Bölüm 90

228 30 3
                                    

Önceki bölümde...

"Bazen aile olmak için kardeş olmaya gerek olmaz Jerry." Amelia tavuğundan bir ısırık alıp konuşmaya başlayınca sesi boğuklaşmıştı. "Yani aynı Ian ve Jenny gibi mi? Onlar gibi çocuğu olanlar da aile oluyorlar. Sen de Alec'le onlar gibi aile mi olacaksın Elizabeth?" Elizabeth hali hazırda zor olan durumu daha da zorlaştıran çocuklara sinirle baktı. "Siz ikiniz yemeğinizi yer misiniz? Yemek yerken konuşulmaz. Ağzınız doluyken hiç konuşulmaz. O yüzden şu peçeteyi al Amy ve ağzını sil. Her tarafına yemek bulaştırdın. Jerry sen de çatalını al ve hemen yemeğine başla." Bu tatlı azarlamadan sonra Gillian, Jenny ve Sophie kıkırdadılar. Ian, Alec, ve Colin de eğlenmiş görünüyordu. Sinclairler daha çok düşünceli görünürken Angus'un gözü ise gülümseyen Sophie'deydi. James ise hala bir şeyleri sorgular yüz ifadesiyle onları süzüyordu. Tam bu sırada Amelia ortalığı karıştıracak masum çocuksu ilgisiyle merak ettiği o soruyu sordu. "Aaa Elizabeth, yüzüğün çok güzelmiş! Nerden aldın onu? Daha önce hiç görmemiştim."


Amelia'nın bu cümlesinden sonra herkesin gözü Elizabeth'in eline çevrildi. Ortamdaki gerilim elle tutulabilir bir seviyedeydi. Elizabeth ise daha annesine söylemeye fırsat bulamadan herkesin ortasında bu şekilde duyurulması karşısında önce şaşkınlıkla ne yapacağını şaşırdı. Ama şaşkınlığının yerini korkuyla karışık bir heyecan aldığında ortalığı karıştıran Amy'nin iştahla yemeğini yemeye devam ettiğini gördü. "Küçük çocuklar karışmaması gereken konular hakkında yorum yapmazlar Amelia!" Abisi Colin konuyu bu şekilde dağıtmaya çalışsa da James'in tepkisi karşısında cılız bir çabadan öteye gidemedi. "Elizabeth Lawrence benimle derhal dışarı geliyorsun!" Bu sakin ses tonu altındaki öfkeyi Elizabeth'e çok net bir şekilde hissettirebiliyordu. Telaşlı bakışları annesine çevrildiğinde Gillian çoktan konuşmaya başlamıştı. "Hayatım yemekten sonra baş başa konuşabilirdik, değil mi? Şimdi çocuklarımız yanımızda, torunumuz burada, diğer bütün 'herkes' burada." Vurgu yaptığı kısım çok açık bir şekilde anlaşılıyordu. Ama James'in sabrı yoktu. "Hayır Gillian beklemeyeceğim. Elizabeth ve ben şimdi konuşacağız." Konuştuklarını sadece kendi aileleri duyuyordu. James ailesini gücendirecek bir şey yapmazdı. Ama kızıyla baş başa konuşmaya da kararlıydı. "Elizabeth hadi kalk, babanla konuşalım." Alec'in bu cümlesinden sonra James'in gözlerinden ateş çıkan bakışları ona yöneldi. "Ben kızımla baş başa konuşacağım McAlister. Seni çağırdığımı hatırlamıyorum." Bu keskin cümle üzerine Gillian masanın altından Alec'in kolunu sıktı. Susması ve sakin kalması gerektiğini belirten bir dokunuştu bu. Alec, Elizabeth'i asla yalnız bırakmak istemese de Gillian'ın uyarısında haklı olduğunu biliyordu. O yüzden sakin bir ses tonuyla konuştu. "Siz nasıl isterseniz Lord Lawrence." James bu sakin cevap karşısında öfkesini ona yöneltemeyeceği için kabul etmek istemediği bir hayal kırıklığına uğrayarak sert bir şekilde başını sallayıp kızına döndü. "Tamam babacığım." Yerinden gergin bir şekilde kalkarken Amelia'da doğru bir şey söylemediğinin farkına varmış gibiydi. "Elizabeth, baban neden bu kadar kızdı? Yeni yüzüğünü beğenmediği için mi? İstersen ben de seninle gelebilirim." Abisi yerinden kalkmaya çalışan kardeşini oturttuğunda Amelia ayağa kalkan James'e seslendi. "Lütfen Elizabeth'e kızmayın, ben onu çok seviyorum." James bu çaba karşısında küçük kıza gülümsedi. "Ben ona kızmaya kıyamam, o benim biricik Lizzie'm. Sen merak etme." Bu şefkatli cümle üzerine Elizabeth biraz daha rahatlamıştı rahatlamasına ama kalbinin hızlı atışına engel olamıyordu. Babası belinden kibarca tutup onu kalabalığın arasından ana salonun kapısını açarak dışarı yönlendirdiğinde tek kelime etmedi. Kalenin avlusuna çıktıklarında Elizabeth tedirgince karşısında duran babasına bakarak hızlıca konuşmaya başladı. "Babacığım gerçekten söyleyecektim, yemin ederim. Sadece çok ani olduğu için size anlatacak zamanım olmadı. Salon çok kalabalıktı ve ve ben..." Cümlesini tamamlayamadan babasının bakışları ile sustu. "Bu şekilde öğrenmek bana nasıl hissettirdi hiç düşündün mü? Benim onayım olmadan böyle bir şey olması... Sizin hayatınıza karışmadığımı ve tercihlerinizi yaşadığımız ülkenin geleneklerine ters olarak size bıraktığımı bildiğin halde sormuş olmaman beni üzdü. Birkaç aydır İskoçya'da olabilirsin ama sen bir İngiliz'sin Elizabeth. Bunu bilmen ve farkında olman gerekiyordu." Bu cümlelerden sonra kalın bir erkek sesi daha duyuldu. "Ama yakında bir İskoç olacak." İkisinin de başı merdivenlerden hızla inen Alec'e çevrildi. James'in kırgın bakışlarına tekrar bir öfke oturdu. "Peki sen kim oluyorsun da ne cesaretle bana bunu söyleyebiliyorsun?" Yüksek sesle söylenen bu cümle avluda yankılanırken Elizabeth kötü bir yöne giden bu konuşmayı değiştirmek istercesine çabaladı. "Babacığım! Alec sizin onayınız olduktan sonra böyle olur gibi söylemek istedi. Ama izninizle eğer evlenirsek ben kimliğimi unutmayacağım! Ben bir İngiliz'im." Alec yanlarına gelerek durdu. "Ama benimle evlenince bir İskoç olacaksın." Elizabeth inanamaz gözlerle Alec'e baktı. Sanki Elizabeth durumu toplamaya çalıştıkça Alec daha da çıkmaza sokmaya uğraşır gibiydi. "Benim manevi oğlum olman sana bu şekilde konuşma hakkını vermez. Ve bu gidişle daha ileriye giden bir durum olmayacak." James ilk defa Alec'e karşı bu kadar sert ve soğuktu. Elizabeth dolu gözleriyle bakışlarını iki sevdiği adamın üzerinde gezdirdi. Gösterdikleri tavırlara ve bu asla yıkılmaz görünen inatlarına inanamıyordu. İstemsizce başını yavaşça sağa sola sallayarak onlardan uzaklaşarak geriledi. Yüzüğünü parmağından hızla çıkararak Alec'in avcunu açıp oraya bıraktı. "Siz ikiniz benim hakkında karar vermeye ben burada olmadan da devam edebilirsiniz. Ne de olsa varlığımın bir etkisi yok." Eteğini toplayarak hızla merdivenlere yöneldi. Şu anda tek istediği ikisinden de uzaklaşmaktı.

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin