Bölüm 30

557 63 10
                                    

OTUZUNCU BÖLÜM

Önceki bölümde...

Elizabeth'in uyuma ihtimaline karşılık kapıyı yavaşça açtığında beklemediği bir manzarayla karşılaştı. Elizabeth kendisine arkası dönük bir şekilde, örme bir lifle vücudunu köpürterek yıkarken Sophie de giyeceği kıyafetleri şöminenin önünde ısıtıyordu. İkisi de gülüşüyorlardı. Tam çıkacakken kardeşiyle göz göze geldi ve gitmekten vazgeçti. İşaret parmağını dudaklarına götürerek kardeşine sus işareti yaptı ve odadan ayrılmasını istediğini hareketleriyle belli etti. Sophie hiç bozuntuya vermeden "Ben kızlara söyleyeyim de yemek yollasınlar odaya, birazdan işin biter değil mi?" Elizabeth dudağını bükerek; "Ama canım hiçbir şey yemek istemiyor Sophie. Uyumak istiyorum." "İtiraz istemiyorum! İyileşmek için bir şeyler yemen gerekiyor. Hemen geleceğim." Sonra kapıya abisinin yanına yaklaşarak göz kırptı ve ikisini yalnız bırakarak odadan çıktı. Alec sessizce ilerleyerek Elizabeth'in yanına yaklaştı. "Ah Sophie, Jenny'den farkın yok! Zorla bana yemek yedirme konusunda yarışırsınız!" diye söylendi kendi kendine Elizabeth. Sonra bakışları kızarıklığı hala gitmemiş olan bileklerine kaydı. Gözleri anında doldu ve lifi boynuna sertçe sürtmeye başladı. Ardından da histerik ağlaması gecikmedi. Alec ise kızın bir an gülerken daha sonra böyle bir şeyin yaşanmasına şaşırıyordu. Boynunu sertçe yıkamaya devam edince artık müdahale etmesi gerektiğini anladı. Kızın arkasından bileklerini tutup onu durdurmak istedi. Elizabeth bileklerinden tutan erkek elini görünce bir an donup kalsa da anında çırpınmaya başladı. "Bırak beni Samuel! Alec neredesin? Alec! Bırak dedim!"

Alec hemen kızın bileklerini bırakıp onun önüne geçti. "Benim, Elizabeth benim! Korkma güzelim, benim!" Elizabeth kendini korumaya çalışırcasına çırpınmasına, Alec'in sesini duyunca ve sımsıkı kapattığı gözlerini açıp onu gördüğünde son verdi. Bir süre konuşmadan şok içinde kaldı. "Elizabeth iyi misin? Ben seni korkutmak istemedim. Sadece nasılsın diye bakmak istemiştim." Elizabeth kendine geldiğinde elleriyle vücudunu kendini saklamak istercesine sardı. Ama saklamasına rağmen boynundaki kızarıklığı kapatamıyordu. Alec çömelmiş karşısında dururken de çok açık bir şekilde görebiliyordu bunu. "Neden böyle yaptın kendine?" Şöminenin ateşinde kızın omuzlarından akan su damlaları, aşağıya dökülen, ıslak güzel saçlarıyla o kadar masum ve çekici görünüyordu ki, Alec onun güzelliği karşısında büyüleniyordu. Elizabeth sesi titreyerek konuştu: "Yıkanmam gerekiyordu Alec, temizlenmem gerekiyordu." Alec daha fazla konuşmasına gerek kalmadan onun ne demek istediğini anlamıştı. Zindanlara inip, Samuel'ı öldürmemek için kendini çok zor tutuyordu. "Gayet temiz görünüyorsun bence. Oldukça güzelsin bu şekilde, benim şikayetim yok. Sabaha kadar böyle devam edebiliriz." Elizabeth duygusal ruh halinden kurtularak o an içinde bulundukları garip durumun farkına vardı. "Senin ne işin var burada? Ben banyo yaparken üstelik!" Alec kızın kafasını dağıtmada başarılı olduğuna sevinerek güldü. "Söyledim ya, iyi misin diye merak etmiştim." Ayağa kalkarak yatağın üzerinden havluyu aldı. "Şimdi de giyinmene yardımcı olacağım. Hadi şimdi kalk bakalım." "Şaka yapıyorsun herhalde! Senin önünde bu şekilde giyineceğime suyun içinde şişer, kocaman bir balon olurum daha iyi!" Alec kahkaha atarak karşılık verdi. "Tamam, hadi sen balon olmadan çık. Ben arkamı döneceğim. Sakın itiraz edeyim deme yoksa buradan hiç çıkmam. Eski zamanlardaki gibi güzelim, hatırla." Elizabeth ona sinirlendiği için söylediği o güzel kelimeyi de görmezden geldi. "Tamam dön arkanı, ben söyleyene kadar da sakın bakma!" Alec cevap vermedi. Elizabeth küvette ayağa kalkarak, Alec'in şöminenin önüne bıraktığı havluya ulaşıp hemen üstüne sarındı. Vücudunu kuruttuktan sonra yeni bir geceliği üzerine geçirdi. Şöminenin önüne çömelerek oturdu ve saçlarını başka bir havluyla kurulamaya başladı. "Çok güzelsin." Elizabeth arkasına dönerek Alec'in kendisini izlediğini gördü. Ama Alec'ten eskisi kadar çekinmediğini fark etti şaşkınlıkla. "Yanına gelebilir miyim?" Elizabeth başıyla onayladı. Alec, Elizabeth'in arkasına geçti ve kızı bacaklarının arasına alacak şekilde oturdu. Gelirken yatağının üzerinden aldığı sabahlığı Elizabeth'in üzerine giymesine yardım etti. Daha sonra kollarını dizlerinin üzerine koyup önünde saçlarını kurulayan kızın papatya kokusunu derin derin içine çekti. Dokunmaktan çekiniyordu çünkü Elizabeth'in hassas olduğunu az önce üzücü bir şekilde anlamıştı. Sessizce onun saçlarını kurutmasını izlemek bile Alec'e huzur veriyordu. Kendisine yeni olan bu güzel duyguları hissetmek bir yandan korkutsa da heyecanı bunu bastırıyordu. "Alec beni ilk öpen kişi sensin. Sen beni, benim iznim olmadan öptüğünde çok kötü hissedeceğimi düşünmüştüm ama o anda hissettiğim heyecanı hiçbir kelimeyle anlatmam mümkün değil. Sanki şey gibiydi... Bulutların üzerinde zıplamak gibi." Alec istemsizce gülümsedi. "Bulutlarda zıplamak demek... Sanırım güzel bir şey demek bu." "Güzel bir şey değil Alec, mükemmel bir şeydi. Sadece beni öpmen değil, seninle belim ağrıdan kırıldığında bile saatlerce yolculuk yapmak, birlikte uyumak da çok güzeldi. Seninle olmak, bütün huysuzluğuna rağmen çok güzeldi. Ama sonra sen, beni istemediğini ve önemsemediğini söyledin ve bütün o güzel şeyler birden başıma yıkıldı. Bulutlar karardı ve bir daha orada zıplayamaz oldum." Alec hızla söze girdi. "Elizabeth ben-" "Lütfen önce benim konuşmama izin ver." Gözünden aşağı inen gözyaşını Alec fark etmeden elinin tersiyle sildi. Diğer eliyle de tarağı sıkı sıkı tutuyor, öylece şöminenin ateşine bakıyordu. "Sonra beni bırakıp gittiğinde, her sabah seni görebilmek, aynı zamanda da unutabilmek için uyandım. Amelia yanımdaydı ve beni mutlu etmek için her şeyi yaptı güzel çocuğum. Ama sonra o da gitti. Şimdi tekrar seninleyim ve bana söylediklerinin tam tersi şekilde davranıyorsun. Seni anlayamıyorum. Burada kalmayı da hiç istememiştim, çünkü senden ayrıldıktan sonra normal hayatıma dönmekte çok zorlanacağımı biliyordum. Şu halime bak bir de Alec, beni korumakla görevli olan asker bana... Beni zorla öpmeye çalıştı ve sen olmasaydın ne olurdu bilmiyorum." Alec dizlerinin üzerindeki ellerini yumruk yaparak sıktı. "Her şey o kadar karışık ki, ben artık ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyorum." Alec sakin olmaya çalışarak yumruk yaptığı ellerini yavaşça açtı. "Sana açık olacağım Elizabeth. Şu zamana kadar sana çok iyi davranmadığımın farkındayım. Ama sen bazı şeyleri bilmiyorsun ve benim için böyle... Bu tarz şeylerle uğraşmak çok zor. Ben kendime söz vermiştim; hiçbir kadınla olmayacaktım Elizabeth. Sen hayatıma girince senden de vazgeçebileceğimi, sıradan bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Ama hiçbir şey benim düşündüğüm gibi olmadı. Ben sana o şekilde davrandığım için çok pişmanım Elizabeth." Elizabeth'in gözyaşları sessizce dökülüyordu. Vücudu ve ruhu o kadar yorgundu ki, duydukları karşısında kendisini ayakta tutması çok zordu. Sırtını arkasında olduğunu bildiği Alec'e yasladı. Alec onun bu hareketine şaşırsa bile memnuniyetle karşıladı. Ama hala ona dokunmaktan çekiniyordu. "Sarılabilir miyim?" Elizabeth başını sallamakla yetindi. Alec beklediği tek işareti aldıktan sonra kollarını kızın beline sararak onu kendine çekti. Başını Elizabeth'in boynuna gömdü ve onun güzel kokusunu derin derin içine çekti. Elizabeth ise o ormansı kokuyu hissetmeyi nasıl özlediğini fark etti. Kendini Alec'le birlikteyken güvende hissediyordu. Sanki kimse ona zarar veremeyecekmiş gibi. Alec'in ona sarılması çok başkaydı, onca olan şeyden sonra bile kalbini hareketlendirmeyi başarıyordu. "Seni bir daha hiç yalnız bırakmayacağım Elizabeth. Seni hiç bırakmayacağım. Tabi sen de benimle olmayı istersen." Kapının açılmasıyla Elizabeth duyduklarına tepki veremeden sıçradı. Alec istemsizce kollarının tutuşunu sıkılaştırıp arkasına döndü. "Efendim ben özür dilerim, bölmek istememiştim. Ama Leydi Sophie buraya yemek getirmemi söylemişti." "Masanın üstüne bırakabilirsin, teşekkürler." Flora alelacele tepsiyi masaya bıraktı ve çıktı. Liderlerinin korkutucu bir yapısı olduğundan, onunla aynı ortamda bulunmak kendisini geriyordu. Alec, kız odadan çıkınca tekrar Elizabeth'e döndü. Biraz bekledi ama sorusuna cevap alamadı, Elizabeth kendisini istemiyordu. Diğer türlüsünü düşünmesi saçmalıktı zaten. "Hadi bir şeyler yemeye çalış şimdi, sonra seni rahat bırakacağım, söz veriyorum." Alec kızın belinden tutarak ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Daha sonra masaya oturması için sandalyeyi çekti ve kızı oturttu. "Ben gideyim... Sophie'yi buraya gönderebilirim istersen." Elizabeth oturduğu yerden Alec'in elini tuttu. "Gitme Alec, bu gece beni yalnız bırakma lütfen." Alec şaşkınlıkla kaldı ve duyduğu cümleleri idrak edemedi. Elizabeth elini tutmaya devam ediyordu. "Ben, sen istediğin sürece hep yanında olacağım." Elizabeth yorgun vücudu el verdiğince gülümsemeye çalıştı ve elini çekti. Alec de kızın karşısındaki sandalyeye oturdu. Elizabeth karşısındaki yemeklere yüzünü buruşturarak baktığında Alec gülerek onu izliyordu. "Yoksa benim de sana Amelia'ya yemek yedirdiğin gibi yardımcı olmamı mı istiyorsun?" "Hayır... Ben sadece... Yemek yemek istemiyorum." "Eğer yemeğini yemezsen seni Sophie'ye söylemek zorundayım, üzgünüm..." Elizabeth gözlerini devirerek çorbasını içmeye zorladı kendini.

Ian elindeki parşömen kağıdını sinirle buruşturdu. "Lanet olsun, nasıl bunu yapmaya kalkar!" McAlister klanından gelen ulak çekinerek McLeod liderini izledi. "Efendim liderimize iletmek istediğiniz bir şey var mıydı?" Ian sandalyesinden kalkarak öfkeyle elindeki parşömeni odanın bir köşesine fırlattı. "Ona istediği her şeyi yapabilir, ama yarından sonra. Yarın oraya geleceğim. Sen sadece bunu ilet." Ulak başını sallayarak odadan çıktı. Çıkmasıyla da Jennifer odaya girdi. Ian hemen yüz ifadesini değiştirerek gülümsedi ve yere attığı parşömeni ayağıyla karısının göremeyeceği bir yere itti. "Sevgilim, bir sorun mu var? Az önce Alec'in klanından gelen birini gördüm. Elizabeth'le mi ilgili yoksa?" Ian, Jenny'ye doğru ilerledi. "Hayır canım. Alec gerçekleşen birkaç olayla ilgili araştırmamı soruyor. Elizabeth gayet iyiymiş, dinleniyormuş." Jennifer'ın endişeyle karışık yüz ifadesi minik bir mutlulukla aydınlandı. "Her şey güzel olacak Jenny." Karısına karnının el verdiği kadar sarılmaya çalıştı. "Bana sarılamıyorsun bile Ian, kocaman oldum." Ian gülerek Jenny'nin saçını kulağının arkasına yerleştirdi ve masasına geri döndü. Jennifer'sa eliyle karnını okşadı ve içinden kardeşi ile bebeği için dua etti.

"Alec, gerçekten daha fazla yiyemem. Dinlenmek istiyorum, beni yatağıma... Yani senin yatağın ama... Beni götürür müsün?" Alec yerinden kalkıp elini Elizabeth'in beline yerleştirerek ayağa kalkmasına yardım etti. "Sen burada kaldığın sürece senin yatağın. Hadi bakalım yavaşça kalk." Elizabeth ayağa kalktığında bütün vücudu kırılacak gibiydi. Alec, Elizabeth'in yürümekte zorlandığını fark ettiğinde tutuşunu sıkılaştırdı. "Az kaldı, hadi dayan." Elizabeth sonunda yatağa uzandığında nefes nefese kalmıştı. "Çok yorgunum Alec. Uyumak istiyorum. Yarın başka odaya taşınırım, olur mu?" Sesi artık fısıltıdan ibaretti. "Yarın başka odaya geçme, o zaman hesaplaşırız. Şimdi uyu Elizabeth." Kızın üzerini örterek, şöminenin yanına gidip ateşi harladı.


"Evet size duyduğumu söylüyorum. Sophie McAlister'ı da konuşurken duymuşlar. Her şey sana anlattığım gibi." Adam sinirle etrafına bakındı. "Emin değilsen çok kötü olur. Bunun sonuçlarına katlanırsın. Çünkü eğer söylediklerin doğruysa, en büyük silahımızı bulduk demektir." Sessizce güldü. "Bu habere çok sevinecek." Diğer adam onun cümlesini böldü. "Ama ben hak ettiğimi almazsam asla bu tehlikeye girmem. İşinizi hallettikten sonra buradan ayrılmama yardım edeceğinize de söz veriniz. Bunu sakın unutmayın." Gülen iri adam ani bir hareketle konuşan adamın boğazına hançeri dayadı. "Kimle konuştuğuna dikkat et ve kimin için çalıştığı unutma! Yoksa sonuçlarına katlanırsın. İşi hallet, sonrasının çaresine biz bakacağız." Hançeri tekrar kınına yerleştirdi. "Şimdi kaybol. İki gün sonra tekrar burada ol!"

Merhaba! Acaba bu konuşmalar kimlerin arasında geçiyor ve casusumuz kim? Önümüzdeki bölümlerde göreceğiz. İyi okumalaaar! 🌸

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin