Bölüm 29

529 60 10
                                    

Önceki bölümde...

Kalenin avlusunda dolaşmakta olan Sophie, balkonda ikisini görünce şaşkınlık ve telaşla etrafına bakındı. Abisi onları görürse kesin kavga çıkarırdı ve Samuel'ı öldürürdü. Dikkatini dağıtıp, görmesini engellemeliydi. Abisini bulmak için hızla kalenin avlusunu adımlamaya başladı. "Daniel! Seni buldum Tanrı'ya şükür. Alec'in nerede olduğunu biliyor musun?" Daniel kaşlarını çattı. "Siz neden bu kadar endişeli görünüyorsunuz?" Sophie kalenin yukarısına doğru bakınca Daniel da onun bakışlarını takip etti. "Adi pislik! Hemen Alec'i bulacağım!" Sophie bu sözler üzerine bir kere daha şaşırıp, sinirle yürümeye başlayan Daniel'ın kolunu tutarak önüne geçti. "Ah Daniel, ne yapıyorsun sen? Ben bana yardım et diye sana söyledim. Alec'i oyalayalım diye. Şimdi söylersen abim deliye döner. Çok kötü şeyler olur." Daniel'ın kararsızlığını görünce diretti. "Lütfen Daniel!" Sophie'nin kolunu tutan yumuşak eli Daniel'ı bir an da olsa tereddüt ettirdi. Yemyeşil gözleri kendisine yalvarırcasına bakıyordu. Tam o sırada kalenin yukarısında bir yerlerde bir çığlık duyuldu ve avluda yankılandı. Sophie ve Daniel'ın yüzü hemen Elizabeth'in olduğu balkona çevrildi.

Ama balkonda kimse yoktu.

   Elizabeth, batmakta olan güneş, sıcak ışıklarını üzerinden çekmeye başladığında, yorulduğunu hissetti ve yatağına geri dönmek istediğini söyledi. Bir tarafı Samuel'ın olması gerekenden daha fazla kendisine yaklaştığını söylerken diğer tarafı da hayal gördüğünü söylüyordu. O yüzden artık ondan uzaklaşmanın en iyisi olacağını düşünüyordu. Samuel içeri girdiklerinde birden onu kucağına aldı. "Samuel, buna gerek yok. Yürüyebilirim, lütfen beni yere indir." Samuel ise sanki onu duymuyor gibiydi. İki büyük adımda yatağa gelerek onu yavaşça aşağı indirdi. Bu sırada üzerinden biraz kaymış sabahlığı Elizabeth'in dantelli geceliğini ortaya çıkarmıştı. Samuel'ın bakışları oraya dikilince Elizabeth hemen elini oraya götürerek sabahlığı üzerine çekti. "Teşekkür ederim Samuel. Şimdi biraz uyumak istiyorum. Beni yalnız bırakabilir misin?" Samuel ise sanki Elizabeth tersini söylemiş gibi yatağın kenarına oturdu. Elini kızın yanağına götürdü. "Ne kadar güzelsiniz. Saçlarınız, yüzünüz, dudaklarınız..." Bu sırada elini Elizabeth'in yüzünde okşar gibi gezdiriyordu. Elizabeth onun elini kibarca uzaklaştırmak istese de Samuel onu dinlemiyordu. "Siz de beni seveceksiniz. Alec'ten çok daha kibarım ve sizi anlayabiliyorum. Yanınızdan hiç ayrılmayacağım." Üzerine doğru eğilmeye başladığında Elizabeth artık korkuyordu. "Samuel uzaklaş benden. Sana emrediyorum, çık odamdan!" Samuel bir an durakladı. "Burası sizin odanız değil Leydim ve niyetim size zarar vermek değil." Daha fazla bekleyemeyerek kızın dudaklarına yapıştı ve öpmeye başladı. Elizabeth tüm gücünü kullanarak onu itmeye çalıştı ve dudaklarından bir çığlık koptu. Samuel kızgınlıkla kızın ellerini tuttu. "Seni seviyorum! Bunu anlamıyor musun? Seni merdivenlerde gördüğüm ilk günden beri hep aklımdasın. Sen de beni seveceksin. Sadece izin ver bana." Tekrar kızın üzerine doğru eğilip onu öpmeye çalıştı. Ama Elizabeth kafasını çevirerek ona engel olmaya çalıştı. "Bırak beni! Buna pişman olacaksın, bırak! Ben seni sevmiyorum." Samuel sinirle kendini geri çekti. "Kimi seviyorsun? O lanet McAlister'ı mı? Herkese kabadayılık taslayan o orman adamını mı? Bana karşı koyma. Seni ne kadar çok sevdiğimi göreceksin." Bu sefer kızın boynuna doğru eğildi. Elizabeth hıçkırarak onu itmeye çalıştı. "Yapma, ben Alec'i seviyorum! Lütfen yapma!" Tam o sırada kapı duvara çarparak sertçe açıldı. "Seni p*ç kurusu! Ne yaptığını zannediyorsun?" Alec iki büyük adımda yanlarına gelerek Samuel'ı çekip duvara fırlattı. Kaleden yükselen çığlığı duyduğunda çalışma odasında işlerini hallediyordu. Sonra istemsizce Elizabeth'in yanına koşmuş, duydukları ve gördükleri karşısında deliye dönmüştü. P*ç kurusu Elizabeth'i zorla öpmeye çalışıyordu! Hem de Elizabeth 'Ben Alec'i seviyorum.' derken. Gözü dönmüş bir şekilde, duvara çarpıp yere düşen adamın üstüne çıkıp, onu yumruklamaya başladı. "Seni şerefsiz, o****pu çocuğu! Sen nasıl cüret edersin!" Yumruklarını sertçe indirmeye devam ediyordu. Açık kapıda bir şaşkınlık nidası yükseldi. Sophie ve Daniel kapıda olanları anlamaya çalışıyorlardı. Elizabeth ise histerik bir şekilde hıçkırarak ağlıyordu. Sophie hemen onun yanına gitti ve sarıldı. "Daniel lütfen abimi ve Samuel'ı uzaklaştır buradan!" Daniel hemen Alec'in yanına geldi. "Alec dur, ne yapıyorsun!" Alec ateş saçan gözleriyle, yüzü kandan belli olmayan adamı yakasından tutarak Daniel'a baktı. "Bu p*çi zindana at hemen! Onunla işim bitmedi. Hiçbir şekilde yemek verilmeyecek. Al götür şunu!" Daniel liderini bu kadar sinirli çok az görmüştü. Dediğini ikiletmeden, yarı baygın olan Samuel'ı yakasından tutarak ayağa kaldırdı ve dışarı çıkardı. Alec ise burnundan soluyordu, nefes nefeseydi ve elleri kan içinde kalmıştı. "Sophie, Elizabeth'i sakın yalnız bırakma. Ben hemen geleceğim." Sophie telaşla başını salladı. Bir yandan da Elizabeth'e sarılıp sırtını okşuyordu. "Geçti Elizabeth, sakin ol. Alec birazdan gelecek." Elizabeth geri çekildi. Kendine gelmekte zorlanıyordu. Histerik bir şekilde konuşmaya başladı. "Ben... Ben sadece hava almak istemiştim. Sonra ben anlamadım. Bana... Sophie beni zorla öptü... Ben istemedim ama-" Cümlesi hıçkırıklarıyla bölündü. "Ah yüce Tanrım!" Elizabeth'e tekrar sarıldı. "Alec onu gerektiği şekilde cezalandıracaktır. Korkma Elizabeth, geçti. Sana kimse bir şey yapamaz." Sophie de en az Elizabeth kadar sarsılmıştı. Bir kadına yapılacak en büyük kötülüklerden biri de buydu. İsteği dışında onun kalbine ve vücuduna sahip olmayı isteyen bir erkek... Bir anda kızın hayatını yerle bir etmişti işte korkunç adam. Sophie üzüntüyle Elizabeth'e sarılarak onun rahatlayana kadar ağlamasına izin verdi. Sonunda sakinleştiğinde ise ne düşüneceğini bilemiyordu Elizabeth. Yaşanan olaylara anlam veremiyordu. İçi acıyordu, kalbi korku ve endişeyle dolmuştu. Kanadı kırılmış bir kelebek gibi hissediyordu kendini. Alec gelmeseydi kim bilir neler olacaktı? Samuel'ın böyle bir şey yapacağını hiç düşünmemişti. Tabi kendisine karşı olan ilgisinin farkındaydı. Ama bu derece saplantı boyutuna ulaştığını anlayamamıştı. Bütün bu yaşadıkları az değilmiş gibi vücudu o kadar bitkindi ki hareket etse kırılacak gibiydi. Başını kaldırarak çok uzun süredir kendisini sakinleştirmeye çalışan Sophie'ye minnetle baktı. "Teşekkür ederim Sophie. Sen olmasaydın ne yapardım. Seni kız kardeşim gibi seviyorum." Sophie ise gülümsemeye çalıştı. "Senin için ne yapmam gerekiyorsa yaparım Elizabeth. Ben de seni çok seviyorum." "Lütfen benim için sıcak su ayarlayabilir misin? Yıkanmak istiyorum." Sophie hemen ayaklandı. "Elbette, hemen halledeceğim. Hatta banyoya gitmene gerek kalmayacak. Şöminenin önünde yıkanırsın, için sıcacık olur. Her şeyi ayarlayacağım... Ama Alec seni yalnız bırakmamamı söylemişti..." Kararsızlıkla düşündü. "Lütfen Sophie... Hemen yıkanmak istiyorum, kendimi çok kötü hissediyorum." Sophie kaşlarını endişeyle çattı. "Pekala, hemen söyleyip geleceğim. Sana yardımcı da olacağım, merak etme... Ama bir yardımcı istersen..." "Senin yardımcı olman beni çok mutlu eder." Sophie başıyla onayladı. "Hemen geliyorum." Elizabeth Sophie'nin gitmesiyle kendini yatağa bıraktı. Yaşadıklarını geri alabilmeyi her şeyden fazla istiyordu. İçindeki güçlü kelebek kendini bırakmamasını ve güçlü olmasını söylese de ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu. Eli boynuna gitti istemsizce, sonra da dudaklarına. Tiksinerek ellerini çekti ve sanki elinde pis bir şey varmışçasına yatağa sürttü temizlemek için. Kollarına takıldı gözleri sonra. Bilekleri kızarmıştı ve moraracaktı. Cildi çok hassastı. Çocukken bile en ufak çarpmayla morarırdı. Samuel bileklerini öyle bir sıkmıştı ki şu an yanıyor gibiydi orası. Gözleri dolarak etrafına baktı. Samuel odayı kirletmiş gibiydi. Alec'e ait o ormansı koku ve onun varlığı yok olmuştu sanki. Alec... Kendisini şu zamana kadar en çok o incitmişti ama her seferinde bir şekilde hayatını kurtarmış, kalbini kazanmış ve yanında olmuştu. Buraya gelmeden önce aldığı kararların hepsi buhar olup uçmuştu sanki. Alec'e soğuk davranacak ve onu görmezden gelecekti güya... Şimdi ise tek istediği ona sarılmak, kollarında kaybolmaktı. Derin derin içini çektiği sırada içeri Sophie ve peşinden de birkaç yardımcı kız girdi. İki kişi banyo yapacağı geniş küveti şöminenin önüne yerleştirdi ve sonra yanan ateşi harladı. Diğerleri ise peş peşe küvetin içine sıcak suları boşaltmaya başladı. Küvetin yanında birkaç kova sıcak su bıraktılar. Sabunlar da kovaların yanında duruyordu. "Bizden istediğiniz başka bir şey var mı leydim?" Sophie gülümsedi. "Teşekkür ederim Flora, bir şey olursa söylerim. Şimdi gidebilirsiniz." Kızlar kapıyı kapatarak odadan ayrıldılar. Sophie Elizabeth'in yanına gelerek ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Elizabeth'in geceliğini çıkartıp küvete girmesi için arkasını döndü. "Dönebilirsin Sophie." Sophie çekinerek yanına geldi. "Hadi önce saçlarını yıkayalım. Sonra da vücudunu yıkaman için yardımcı olurum." Elizabeth'in saçlarına birkaç kere su döktükten sonra sabunla köpürmesini sağladı. "Ne kadar güzel saçların var Elizabeth." "Ah senin bukle bukle saçlarının yanında benim biçilmemiş ot gibi duran saçlarım ne kadar güzel olabilir ki?" Sophie kıkırdadı. "Sen bir de sabah gör. Hep senin gibi saçlarım olsun istemişimdir." Saçlarına su dökerek şampuandan arınmasını sağladı. "Sophie gerçekten iyi ki varsın. Yanımda olduğun için teşekkür ederim." "Bir daha teşekkür edersen gideceğim. Kız kardeşler birbiri için her şeyi yaparlar."

   Alec, her şeyi hallettikten sonra çalışma odasında oturmuş, Elizabeth'in yanına gitmeden önce kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Önce Ian'a olanları haber vermesi için bir ulak göndermişti. Adamı Ian'a teslim etmeyeceğini ve işini kendisinin bitireceğini iletmişti. Jennifer'ın bilmesini istemediğini özellikle belirtmişti. Yoksa Jennifer tam da şu anda gelip Elizabeth'i götürürdü. Zaten bebeği için de endişelenmesi hiç iyi olmazdı. Samuel'e vurmaktan çatlayan ve hafif hafif kanayan yumruklarını sıktı. Samuel'ı öldüresiye dövmek istiyordu. Zaten zindanda da onu rahat bırakmamıştı ama içi soğumuyordu. Adam bayılınca kendini durmaya zorlamıştı. Daha doğrusu Dylan engel olmuştu. Nasıl böyle bir şeye cüret ederdi! En başından onun sağlam biri olmadığını biliyordu ama kimseye anlatamamıştı işte! Sinirle gözlerini yumdu. Kafasında sürekli o an canlanıyordu. Samuel, Elizabeth'i zorla öpmeye çalışıken, Elizabeth: 'Ben Alec'i seviyorum!' diyordu. Dişlerini sıkarak gözlerini açtı. Kendisini sevdiğini söylemesi çok güzeldi ama bu şekilde hiç değildi. Onun değerini artık çok daha iyi anlıyordu. Elizabeth için sonuna kadar savaşacaktı. Bu işin sonu ne olursa olsun artık hiçbir şey umurunda değildi. Zarar görmemesi ve mutlu olması için canı pahasına uğraşacaktı. Ayağa kalkarak odasından çıktı. Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp odasına yöneldi. Elizabeth'in uyuma ihtimaline karşılık kapıyı yavaşça açtığında beklemediği bir manzarayla karşılaştı. Elizabeth kendisine arkası dönük bir şekilde, örme bir lifle vücudunu köpürterek yıkarken Sophie de giyeceği kıyafetleri şöminenin önünde ısıtıyordu. İkisi de gülüşüyorlardı. Tam çıkacakken kardeşiyle göz göze geldi ve gitmekten vazgeçti. İşaret parmağını dudaklarına götürerek kardeşine sus işareti yaptı ve odadan ayrılmasını istediğini hareketleriyle belli etti. Sophie hiç bozuntuya vermeden "Ben kızlara söyleyeyim de yemek yollasınlar odaya, birazdan işin biter değil mi?" Elizabeth dudağını bükerek; "Ama canım hiçbir şey yemek istemiyor Sophie. Uyumak istiyorum." "İtiraz istemiyorum! İyileşmek için bir şeyler yemen gerekiyor. Hemen geleceğim." Sonra kapıya abisinin yanına yaklaşarak göz kırptı ve ikisini yalnız bırakarak odadan çıktı. Alec sessizce ilerleyerek Elizabeth'in yanına yaklaştı. "Ah Sophie, Jenny'den farkın yok! Zorla bana yemek yedirme konusunda yarışırsınız!" diye söylendi kendi kendine. Ama oluşan sessizlik onu tedirgin etti ve endişeyle küvetin içinde dikleşti. Sonra bakışları kızarıklığı hala gitmemiş olan bileklerine kaydı. Gözleri anında doldu ve lifi boynuna sertçe sürtmeye başladı. Ardından da histerik ağlaması gecikmedi. Alec ise kızın az önce gülerken şimdi böyle ağlamasına şaşırdı. Elizabeth boynunu sertçe yıkamaya devam edince artık müdahale etmesi gerektiğini anladı. Kızın arkasından bileklerini tutup onu durdurmak istedi. Elizabeth bileklerinden tutan erkek elini görünce bir an donup kalsa da anında çırpınmaya başladı. "Bırak beni Samuel! Alec neredesin? Alec! Bırak dedim!"

Merhaba! Umarım hikayeyi paylaşma sıklığım sizin de hoşunuza gidiyordur. İyi okumalaar! 🎈

Hayallerin Yolculuğu ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin