Önceki bölümde...
"Şimdi Jennifer, benden imkansızı istiyorsun. Tamam kabul ediyorum. Şu zamana kadar Elizabeth söz konusu olunca gurur duyulacak şeyler yapmadım, kabul ediyorum. Ama onun kollarımdaki baygın hali... Elizabeth'i o halde görmek, benim o lanet kafamı yerine getirdi. Onu bırakamam Jennifer. Bırak bir hafta burada kalsın. Eğer hala benimle kalmayı istemezse, sana şerefim ve onurum üzerine yemin ederim; onu kendi ellerimle size geri getireceğim." Alec'i bu şekilde konuşurken ilk defa gören Jennifer'ın kafası çok karışıktı. Kardeşini bırakmayı hiç istemiyordu. Herkes ikinci bir şansı hak ederdi, evet, ama Elizabeth'in ağlayışı da gözünün önünden gitmiyordu. "Neden bunu yapayım Alec?" "Ah ulu Tanrı'm siz kadınlar insanı delirtirsiniz! Az önce açıkladım, bir şeyleri değiştirmek istiyorum." Jennifer gözlerini kısarak konuştu. "Peki Alec, Elizabeth'in bir hafta burada kalması gerektiğini söyleyeceğim. Ama tek bir şartım var: Samuel burada kalacak." Alec'in sinirle solumasını umursamadı. "Eğer onu biraz bile üzdüğünü öğrenirsem, emin ol senin için hiç iyi olmaz." "Sen beni tehdit mi ediyorsun Tanrı aşkına?" Jennifer sinirle gülümsedi. "Bunu çok daha önce yapmalıydım." Ellerini karnına koydu. "Anlaştık değil mi?" Alec sinirle gözlerini devirdi. "Anlaştık Leydi McLeod."
Ertesi sabah Elizabeth bitkin bir şekilde yatakta uzanıyorken gözünün ucuyla bu erkeksi, koyu renklerle dekor edilmiş odayı inceliyordu. Jennifer ise pelerinini giymiş, yatakta kardeşinin yanında oturuyordu. "Anlamıyorum Jenny, neden bir hafta burada kalmak zorundayım?" Jennifer şefkatle kardeşinin elini okşadı. "Merak etme, Alec'in odasından başka bir odaya geçeceksin. Burada kalmanı ben de istemiyorum." Elizabeth sinirle kaşlarını çattı ama bunu yaptığı anda başı zonklamaya başladı. "Tamam sinirlenme Lizzie. Demek istediğini anlıyorum. Ben de seni evimize götürmek istiyorum. Ama doktorun söylediklerine karşı gelemeyecek kadar da seni seviyorum. Dinlenmen ve yolculuk yapmaman gerekiyor. Sadece bir hafta Lizzie. Sonra seni yanıma alacağımdan emin olabilirsin." Elizabeth üzüntüyle dudağını büzdü. "Anlıyorum ama anlamak da istemiyorum Jenny." İçini çekti. "Güzel bebeğimizin sağlıklı olması her şeyden önemli. Ben iyi olacağım, benim için endişelenme ablacığım. Hadi Ian'ı bekletme." Jennifer bu cümlelere karşılık, içindeki kardeşine yalan söylemenin verdiği suçluluğu bastırmaya çalışarak ayağa kalktı. Kardeşini yanağından öptü. "Seni seviyorum Lizzie. Sakın iyileşmeden ortalıkta dolaşayım deme. Samuel burada kalacak. Bir hafta sonra görüşürüz canım."
Alec, Jennifer ve Ian'ı yolcu ettikten sonra hemen odasına yöneldi. Kapıda bekleyen Samuel'a ters bir bakış attı. Ona yapmak istediği çok şey vardı ama kendini tutarak kapıyı tıklatmakla yetindi. İçeriden kısık bir "Gel." sesi duyuldu. İçeri girerek kapıyı Samuel'ın suratına kapattı. Elizabeth gelen kişinin Alec olduğunu görünce hızla doğrulmaya çalıştı. Çalışmasıyla da başı dönmeye başladı ve gerisin geri uzandı. "Tanrı aşkına kalkmaya çalışma!" Elizabeth kuruyan dudaklarını ıslatarak konuştu. "Ben burada kalmak zorundaymışım. Gerçekten burada kalmayı asla istemiyordum ama doktor kalmam gerektiğini söylemiş." Daha fazla konuşamayarak titreyen eliyle baş ucunda duran komodindeki su bardağına uzanmaya çalıştı. Alec hızlı bir şekilde yatağın yanına yaklaştı ve suyu uzattı. Sonra da yatağın kenarına oturdu. Elizabeth yavaşça doğruldu ve Alec'in düzelttiği yastığına sırtını yaslayarak suyunu içti. "Benim burada olmamı istemediğini biliyorum Alec." Alec konuşmak için ağzını açınca; "Lütfen, ben konuşayım." dedi. "Hastayım ve evinde kalıyorum diye kibarlık yapmaya çalışmana gerek yok. Odandan en yakın zamanda çıkacağım. Sadece şu an ayağa kalkmak benim için çok zor maalesef." Alec gözlerini devirerek tepkisini gösterdi. "Beni dinle Elizabeth, saçma sapan konuşmayı da bırak. Burada benim misafirimsin ve iyileşene kadar da senin için gereken her şey yapılacak. Benim odamda günlerce kalman gerekse de bu böyle olacak." Elizabeth uyku mahmurluğuyla şaşırdı ve gülümsemesine engel olamadı. Bunun için de kendine sinir oldu. "Bak işte böyle. Sen hep gülümse güzelim." Elizabeth bu konuşmaların hayalinde geçip geçmediğine emin olamıyordu. "Alec ben rüya görüyorum değil mi? Çünkü ben seni görmek istemiyordum, aynı şekilde sen de beni. Sanırım başım dönüyor ve kendimi iyi hissetmiyorum." Alec onun elindeki bardağı alarak tekrar uzanmasına yardım etti. "Hadi sen dinlen biraz. Sonra konuşuruz." Elizabeth ilaçların etkisiyle uyku ile uyanıklık arasında gözlerini daha fazla açık tutamayarak uykunun güzel kollarına kendini bıraktı. Alec ayakta kaç dakika boyunca dikilip onu izlediğini bilmiyordu. Nasıl olurdu da bu kadar güzel, masum ama aynı zamanda tam bir baş belası olabilirdi? Şu an tek yapmak istediği Elizabeth'in yanına uzanıp ona sarılmaktı. Özellikle şu an kendi yatağında uyuyor olması da bu fikri çok cazip kılıyordu. Aynı eski günlerdeki gibi... Kapı sertçe açıldığında Alec neredeyse kızın yanına uzanmaya gidiyordu. Samuel kapıda belirdiğinde Alec'in sinirden gözü seğirmeye başladı. "Senin-" Sesini yükseltmeye başladığında aniden Elizabeth'in uyuduğunu hatırlayıp ona baktı. Uyanmadığını, ama yatakta kıpırdandığını görünce odayı hızla adımlayıp, Samuel'ı da dışarı iterek dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. Samuel'ın önünde dikildi. "Beni çok iyi dinle! Burada Elizabeth'e refakat ediyor olman 'benim odamın' kapısını o şekilde rahatça açabileceğin anlamına gelmiyor! Ben bu klanın lideriyim ve sen de şu an klanımda bulunmak zorunda olan sıradan bir askersin. Burada ben ne istersem o olur. Bunu anlasan çok iyi olur!" Samuel'ın boyu Alec'ten kısaydı ama aşağı kalacak hali yoktu. "Konumumun gayet farkındayım Lider McAlister. Ben burada Leydi Elizabeth'in güvenliğinden ve sağlığından sorumluyum. Onu yormanıza ya da tekrar hasta etmenize izin vermeyeceğim!" Alec kendine hakim olamayarak yumruğunu sıktı ve Samuel'ın üzerine yürümeye başladı. "Abi! Ne yapıyorsunuz siz Elizabeth'in kapısının önünde? Dinlenmesi gerektiğinin farkındasınız değil mi?" Sophie'nin ikisine de kızmasıyla birbirlerinden uzaklaştılar. "Bay Samuel, şimdi Elizabeth dinlendiğine göre siz de kahvaltı edebilirsiniz. Ben Elizabeth uyandıktan sonra onunla ilgileneceğim." Samuel, Alec'e ters bir bakış atarak Sophie'yi onayladı. "Teşekkür ederim Leydi McAlister." Sonra merdivenlerden indi ve uzaklaştı. Sophie abisinin yanına yaklaştı ve birlikte merdivenlerden aşağı inip ana salona gittiler. "Lütfen otur abi, biraz konuşalım seninle." Alec kardeşini şaşırtarak onun karşısına oturdu. "Kafan şu an çok karışık biliyorum. Bana öyle bakma Alec. Sendeki farklılıkları görecek kadar uzun süredir seninle yaşıyorum. Seni seviyorum abi ve üzülmeni de istemiyorum. Elizabeth'e karşı davranışlarının da... Nasıl söylesem? Daha önce başka bir leydiye bu şekilde davrandığını hiç görmemiştim." Alec sinirle kardeşinin sözünü kesti. "Sophie daha fazla bu konu hakkında konuşmanı istemiyorum. Geçmişte neler yaşadığımızı ve benim düşüncelerimi çok iyi biliyorsun." "Madem düşüncelerin belli, o zaman neden Samuel'a karşı bu kadar sinirlisin? En azından o sevdiği kadını kazanmaya çalışı-" "Sophie yeter! Bu konuda daha fazla konuşmanı istemiyorum! Seni ilgilendirmeyen konulara karışma bir daha!" Sophie de sinirlenerek ayağa kalktı. "İyi, böyle devam et o zaman! Sana yardımcı olmak istemiştim sadece. Bu şekilde davranarak onu sadece kendinden uzaklaştırırsın, haberin olsun!" Abisinin tek bir söz söylemesine izin vermeden kapıya doğru ilerledi. "Ahh! Özür dilerim Daniel." Sophie kapıdan hızla çıktığı için Daniel'ı görmemiş ve ona çarpmıştı. Mahcup bir şekilde askere baktı. Asker kalbini titreten bir gülümsemeyle ona karşılık verdi. "Ben özür dilerim Leydi Sophie. Dikkat etmeden yürüyordum." "Daniel?" Alec'in askere seslenmesiyle Sophie selam vererek hemen oradan ayrıldı. "Kendi kendine ne diye gülüyorsun sen?" Daniel hemen ciddileşti. "Alec konuşmamız gerekiyor. Dün gece bana bahsettiğin konuyla ilgili biraz araştırma yaptım." Alec ayağa kalktı. "Burada olmaz, odama gidelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Historical Fictionİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...