Önceki bölümde...
"Öncelikle yarın akşam McLeod topraklarına varmış olacağız. Ama oraya varmadan önce bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum. Senin ister istemez bana bağlandığını fark ediyorum ve bu hiç hoşuma gitmiyor. Bu yolculuğu senin de benim de isteyerek yapmadığımızı ikimizde biliyoruz. Sana yalan söylemeyeceğim, ne kadar baş belası bir kadın olsan da daha sonradan seninle eğlendim ve iyi vakit geçirdim. Ama hepsi bu Elizabeth. Yarın akşamdan sonra birbirimizi çok az göreceğiz ya da hiç görmeyeceğiz. Ben sana başka hiçbir şey veremem ve aksi bir fikre kapılmanı istemediğim için de seninle konuşmak istedim."
Alec kendinden emin bir şekilde kendisine bakıp herhangi bir tepki beklerken ve kalbi her yerinden bin parçaya ayrılmışken kendi kendine söz verdi; İstediği şeyi ona vermeyecekti. Asan yüzünü hemen toparlayarak kendine gelmeye çalıştı. Yüzüne İngiltere'deki aristokratlara gösterdiği sahte gülümsemesini yerleştirerek konuşmaya başladı. "Ah Alec o kadar yanlış anlamışsın ki beni! Üzülerek belirtmek zorundayım ki yanlış anlayan biri varsa o da sensin. Benim kimseye bağlılığım gibi bir şey söz konusu değil. Ya da şöyle söyleyeyim, sana karşı bağlılığım söz konusu değil." Yüzünün sinir bozukluğuyla kasılmasını izlerken keyifle sözlerine devam etti. "İlk karşılaşmamızda belirttiğim gibi, siz erkekler her tercihin, her şeyin sizin kontrolünüzde gerçekleştiğini zannediyorsunuz. Ne kendini beğenmişlik ama! Şimdi seni kırmadan ben de şöyle toparlayayım sözlerimi. Seninle geçirdiğim bu yolculukta, dediğin gibi başta bazı problemler ve sıkıntılar olsa da, özellikle ömrüm boyunca hatırlamayı asla istemeyeceğim, kötü de olsa bir insanın hayatına son verdiğim gerçeği gibi anılar, sonradan ben de çok keyif aldım. Askerlerin bana karşı çok nazikti ve onların hepsini de çok sevdim ki kendilerine de söyleyeceğim. Akşamları üşüme krizlerime engel olduğun için de sana minnettarım. Eminim senin yerinde başka biri olsa o da aynı şeyi yapardı." Sinirlenince atan şakağının tekrar harekete geçmesi karşısında başarılı olduğunu anladı ve devam etti; "Ben o krizlerim baş gösterdiğinde, çocukluğumdan beri bana sarılan biri sayesinde -genelde o kişi annem ya da babam olurdu- üstesinden gelirdim. Sana o zamanlar gösterdiğim tepkiler de o süreçte ortaya çıkan doğal tepkilerdi. Bunu yanlış yorumlamana çok üzüldüm. Ama tahmin ettiğin gibi bir şey yok, emin olabilirsin. Yarın akşam ablamın evine vardığımızda sana bu yolculukta bana eşlik ettiğin ve korunmamı sağladığın için sonsuz minnet duyacağım." Sinir bozucu bir kahkaha atarak da konuşmasını sürdürdü. "En az benim kadar baş belası bir erkek olduğunu düşünürsek, Tanrı, seninle bir gelecek hayali dahi kuran kadının yardımcısı olsun. Seni temin ederim ki öyle bir düşünceyi hayal edecek kadar aklımı kaçırmadım. Ama yine de bu konuşmayı yapacak kadar düşünceli olman hoşuma gitti. Şimdi eğer söyleyecek başka bir şeyin yoksa geri dönmek istiyorum çünkü çok uyk-" Başının anlık dönmesiyle üzerine oturduğu taşın kenarından tutup dengesini sağlamaya çalıştı. "Uykum geldi." Cümlesini tamamladığında gözlerini sıkı sıkı kapatıp iyi şeyler düşünmeye çalıştı. Şimdi hiç zamanı değildi. İyi şeyler, hadi iyi şeyler şimdi aklıma gelmenizin tam zamanı diye düşündü çaresizce. Alec'in endişeli sesi çok uzaktan geliyormuş gibi geliyordu. Tekrar gözlerini açtığında kendini çok halsiz hissediyordu. "Elizabeth? Elizabeth iyi misin?" Kendini zorlayarak Alec'e odaklanmaya çalıştı. Hiç istemese ve buna karşı koymak için birçok doktordan yardım almış olsa bile, aşırı stresli ve yıpratıcı olaylar karşısında beş yaşındaki minik Elizabeth'e dönüşüyordu. Bayılıyordu. Nerede, ne zaman, nasıl olduğu önemli olmuyordu. Vücudu kendini bırakıyordu. Tabi kendini geliştirmişti bu konuda ama bu davranışını tamamen söndürememişti. Az önce Alec onun kalbini parçaladığı için de vücudu ona ihanet ediyordu. "Ben iyiyim, sadece biraz başım döndü. Çok yorulduğum için böyle oldu muhtemelen. Eğer senin de söyleyeceğin başka bir şey yoksa geri dönelim. Amelia'yı uyutmam gerek ve ben de çok yorgunum." Kendini zorlamadan yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı ama baş dönmesi attığı her adımda kendini hatırlatıyordu. İkinci adımında da sendeleyince Alec hemen belinden tuttu. "Sen iyinin yanından bile geçmiyorsun! Destek olmama izin ver." Alec ona her dokunduğunda canı yanıyordu. Artık onu hiç görmek istemiyordu. Tahmin ettiğinden daha da canını yakmıştı. Hislerini bu kadar küçük göreceğini asla tahmin etmezdi. Birlikte uyudukları o geceler boyunca Elizabeth, Alec'in de kendisine karşı bir şeyler hissettiğini düşünmüştü. Ama onun taştan kalbine yeterince dokunamamıştı demek ki. Her şeyi sorumluluğu olduğu için yapmıştı. İçi yanarak bunu kabul ettiğinde, o konuşmayı yapacak gücü kendinde görmemişti. Fakat kendi kendini şaşırtıp buna dayanmıştı. Ama vücudu şimdi yaşadığı kırgınlığın acısını ona açıkça gösteriyordu. "Ben... Hayır kendim gidebilirim Alec. Lütf-" Alec sinirle sözünü kesti. "Hadi Elizabeth, konuşmak için kendini daha fazla zorlama. Sana yardım edeceğim ve gideceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...