Selamünaleyküm...
Ben geldim.
Nasılsınız görüşmeyeli?
Bana sinirli misiniz? :( Umarım değilsinizdir. Bir süredik yoktum. Bazı sözler verdim onları tutmam gerekiyordu. Tuttum da. Ama sizlere de en kısa zamanda finalin geleceğini söylemiştim. Hiç olmazsa net bir tarih vermedim, sözümü tutmadım sayılmam bence.. Ve bundan sonra da tarih vermek istemiyorum. Ne zaman bölüm yazacağımı, atacağımı kestiremiyorum. Bu yüzden kimseyi beklentiye sokmanın bir anlamı yok. Umarım sizi üzmemişimdir.
Hepinize keyifli okumalar...
**
1 YIL SONRA
Hayatta bazen öyle anlar yaşarız ki sanki ömrümüzden birkaç yıl eksilmiş gibi hissederiz. Ben de öyle hissediyorum.
'Aradan zaten 1 yıl geçtiği için olmasın?'
Ya bi sus şurada iki laf konuşacağım.
Evet aradan bir yıldan biraz daha fazla zaman geçmişti. Ben 12. sınıfı bitirmiş, YKS denen o tuhaf sınava girmiştim; sınav sonuçları açıklanmış ve tercih sonuçlarının açıklanmasını bekliyorduk hepimiz. Peki bu süreçte ne mi oldu?
İsmini duymayı bile özlediğim o çocuk o gün bana veda ettikten sonra ailesiyle beraber İstanbul'a gitmiş ve bir daha dönmemişlerdi. Onlar hayatlarına orada devam ederken ben de burada devam etmiştim. Aynı okulumdan mezun olmuştum. Çok şükür birinci olmayı başarıp mezuniyet günü üstümdeki bizi cahil sandıkları kıyafet ve başörtümle kürsüde konuşma yapabilmiştim. Bunun için o kadar mutluyum ki anlatamam.
Bu süreçte her ne kadar başta çok muhabbetimiz olmasa da Azize'yle konuşmamız devam etmişti. Hatta baya yakın arkadaş olmuştuk. Onu diğer yakın arkadaşım Betül'le de tanıştırmıştım ve cidden güzel bir arkadaş grubumuz olmuştu. Azize uzakta olsa da çok kez sesli ve görüntülü konuşmalar ve tabii ki yazışmalarla arayı açmamayı başarmıştık. Bazen üçümüz bazen ikimiz bazen de o ikisi konuşuyorduk. Ve bence çok güzel bir arkadaşlığımız vardı artık.
Azize'nin söylediğine göre dedelerini kaybetmişlerdi ve babaannelerinin yanında kalıyorlardı artık. Buraya yeni taşınmış olsalar da böyle ani bir haber gelince onlar da alel acele gitmişler. Azize'nin babasının başka kardeşi olmadığından annesini yalnız bırakmamak ve süren tedavisine yıllardır yaşadığı evinde devam etmesi için onlar onun yanına taşınmışlar. Bir de tabii rahmetli eşinin yanında kalmak istemiş, gitmek istememiş onun kaldığı şehirden. İşte böyle de bağlılarmış birbirlerine.
Kendimi bu bir yıl boyunca daha çok derslere ve namaza vermiştim. Önceden okuduğumdan daha çok Kuran okumaya başlamıştım. İçimde her o duygu bastırdığında gidip Allah'a sığınmıştım. Onu her özlediğimde ya Kuran okurken, ya namaz kılarken ya da dua ederken buluyordum kendimi. Ne yapabilirdim ki başka? Benim tesellim Allah'taydı. İçimde yaşadığım, yaşarken onu da yaşattığım bu kalbe Allah'tan başka kim çare olabilirdi ki? Benim o kadar ağlayıp zırlamalarımı O'ndan başka kim çekerdi? İçimdeki bu özlemi O'ndan başka kim dindirebilirdi?
Diyorum ya, adına bile hasret kalmak. Görmeyi, sesini duymayı bırakın yanımda ondan bahsedilmesi bile ne kadar değerliymiş. Hiç olmazsa ismini duysam dediğim o kadar an oldu ki, özlemenin ne demek olduğunu anladım sanki. Aklıma gelince girdiğim ruh hali ve o halden çıkmak için verdiğim çabalar... Bir senendir yokluğuna alışmak için çok uğraşmıştım, belki başarmıştım, bilmiyorum. Ama aklıma gelince içimin sızlamasının geçmediği de bir gerçek.
Betül bir keresinde sormuştu. Onun seni unutmasından korkmuyor musun diye. Bunu düşünmüştüm ama sanırım korkmuyordum. İnsan sevdiğini de sevgisini de Allah'a emanet edince, O emanetine sahip çıkar bilincini kafasına yerleştirince böyle bir düşünce veya vesvese de gelmiyordu aklına. Ben kendimden de sevgimden de eminken ve onu da sevgimi de Allah'a emanet etmişken ne düşünürsem düşüneyim olacak olan olacaktı sonuçta. Ben ne yaparsam yapayım bunu değiştiremezdim. Yaşanacak olanlar bir şekilde yaşanırdı. Bu yüzden ben bana düşeni yapıp sevgime sahip çıkıyor ve sabırla bekliyordum, gerisini de Allah'a bırakıyordum. Elimden bu temiz sevgiyi temiz tutmaktan başka ne gelirdi ki benim?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dar Kafa
HumorŞu an sap gibi kalmıştım gerçekten. Neyse canım. Başa gelen çekilir. Yapacak bir şey yok, mecbur ıslanacağız. Gidebildiğim yere kadar kaldırımın yağmur gelmeyen yerlerinden ilerledim. O da işte beş on metre falan. Artık ıslanma vakti gelmişti. Ne d...