"Oh be çok şükür."
Temiz hava gibisi var mı Allah aşkına? Hele bi de çiğköfte varsa... Üfff! Yanında da şalgam, mis!
Ve şuan ikisi de var! Nasıl mutluyum anlatamam.
"Ya nasıl bu kadar güzel olabilirsin." diye hayranlıkla konuştum yemeye kıyamadığım çiğköfteme bakıp.
'Gayet de kıyıyorsun!'
Sen sus.
"Bazen seni kıskanıyorum biliyor musun? Her ne kadar acılı olsan da seni hala seviyorum. Böyle bir sevgi herkese nasip olmaz, kıymetimi bil."
Kocaman bir ısırık aldıktan sonra şalgamdan da bir yudum aldım.
"Kıskanma kıskanma seni de seviyorum. Ama senin acılını fazla abartmışlar. İçilmiyor oğlum." diye sitem ettim. Tabii ağzım dolu olduğu için çok net çıkmadı dediklerim.
'Ben de boğuluyorsun da artık ayrılık vakti geldi sanmıştım. "
Sen de dünden razısın beni göndermeye he!
'Ee, razı edenler utansın.'
İç sesime göz devirdikten sonra onu boşverip çiğköfteme yöneldim. Evet! Nerede kalmıştık?
Bir süre daha onunla konuştuktan sonra karşımdaki ırmağa baktım. Evet denize biraz uzaktık ama ırmağımız vardı. O da su canım.
Şuan gün batmak üzereydi ve havada inanılmaz güzel bir kırmızılık vardı. Ve ben güneşin batışını tam olarak görebiliyordum. Ama ırmağa yansımış halini görememeniz büyük kayıp gerçekten.
Hafif hafif esen rüzgarla eşarbım uçuşurken onu özgürlüğüne bıraktım. Saçım açılmadığı sürece sorun yoktu. Ardından gün batımını izlerken bir ısırık daha aldım çiğköftemden. İç çekerek tekrar konuşmaya başladım.
"Senin de için karışık değil mi benim gibi? Benim kafam karışık biraz. Pek anlamadım ama biri bana bir şeyler yazıp dolabıma koyuyor. Nasıl koyuyor diye sorma uzun hikaye. Biri de benle ne yapıyor anlamadım. Şemsiyesini verdiğinde iyilik yapıyor sanmıştım. Ama her konuşmada beni sinir edebiliyor bir şekilde. Anlamadım gitti. Hangisi bilmiyorum ama niye yaptığını anlamadım. Dengesiz mi ne?"
Şalgamdan bir yudum aldım.
"Geçen sefer karakalem yaptığımı bu dengesiz öğrendi. Ama aynı dakikalar içinde dolabımdan bununla ilgili not çıktı. Ben de sandım ki ikisi aynı kişi. Ama Betül öyle demiyor, niye kendini açık etsin ki dedi. O da mantıktı, bir şey diyemiyorum."
Küçük bir ısırık daha aldıktan sonra devam ettim.
"Ama sanırım artık bunu düşünmemeye çalışacağım. Çünkü çok mantıksız. Öğrensem ne olacak ki? Ne değişecek benim için? Çıkmasını istediğim biri de yok zaten. Ali ya da Veli. Ne fark edecek ki? Hiç..."
Kalan son çiğköfteyi de ağzıma attıktan sonra şalgamımı da bitirip ıslak mendille elimi ve ağzımı sildim.
"Bu arada her şeye sen de şahit olmuş oldun ırmak."
Güldüm.
"Merak etme ne olduğu meydana çıkınca gelir sana anlatırım. Hadi Allah'a emanet ol." dedikten sonra sırt çantamı alıp çöplerle oradan ayrıldım. Tabii biraz ilerideki bankta oturan arkadaştan habersizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dar Kafa
HumorŞu an sap gibi kalmıştım gerçekten. Neyse canım. Başa gelen çekilir. Yapacak bir şey yok, mecbur ıslanacağız. Gidebildiğim yere kadar kaldırımın yağmur gelmeyen yerlerinden ilerledim. O da işte beş on metre falan. Artık ıslanma vakti gelmişti. Ne d...