3.7

4.4K 364 25
                                    

Uzattığım elimi geri çekip sinirle soludum.

"Sabır ya!"

Ardından yanından biraz uzaklaşıp abimi aradım. İki saat onunla tartışamayacaktım şimdi.

Çalan telefona abim bir süre sonra ses verdi.

"Efendim?"

"Alo abi, neredesin?"

"Dışarıdayım Elif, arkadaşlarla. Ne oldu?"

"Arkadaşlarınla mı?" dedim üzgünce. "Ne yapıyorsunuz?"

"Hiç öyle sohbet muhabbet, doğal yaşam parkındayız."

"Doğal yaşam parkı mı?" dedim şok içinde. Yuh ya. Orası buraya çok uzak ama!

"Evet de ne oldu?"

"Abi en erken ne zaman gelirsin?" diye hızlıca sorunca bir süre bekledi. Sonra cevap verdi.

"Bir iki saati bulur. Ne oldu annem mi çağırdı? Ama ben ona haber vermiştim."

Sıkıntıyla nefes verdim.

"Yok abi annem falan çağırmadı. Benim bi işim vardı da onun için aramıştım ama gerek kalmadı. Sen keyfine bak."

Abim sorgularcasına yine sordu.

"Ne işin vardı? Acilse geleyim."

Canım abim ya, ama gelsen bile bir saatten erken gelemezsin muhtemelen. Bi kere oradan gelen otobüsün kalkmasına yarım saat var.

"Yok abi ben bi şekilde hallederim. Sen keyfine bak, Allah'a emanet ol."

"Tamam fıstığım, bir şey olursa ara yine tamam mı? Hadi Allah'a emanet ol."

"Tamam abicim sağ ol."

Telefonu kapattıktan sonra hayal kırıklığıyla cebime koydum. Şimdi ne yapacaktım ben?

Yüzümdeki üzgün ifadeyi değiştirip yerine düz bir ifade takındım. Arkamı dönüp tekrar onun yanına gittim. Elimdeki şemsiyeyi uzatıp konuştum.

"Al hadi."

Yüzüne bakmadığım çocuk beni takmayınca biraz daha uzattım.

"Ya alsana senin şemsiyen bu." diye ters ters konuşunca o da net bi şekilde konuştu.

"Elif, abin gelince alırım dedim ya."

Bu çocuk benim sinirlerimi cidden bozuyordu.

"Gelmeyecek abim bekleme boşuna. Al şemsiyeni git işte." diye yine sert konuşunca beni takmadığını anlamıştım sanırım.

"Abin gelmeyecek mi? Sen ne yapacaksın ya?"

Derin bir nefes alıp verdim.

"Bak arkadaşım ben başımın çaresine bakarım bi şekilde sen kendi işine baksana ya."

Gökyüzüne bi bakıp bana döndü.

"Hava da karardı, yağmur da yağıyor. Nasıl gideceksin sen eve?"

Elimi indirip sinirle soludum.

"Hasbinallah ve nimel vekil!"

Sonra ona döndüm sinirle.

"Almıyor musun sen şimdi?"

Bezgince konuştu.

"Sonunda anladın."

Te Allah'ım ya!

"İyi o zaman ben de buraya bırakırım. Verdim almadın, ben üzerime düşeni yaptım. Gerisi sana kalmış." deyip şemsiyeyi binanın duvarına yasladım. Sonra onun tersine doğru yürümeye başladığım sırada aklıma bir şey gelmişti. Ben yine yağmura yakalanırsam diye çantama bir tane yağmurluk koymuştum çok önceden. Evet şemsiye koymadım çünkü çantamda iki şemsiye taşımak çok saçmaydı. Ve yine evet, bu çok makul ve geçerli bir sebep.

Çantamdan yağmurluğu çıkaracağım sırada yine konuştu Kaan.

"Elif, şemsiyeyi oraya koyman bi şeyi değiştirmiyor almayacağım ben onu."

Yanıma gelip devam etti.

"Bu yağmurda gidemezsin böyle al işte."

Bu sefer sinirlenmeyip aksine yumuşarken derin bir nefes alıp verdim. Ardından aklıma gelen şeyi yapıp çantamdan yağmurluğu çıkardım.

"Yağmurluğum var benim merak etme." dediğimde bi yağmurluğa bi gökyüzüne bi de bana baktı.

"Bu yağmurluk bi işe yaramaz, al işte şemsiyeyi niye bu kadar uzatıyorsun?"

Az önce yumuşamıştım ama yine sinirlendim.

"Ben uzatıyorum sanki!" deyip devam etmedim. Yoksa bu konuşma böyle uzar giderdi. Yanından geçip şemsiyeyi bıraktığım yerden aldım. Sonra tekrar yanına gidip elimdeki yağmurluğu ona uzattım ve yağmurluğa baktım. Evet şuan çok saçma bi durumdu. Onun şemsiyesi bende benim yağmurluğum onda. Ama yapacak bir şey yoktu. İnat etti ben ne yapayım.

"Bunu al o zaman."

Ben ondan bi hareket beklerken cevap alamayınca ona baktım. Şaşkınca bi bana bi yağmurluğa bakıyordu.

Gözlerimi kaçırıp tekrar konuştum.

"En azından başın ıslanmaz al işte."

Az öncekine kıyasla sesini çok değişik bir tona getirip konuştu.

"Teşekkür ederim." deyip elimden yağmurluğu aldığı sırada saniyelik yüzüne baktım.

Tebessüm etmişti.

Gözlerimi kaçırdığım sırada ben de şemsiyeyi açıp başımın üstüne tuttum. Arkamı dönüp dümdüz ilerledim. Bir an önce eve gitsem iyi olacaktı.

Ben hızlı hızlı yürürken sokak etraftaki sokak lambaları sayesinde biraz aydınlıktı. Hızımı artırıp koşar adım ilerlemeye devam ettiğim sırada bi koşma sesi daha geldi. Sesin geldiği yöne baktığımda Kaan'ın da seri adımlarla benimle aynı yönde ilerlediğini görmüştüm. Yeşil yağmurluğumu da üstüne giymiş şapkasıyla kendini yağmurdan korumaya çalışıyordu.

Dar KafaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin