Tekrar ona dönüp soran bakışlarımı gönderdim. Betül gibi mantıklı mantıklı konuştu.
"İki tane zaten. Biri sende kalsın biri bende. Sırayla okuruz."
Bu çocuğun teklifleri niye hep güzel?
Bi kitaplara bi ona baktım. İçim yana yana "Yok ya, gerek yok." dediğimde itiraz etti.
"Ya neden ki? İkimiz de almış oluruz işte." dedi itiraz edip. "Hem böyle olmazsa ben de kendimi kötü hissederim. Hiç gerek yok bence buna. Al işte."
Bi Kaan'a bi kitaplara baktım. Sefiller yazısı gözüme girmeye çalışır gibi önümde duruyordu. Hayır ben şimdi nasıl yok diyeceğim?
Kaan sessizliğime göz devirip konuştu.
"Bu kadar düşünme Elif, al işte." deyip ikinci kitabı elime tutuşturdu. "Sen daha Buz Yürekler'i bitirememişsindir. Sen bitirene kadar ben okurum ilk kitabı."
Öyle deyince kafamda şimşek çaktı yine. O bana sen yavaş okursun demeye mi çalıştı?
Bir anda tepem atınca sinirle konuştum.
"Ne alakası var? Ben istesem akşama bitiririm onu."
Bi düşünür gibi yaptı. Sonra kafasında tarttı sanırım.
"Yani evet, ezana kadar biter bence de." dedi pek umutlu değil gibi.
"Ezan?" dedim hangi ezandan bahsettiğini anlamak için. Akşam veya yatsıdan bahsediyor olmalıydı. Kendini gülmemek için zor tutarken cevap verdi.
"Sabah ezanı."
Gözlerimi kocaman açtığımda o, dudaklarını birbirine bastırıp başını eğmişti. Ulan hele bi gül var ya!
"Ne alakası var ya? Allah Allah! Gidiyorum ben." dedim uzatmak istemediğimden. Yoksa baya bi giderdi bu mesele.
Arkamı dönüp gittiğim sırada seslendi.
"İki güne bitirir getiririm sana."
Başımı ona çevirip ters bi bakış attım. O bıyık altı gülerken önüme dönüp sınıfa gittim.
"Te Allah'ım ya!"
**
Lavaboda eşarbımı düzelttikten sonra çıkıp sınıfa doğru yöneldim. Ta ki Betül'ü görene kadar. Bi çocukla konuşuyordu. Biraz yaklaştığımda bu çocuğun Burak olduğunu gördüm. Ben onlara yaklaştığım sırada onlar ayrılmışlardı. Betül'e bakıp konuştum.
"Hayırdır?"
Betül'ün yüzü gülerken kısa saçlarını yüzünün önünden çekip kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Hiiç, konuşuyorduk."
Gözlerimi kıstım.
"Ne konuşuyordunuz?"
"Önemli bi şey değil, ders falan." dedi geçiştirmek için. Bak ya.
"Var sende bi şey de, neyse." dedim imalı imalı. O da gülüp işine baktı.
Son ders de bitince kitaplarımı toplayıp çantayı sırtıma attım. Bazılarını dolaba koymak için elime alıp çıktım sınıftan. Dolaba gidince kapağı açıp tam kitapları koyuyordum ki aklıma şu notçu çocuk geldi. Not falan yoktu. En son koyduğu notta yazanları düşündüm. Bana soru sormuştu. Sanırım hala cevap bekliyordu.
Neyse zaten artık bu işi de bitirme zamanımız geldi. Müdür yardımcısı artık okulda. Gidip kendime başka bi dolap anahtarı bulmam gerek.
Yani artık not falan olmayacak. Üstelik onun kim olduğunu öğrenemeden bitecek bu iş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dar Kafa
فكاهةŞu an sap gibi kalmıştım gerçekten. Neyse canım. Başa gelen çekilir. Yapacak bir şey yok, mecbur ıslanacağız. Gidebildiğim yere kadar kaldırımın yağmur gelmeyen yerlerinden ilerledim. O da işte beş on metre falan. Artık ıslanma vakti gelmişti. Ne d...