Yavaşça ona döndüğümde ilk gözüme çarpan üzerindeki beyaz gömleği olmuştu. Altına da siyah bi kot giymiş beşiktaşlı gibi dolanıyordu ortalıkta.
Bu ne hal? Diye sormadım tabii ki. Ama az kalsın ağzımdan kaçıyordu.
'Elif sakın gülme.'
Çok özür dilerim bir saniye. Tamam şimdi iyiyim.
"Hocalar zümre odasında bizi bekliyorlar. Birazdan çıkacakmışız."
Başımı tamam anlamında sallarken istemsiz olarak gömleğine tuhaf bir bakış attım. O da anlamış olacak ki açıklama yaptı.
"Ya Mustafa hoca gömlek falan giy dedi. Ne bileyim ortama ayak uyduralım falan dedi. Ben de giydim öyle. Aslında çok tarzım değil. Tişörtü tercih ederim." dedi gömleğine bakarak. Ben gülmemek için başımı eğdiğim sırada benim donmama sebep olan onun sözleriydi.
"Aslında ortama ayak uydurun diye ikimize demişti ama ben gerek duymadım sana söylemeye. Zaten gayet güzel giyiniyorsun."
Umursamazca dediğini düşündüğüm şu iki cümle benim gözlerimi kocaman yaparken o gayet rahat gibiydi. Yok bi dakika ya, şuan gayet rahatsız gibi duruyor. Gömlek sayesinde.
"Zümre odasına gidelim." dedim yine ve yine yüzüne bakmadan. O da başını salladı galiba. Sonra da zümre odasına gittik.
Kapıyı tıklatıp açtığımızda hocalar bi şeyler konuşuyorlardı. Bizi görünce "Geldiniz mi çocuklar?" deyip ayaklandılar. Gözlerim direkt müdür yardımcısını buldu. Sonunda gelebilmişti demek...
Hep beraber okuldan çıkıp bahçeye indik. Tahminen Müdür Yardımcısının arabasıyla gidecektik. O şoför koltuğuna geçerken Mustafa hoca yanına oturmuştu. Sevgi hoca ise şoför koltuğunun hemen arkasına oturmuştu. Ve şimdi Kaan ve ben arabanın yanında dikiliyorduk.
Yahu Sevgi hoca! Ne vardı da orada oturuyorsun? Geçsene ortamıza! Ne yapacağız biz şimdi?
"Kızım geçsenize arabaya."
Mustafa hocanın uyarısıyla el mecbur bindim arabaya. Benden hemen sonra da Kaan binmişti. Sevgi hoca en solda, Kaan en sağda, ben ise ortalarındaydım.
Kısacası Kaan'la yan yana oturuyorduk.
'Sıkıntı.'
İç ses sus bak çarpıcam ağzına bi tane! Zaten gerim gerim geriliyorum.
'Belli zaten. Kazık yutmuş gibi oturuyorsun.'
Yahu ne yapayım? Yaslansam sanki babamın arabasındaymışım gibi olur. Hep öne eğilsem tuhaf olur. Dik durayım da en azından ne bileyim normalmiş gibi olur.
'Buradan öyle gözükmüyor ama sen bilirsin.'
Sen zaten hep bana düşman ol tamam mı iç ses? Hiç içimi rahatlatma.
'Ben realist bi iç sesim tamam mı? Öyle boş laflara gelemem. Neyse o. Ayrıca senin içinde olan benim. Kendi kendimi mi rahatlatacağım?'
Bıktım usandım şu iç sesin haklı haklı konuşmasından!
Ben kendi içimde savaş verirken Kaan'ın benden uzaklaştığını fark ettim. Hatta camdan dışarı bakmaya başladı. İyice bağımsız olmak ister gibi. Aramızdaki mesafeye baktım. Neredeyse bir kişi oturabilirdi. Saniyeler içinde içimde bi rahatlama oluşurken oturduğum yerde kasılmayı bıraktım. Ve normal insanlar gibi oturmaya başladım. Ama şimdi de aklımda yine bir sürü soru oluşmuştu.
Acaba benden rahatsız mı oldu?
Yoksa benim gerildiğimi mi anladı?
Kokumdan rahatsız olmuştur desem parfüm kullanmıyorum. Ayrıca dün gece banyo ettim ve bu kıyafetler de yeni yıkandı. Temizliğe alerjisi varsa onu bilemem.
Kafamdaki soruların arasından başka bi düşünce sızdı ve kafamda lamba yanmasına sebep oldu.
Sana ne Elif? Öğrensen ne olacak?
Doğru bana ne? Uzaklaştı mı uzaklaştı benim için önemli olan bu. Hem işime geldi işte artık gerilmiyorum. Bi teşekkürü hak etti ama onu da etmeyivereceğim.
'İşine bak Elif işine.'
Tamam iç ses en haklı sensin.
Araba yolculuğum Kaan sayesinde rahat geçerken bir kere bile bu tarafa dönmemesi tuhafıma gitmişti açıkçası. Yani bu benim için problem değildi elbette ama merak da etmiyor değildim. Benden rahatsız olması düşüncesi sürekli aklımdaydı. Çünkü hani böyle konularda dikkatli desem öyle de değil tanıdığım kadarıyla. O yüzden geriye çok bi seçenek kalmıyor.
Düşüncelerim aklımda dönedursun biz kültür merkezine gelmiştik. Sırayla arabadan indikten sonra dört katlı binaya önde hocalar olmak üzere giriş yaptık. Birkaç merdiven çıktıktan sonra konferans salonuna benzer bir yere girmiştik. Salonun yarısı dolmuş sahnede ise hazırlık vardı. Biz ortalardan bir yere otururken ben Sevgi hocanın yanına, Kaan ise Mustafa hocanın yanına oturmuştu. Bir süre törenin başlaması bekledik.
Yaklaşık 10 dakika sonra tören başlamıştı. İlk önce tabii ki giriş konuşması falan yapılmıştı. Sonrasında diğer yarışmaların sonuçları açıklanmıştı. İlk üçe girenleri sırayla çağırmış ödüllerini verip göndermişlerdi. Yaklaşık bi yarım saat bunlarla geçerken sonunda sıra bizim yarışmaya gelmişti. Önce üçüncü olan resmi, sonra ikincisini çağırmışlardı. Sıra birinci olanlara yani bize geldiğinde ister istemez heyecanlanmıştım. Olduğum yerden heyecanla bizi çağırmalarını beklerken sunucu bizi şok eden o çağrıyı yapmıştı.
"Sıra, Liseler Arası Astronomi Konulu Resim Yarışması'nın birincisini açıklamaya geldi. Alkışlarınızla '...' Fen Lisesi 11. sınıf öğrencisi Elif Gümüşateş' i sahneye davet ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dar Kafa
HumorŞu an sap gibi kalmıştım gerçekten. Neyse canım. Başa gelen çekilir. Yapacak bir şey yok, mecbur ıslanacağız. Gidebildiğim yere kadar kaldırımın yağmur gelmeyen yerlerinden ilerledim. O da işte beş on metre falan. Artık ıslanma vakti gelmişti. Ne d...