OKUMADAN GEÇMEYİN LÜTFEN!Merhabalaar! 🐧 Beğeneceğinizi düşündüğüm bir bölüm sizi bekliyor! 🙊 Her şeyi önceden düzenlediğim için okulda olmama rağmen şimdi yayımlayabiliyorum. 😌 Yukarıda eklediğim şarkıyı şimdi açmayın lütfen. Açmanız gereken kısmı aşağıda belirteceğim. 🤗 O kısımda dinlerseniz her şey çok daha anlamlı ve güzel olacaktır. ✨ Başka hiçbir yorum yapmıyorum! İyi okumalar, iyi hafta sonları! Haftaya görüşmek üzere! 🌸
Önceki bölümde...
Ian henüz baba olmuştu ama bu duyguyu içinden geldiği gibi yaşayamıyordu. Sevdiklerine ve kendisine bunu yaşatan herkes öfkesinin gazabını sonuna kadar hissedecekti. Ama önce James'i kamp kurmaya ikna etmeliydi. O kan izinden sonra James durmayı reddederek saatlerce at sürmüştü. Ne kadar yaşını göstermese de çok da genç sayılmazdı ve Ian onun sağlığını riske atmak istemiyordu. Şimdi ise ay kendini göstermiş, gece ıssız bir karanlığa bürünmüştü. Atlar ise bu kadar sert ve uzun süren yolculuktan yorulmuştu. "James artık durmalıyız." James ise ona aldırmıyordu. "Atın bizim koşullarımıza uyum sağlayacak çevrede yetişmedi. Onu biraz daha zorlarsan sakat kalacak. Ve gecenin bu karanlığında hiçbir şekilde ilerleyemeyiz. Belki de gündüz görebileceğimiz ipuçlarını kaçıracağız. Kamp kurup yarın sabah devam etmeliyiz." James Ian'ın doğru söylediğini biliyordu. Her ne kadar içi kaynasa da ve asla rahat edemese de durmaları gerekiyordu. Başını sallayarak damadını onayladı ve içini çekerek atını bulundukları küçük açıklık alanda durdurdu. "Sabah ilk ışıkla tekrar yola çıkacağız." Ian onaylayarak başını salladı. "İlk ışıkla yola çıkacağız ve Elizabeth'i bulacağız." James bunu kalbinde hissediyordu. Kızını çok yakında bulacaktı ve onu sağ salim karısına götürecekti.
Sophie ve Daniel gelen kişiyi görmek için geri çekilip birbirlerinden uzaklaştıklarında Brandon'un sert adımlarla kendilerine yaklaştığını gördüler. Ian son anda fikrini değiştirip kumandanının Elizabeth'i aramak için gitmesini istememiş, kalenin idaresini devralsın diye onun kalede kalmasını emretmişti. Çünkü zaten kendisi aramak için yola çıkacaktı. Kaşları çatık kumandan Sophie'ye hızlı bir baş selamı vererek bakışlarını Daniel'a çevirdi. Acelesi olduğu belliydi. "Biraz konuşabilir miyiz?" Daniel başıyla onaylayarak Sophie'ye dönüp ona bakışlarıyla geri döneceğini anlatmaya çalıştı ve kapının önünden uzaklaştı. Sophie içeri girip kapıyı kapattığında Brandon konuşmaya başladı. "Klanlarımızın güney sınırına saldırı düzenlenmiş. Birkaç kulübeyi yakmışlar ama daha ileri gidemeden askerlerimiz müdahale etmişler. Yakaladıkları adamları konuşturup saldırıyı kimin düzenlediğini öğrenmeye çalışmışlar. Adamlar tabi ki Campbell'ın ismini vermişler ama askerlerimiz tatmin olmamış. Bunun arkasında başka birinin olduğundan şüphelenip bir şeyler bildiğinden emin oldukları ama konuşmayı reddeden bir adamı buraya getirmeye karar vermişler. Burada sorgulayacağız. Sizin de haberiniz olması gerektiğini düşündüm. Şimdi de askerlerimizin yönlendirmesiyle evleri zarar gören köylülerimiz onların korumasıyla kalelerimize doğru yola çıkmışlar. Neyse ki hiçbir köylümüzün can kaybı olmamış. Az önce bir haberci askerimize hazırlanmasını emrettim. McAlister kalesine senin onayınla olanları haber vermek için yola çıkmayı bekliyor." Brandon'un bir çırpıda anlattıkları Daniel'ın canını çok sıktı. Hiç kimsenin zarar görmediğine sevinmişti ama uzun zamandır süregelen bu huzursuzluk ve çatışma hali herkes gibi klanlarını da yıpratmıştı. Şimdi ise kalelerinin içine kadar giren düşmanlar klanlarındaki kadınları kaçırıp onları tehdit ediyorlardı. Bu çok büyük bir hakaretti. Liderlerinin düşmanlara yaptıklarının iki katını yapacaklarını ve onları sonsuza kadar yok edeceklerini biliyordu. Ama hiçbir şey yapmadan oturmak artık sinirlerini bozuyordu. Sophie'yi tehdit eden mektubu unutmuyordu. Bunu yazanı ve arkasında olanı bulup öldürene kadar da unutmayacaktı. Brandon'u başıyla onayladı. "Haberci hemen klana gidip Dylan'a haber versin. Onlar da hazırlık yapıp kalenin güvenliğini iki katına çıkarsınlar. O adamı sorgulayıp bu işten kurtulana kadar da leydilerin güvenliğini her daim en üstte tutmalıyız." Brandon kafasını salladı. "Leydi Gillian'ı hem kendi askerleri hem de bizim askerlerimiz koruyor. Kapısının önünde iki asker nöbet tutuyor. Aynı şekilde Leydi Jennifer'ın kapısının önünde de askerlerimiz var görmüşsündür. Dışarıdaki nöbetçileri de arttırdık. İçimizdeki hainleri yakaladıktan ve düşmanlarımızın sonunu getirdikten sonra klanlarımız huzura kavuşacak." Daniel da buna inanmak istiyordu. "Ben burada kalacağım. Leydi Sophie'nin yanından ayrılamam. Haberciye sen söylediklerimi iletirsen çok iyi olur." Brandon onaylayarak arkasını dönüp sert adımlarla uzaklaşırken Daniel'ın arkasındaki kapı aralanarak açıldı. Sophie hızla dışarı çıkarak kendisine dönen Daniel'ın karşısında durdu. "Daniel neler oluyor böyle?" Endişeyle parmaklarıyla oynaması bütün konuşulanları duyduğunu gösteriyordu. Daniel sebebini bilmeden onu rahatlatmak istediğini fark etti. İstemsizce Sophie'nin ellerini tutarak kendi canını yakmasını önledi. "Her şey hallolacak Sophie. Her şeyi düzeltip normal hayatımıza döneceğiz. Ben hep yanında olacağım. Alec ve Leydi Elizabeth de yakın zamanda burada olacak. Endişelenmeni istemiyorum." Sophie aniden hem kendini hem de Daniel'ı şaşırtarak kollarını adamın boynuna dolayarak ona sarıldı. Daniel bir anlık afallasa da kollarını hemen onun beline dolayarak kendisine çekti. İstemsizce başını Sophie'nin boynuna götürerek onun güzel yasemin kokusunun vücudunu sarmasına izin verdi. Bir daha ne zaman böyle güzel bir anın içinde olacağını bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Yolculuğu ✨
Fiksi Sejarahİngiltere'den İskoçya'ya uzanan bir hikaye.... Basit görünen bir karşılaşmadan sonra, her şeyi değiştiren yolculuk karşı konulmaz bir aşkın başlangıcı olacaktı. Üstü tozlarla örtülü olan sırlar, bu yolculukla bir bir gün yüzüne çıkacaktı. Suikastler...