7.7

1.9K 168 73
                                    

Betül'ün yanından, ona bir şey demeden, ayrıldıktan sonra koşarak mescide gittim. Rabbim olanları biliyordu ama ben yine de sevincimi Onunla paylaşıp çokça dua etmek istiyordum. Heyecanla mescidin kapısına geldiğimde kapıyı açıp içeri girdim hemen ve ayakkabılarımı çıkarıp boş olan mescitte seccadelerin birine yerleştim.

Sonra da ellerimle yüzümü kapatıp gülümseyerek sakinleşmeyi bekledim.

Tamam Elif sakin ol, alt tarafı...

Alt tarafı mı? Alt mı tarafı? Tarafı mı alt?

Alt tarafı falan değil, bildiğin seviyormuş beni.

Bu... Bu çok başka bi duygu. Yani ben bunu tarif edemem. Sadece kalbim çok hızlı. Böyle, çığlık atmamak için zor tutuyorum kendimi.

Bir süre öyle kaldıktan sonra bi nebze olsun sakinleşmiştim. Ellerimi yüzümden indirip birkaç kez derin nefes aldım. Sonrasında zar zor nefeslerimi düzene sokup ellerimi açtım.

Bi Rabbimin olması ne güzeldi. Sevincimi, üzüntümü, neşemi, öfkemi ve hayatımla ilgili her şeyi hiç tereddütsüz O'na anlatabilmek, O'na dua edebilmek, imkansız denilen her şeyin O isterse olabileceğini bilip bazen imkansız sandıklarımı O'ndan istemek ve bazen bunların gerçekleşmesi... Bunlar gerçekten çok ama çok değerliydi. Böyle hissedebilmek, böyle isteyebilmek, böyle konuşabilmek, çok kıymetli şeylerdi ve ben bunlara sahibim.

O'na inanıyordum.

O'na güveniyordum.

Ve bunun getirdiği güzellikleri de yaşıyordum. Manevi dünyamda bu kadar huzurlu hissetmek dünyada O'nun için vazgeçtiğim şeylerden çok daha değerliydi. Hem de çok...

Güzelce duamı edip şükrettikten sonra açtığım ellerimi yüzüme sürüp biraz oturarak bekledim öyle.

Bu saatten sonra işim çok daha zordu, bunun farkındaydım. Onu her gördüğümde daha da dikkat etmem gerekiyordu. Gözlerime daha çok sahip çıkmam gerekiyordu. Nefsime daha çok hakim olmam gerekiyordu. Çünkü artık sadece ben değil, o da beni seviyordu.

Derin bir nefes alıp verdim ve kendimi bu mücadelenin içine attığımı bilerek kalktım ayağa.

Olsun canım, başa gelen çekilir demişler. Varsın bizim de imtihanımız sevdiğimizle olsun.

**

Mescitten çıktıktan sonra merdivenleri çıkıp sınıfa yöneldim. Ders çoktan başlamıştı ama hocanın geç gelmemi sorun edeceğini sanmıyordum. O yüzden kapıyı tıklayıp içeriye girdim. Hoca geç işareti yaptıktan sonra tekrar elindeki telefona dönerken ben de yerime geçmiştim. Sınıf yine serbest bırakılmıştı. Yerime oturunca Betül hemen döndü bana.

"Elif ne oluyor? Ben hiçbir şey anlamadım. Hayır yani senin bana kızgın olacağını düşünürken gelip bana sarıldın. Sonra da hiçbir şey demeyip gittin. Ne oluyor, ne kaçırdım ben?"

"Ya Betül," dedim boş ver der gibi. "Ben sana kızdım tabii de geçti o ya. Sonuçta bilerek yapmadın bir şey, dimi?" dedim gözlerimi kısıp. Bilerek yapacak değildi de maksat konu dağılsın.

"Bilerek yapar mıyım Elif ya? Ne kadar vicdan azabı çektim bi bilsen. Özür dilerim tekrar."

"Önemli değil," dedim lafın gelişi ama sonra önemli olduğu aklıma geldi. "Yani aslında önemli de, sorun değil."

Sonuçta baya büyük bi bilgi öğrendim onun yüzünden. Ya da, sayesinde.

"Ee," dedi Betül beni atlamayarak. "Sen niye o kadar mutluydun?"

Dar KafaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin