilde vurdu. Daha asıl canını yakacak kısma gelmeden bile Sophie'nin böyle üzgün oluşu Daniel'ın kalbine saplanan bir hançerle eş değerdi. Şartlar çok daha başka olsaydı Sophie'nin kendisine verdiği değer karşısında mutlu olabilirdi. Ama şimdi onu daha da üzecek olduğunu bilmek çok kötü bir duyguydu. Burada mutluydu evet, ama sonsuza kadar kalamazdı. Kendi evine dönmeli ve Julia yüzünden mahvolmuş bu düzeni değiştirmeliydi. Evine dönmeden bile düzeltilecek çok şey olduğuna emindi. Belki babasının dediklerini yaptığında ve onun istediği kadınla evlendiğinde sonunda gerçekleri kanıtlayabilirdi. Böylelikle de kendi klanının lideri olup işleri yoluna koyabilirdi. Zaten en başından beri de amacı buydu. Şu zamana kadar da geri döneceği zaman özleyeceği şeyler belliydi. Alec'i, arkadaşlarını ve klan halkını özleyecekti. Bunlar aşabileceği ve arada ziyarete gelerek özlemini giderebileceği şeylerdi. Fakat Sophie... Onu buraya geldiğinden beri tanıyordu fakat şu birkaç aydır beş sene boyunca birlikte geçirmedikleri kadar vakit geçirmiş ve çok özel şeyler paylaşmışlardı. Onun soğuk görünümünün altında yatan sıcak kalbini görmüştü, hissetmişti. Bu güzel ve merhametli kalbin de kendisine karşı bir şeyler hissettiğini anlamak işleri hiç kolaylaştırmamıştı. Her uzaklaşmaya çalıştığında birbirlerine çekilmeleri de kaderin bir oyunundan başka bir şey olamazdı. Ama kaçınılmaz sonu daha fazla erteleyemezdi. Sophie'nin her şeyi bilmesi gerekiyordu. Nefesini topladı ve anlatmaya başladı.
Merhaba güzel okuyucularım! Maalesef bölümü bu saatte yayımlayabiliyorum. Bugün okulumuzun son günüydü. O yüzden çok yoğun birgün geçirdim. Haliyle eve de geç gelmek durumunda kaldım. Şimdiiii öncelikle Joanna ne planlıyor olabilir? Sizce ne yapacak? Alec ve James anlaşmış gibi görünüyorlar ama Elizabeth'in onlara cevabı ne olacak? Sophie ise bambaşka bir konu... Kalbi çok kırılacak gibi görünüyor. Yorumlarınızı bekliyorumm. Haftaya görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...