Önceki bölümde...
McAlister kalesinin yakınlarında bir yerlerde...
"Evet size duyduğumu söylüyorum. Sophie McAlister'ı da konuşurken duymuşlar. Her şey sana anlattığım gibi." Adam sinirle etrafına bakındı. "Emin değilsen çok kötü olur. Bunun sonuçlarına katlanırsın. Çünkü eğer söylediklerin doğruysa, en büyük silahımızı bulduk demektir." Sessizce güldü. "Bu habere çok sevinecek." Diğer adam onun cümlesini böldü. "Ama ben hak ettiğimi almazsam asla bu tehlikeye girmem. İşinizi hallettikten sonra buradan ayrılmama yardım edeceğinize de söz veriniz. Bunu sakın unutmayın." Gülen iri adam ani bir hareketle konuşan adamın boğazına hançeri dayadı. "Kimle konuştuğuna dikkat et ve kimin için çalıştığı unutma! Yoksa sonuçlarına katlanırsın. İşi hallet, sonrasının çaresine biz bakacağız." Hançeri tekrar kınına yerleştirdi. "Şimdi kaybol. İki gün sonra tekrar burada ol!"
-Tık tık tık- "Alec?" -Tık tık tık tık- "Alec Tanrı aşkına nasıl bir uyku uyuyorsun?" Uzaktan gelen fısıldayan ses yükselmişti. Alec yatağında Elizabeth'i rahatsız etmemek için mesafe bırakarak uyumuştu. Gece sürekli kalkıp önce etrafı kolaçan edip sonra da Elizabeth'in ateşini kontrol ettiği için uykusunu alamamıştı. Normalde en ufak sesi anında duyan kulakları şimdi uykunun etkisinden zor çıkmıştı. Sersem bir şekilde gözlerini açarak ayağa kalktı. Gidip kapıyı hafifçe araladı. "Sabahın bu saatinde beni uyandırmak için güzel bir sebebin olsa çok iyi olur Daniel." "Ian geldi, aşağıda seni bekliyor."
Ian sinirle bir kere daha yumruğunu Samuel'ın yüzüne indirdi. Jennifer daha yataktan çıkmadan ona dışarıda bir işi olduğunu söylemiş ve sabahın en erken saatinde Alec'in evine gelmişti. Şimdi ise zindanda perişan halde kalan ve konuşmaya dahi hali olmayan baş kumandanına ne kadar vursa da içi soğumuyordu. "Seni Elizabeth'i koru diye görevlendirmiştim lanet herif! Kalkıp da ona... Ah yüce Tanrı! Sana ne yaparsam yapayım içim soğumayacak. Bu zamana kadar karımı sana emanet ettiğim için kendime lanet ediyorum." Hırsla adamın karnına bir de tekme attı. Alec ise kenarda yumruklarını sıkarak onları izlemekle yetiniyordu. Sinirlerine hakim olmak onun için çok zor bir durumdu. Samuel'ı her gördüğünde onu tekrar tekrar öldürmek istiyordu. "Alec odana çıkalım." Ian yumruk yaptığı elini açıp kapatarak kendini kontrol etmeye çalışıyordu. "Yoksa bu p*çi şu anda öldüreceğim." Ian önde Alec arkada zindandaki hücreden çıkıp yukarı Alec'in odasına çıktılar. "Onu öldüreceğiz orası kesin. Ama nasıl?" Alec karşısında oturduğu yerde sinirle kıpırdayan Ian'ın konuşmasını bitirmesini sabırla bekledi. "O en güvendiğim adamlardan biriydi Alec! Ona karımı emanet etmiştim, şimdi bunu yapanın Samuel olmasına inanamıyorum. Başta Elizabeth'le evlenmek istediğini söylediğinde sadece bir hevesle bu şekilde davrandığını düşünmüştüm." Alec'in çatık kaşları daha da çatıldı. "Tabi klana yeni ve güzel bir kadın gelmişti. Elbette ki birkaç askerin böyle talebi olacaktı." "Ne diyorsun sen Ian? Ne evlenme teklifi?" Ian sıkıntıyla gözlerini devirdi. "Ne bekliyorsun Alec? Askerler Elizabeth'den çok hoşlandılar. Ben Samuel dahil hepsini reddettim. Elizabeth'e de bunlardan hiç bahsetmedim. Fakat Samuel diğer askerlerin aksine ısrarcı olmaya devam etti, ben onu sert bir şekilde görevden alacağımı söyleyerek uyardığımda bile. Şimdi bu yaptıkları... Hala inanamıyorum. Jenny'e bunlardan bahsetmeyeceğim. Bebeğin gelmesi bu kadar yakınken olmaz." Alec arkadaşı sustuğunda konuşmaya başladı. "Lanet olsun Ian, nasıl bu ilgisine rağmen Elizabeth'in yanında onu tuttun? Sapık herif neredeyse ona... Ah o kelimeyi söylemek bile istemiyorum. Nasıl böyle bir hata yapabildin?" Sesi gittikçe yükselmişti. "Böyle bir şeyi yapacağına ihtimal dahi vermezdim Alec! Yoksa karımı ve Elizabeth'i ona emanet eder miydim sanıyorsun!" Tam bu sırada kapı yavaşça tıklanarak açıldı. Gelen Dylan'dı. İçeri girdikten sonra kapıyı tekrar kapattı. "Alec sesiniz dışarı kadar geliyor. İçinde bulunduğumuz durumu düşünürsen bu kadar yüksek sesli konuşmamanız hepimiz için daha iyi olacak." Dikkati dağılan Ian bakışlarını Dylan'dan Alec'e çevirdi. "Ne durumu, ne oluyor Alec?" Alec o kadar gerilmişti ki, her şey üzerine geliyor gibiydi. "Elizabeth'in haydutla birlikte gördüğü bizim klanımızdan biri var biliyorsun ve biz o kişiyi hala bulamadık. Dün akşam Elizabeth'le konuşacaktım aslında ama bu olay olunca o da kaldı." Ellerini saçlarında gezdirdi. "Ne yapacağımı şaşırdım artık!" Ian ayağa kalktı. "Elizabeth'le hemen konuşmalısın, kaybedecek vaktimiz yok. Bugün konuş, ben de yarın haberini bekliyor olacağım. Artık Jennifer'ın yanına gitmeliyim, saat geç oluyor ve kalede ben olmadan yalnız kalması hoşuma gitmiyor." Alec kafasını sallamakla yetindi. Ian Dylan'ın yanından geçip kapıya yöneldi. "Samuel'ı da öldür. Olabilecek en yavaş şekilde." Sonra kapıyı açıp çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Fiction Historiqueİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...