Bu bölüm de özel bölüm çünkü...
Bazı şeyler yanlış biliniyor, bazı doğrular yanlış biliniyor, bazı cevaplar yanlış veriliyor. En doğrusunu sen mi biliyorsun yazar? Elbette hayır ama bu hikayedeki kahramanların doğru bildikleri bunlar diyebilirim, yani birazdan okuyacağınız şeyler.
Ve benim de üzerine değinmek istediğim, bazen bahsettiğim bir konuyu bu bölüm tam olarak anlatmaya çalıştım. Bu yüzden benim için özel bir bölüm oldu açıkçası.
Bölümde aslında bir tane değil üç tane sürpriz var ama böyle olduğu halde diğer bölümlerden azıcık kısa oldu. Ama zaten aynı zamanda geçiş bölümü niteliği taşıdığı için bence çok sorun olmaz. Umarım sizin için de sorun olmaz. :)
Bıdı bıdı konuştum, çok uzatmamayım.
Hepinize keyifli okumalarrrrrr! :D
**
İnsana bazı anlarda kal geliyor böyle. Ne tek kelime edebiliyorsun ne de yerinden kımıldayabiliyorsun. Etrafında olanlar ya da söylenen sözler öyle etki ediyor ki söyleyecek bir şey bulamıyorsun. Kalbin tekliyor, engel olamıyorsun. Soluk alıp vermen duruyor, çare bulamıyorsun. Bir an sende zaman durmuş hissi veriyor. Düşünüyorsun.
Sevdiğine iyi ki dedirtmek, iyi ki dediği olmak... Hayat sanki daha güzel bir şey oluyor.
Kaan diyeceğini dedikten sonra biraz bekleyip yanımdan ayrılmıştı. O gidince sonunda kafamı yerden kaldırabilmiştim. Birden yanaklarımda hissettiğim sıcaklıkla elim ister istemez yanağıma gitti. Sonra hemen yanıma indirip hareketlendim. Sınıfa gitsem iyi olacaktı.
Tökezleye yalpalaya da olsa sonunda sınıfa gelebilmiştim. Şu insanın tökezlemesi durumu iyi bir şey değildi gerçekten. Tavsiyem odur ki kalbinize sahip çıkın, her an sakar olabilirsiniz.
Sınıfa girince bilin bakalım neyle karşılaştım. Betül'ün sırıtan sıfatıyla.
"Ne oldu?" diye imayla soran Betül'e karşı göz devirdim. Ne kızım ne bekliyorsun, ne olmuş olabilir en fazla?
"Ne olacak Betül Allah aşkına? Az bir şey konuştuk o kadar." dedim umursamazca. Ama işte bendeki oyunculuk Betül'e pek sökmüyor.
"Az şu tavra bak. Sanki yanaklarından belli olmuyor!" dedi o da. Hay senin gibi yanak! "Ne konuştunuz zaten onu soruyorum."
"Ya ne konuşacağız? Beni yanlış anladı ben de doğrusunu söyledim. Asıl sen niye kaçtın hemen? Bak bunu iki kere daha yapmıştın Betül gözümden kaçmıyor değil. Hayır yani sen yanımızda olsan ne olacak, sanırsın çok özel şeyler konuşuyoruz." dedim kısık sesimle. Malum bizim sınıftayız.
"Rahat rahat konuşun diye işte niye olacak?"
"Olsun," dedim yine kısık sesimle. "Sen öyle yapma yine de. Çok da rahat konuşmamıza gerek yok zaten."
Betül beni onayladıktan sonra yine bir şeyler sordu ve ben de bulunduğumuz ortam sebebiyle verebildiğim kadar cevap verdim. Yani yine boş bırakıldığımız derste kafamıza göre takıldık.
**
Nihayet olaylı bir okul gününü daha bitirmiş ve okul sezonunu kapatmıştık. Karnelerimizi aldıktan sonra sıra olmak için bahçeye inmiştik. Şimdi sıra olmuş müdürün konuşmasını bekliyorduk. Sanırım her dönemin ilk üçe girenlerini çıkarıp ödül vereceklerdi. Hafif bi heyecanla elimle oynuyordum. Ben de derece yapmıştım çok şükür. İnsan ister istemez biraz da olsa heyecanlanıyor.
Müdür bir süre konuştuktan sonra sırayla 9'lardan başlayıp dereceye girenleri açıkladı. Sıra 11'lere gelince dikkat kesilip onu dinledim.
"Şimdi 11. sınıflara geldi sıra. 11. sınıfların üçüncüsü 11-B sınıfından Can Çoban." dediğinde bir alkış sesiyle beraber Can kürsüye çıkmıştı. Biraz şaşırsam da garipsemeyip müdürü dinlemeye devam ettim. Yapamayacağından değil, birazdan yan yana olacak olmamız bi tuhaf geldi. Sabah olanlar malum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dar Kafa
HumorŞu an sap gibi kalmıştım gerçekten. Neyse canım. Başa gelen çekilir. Yapacak bir şey yok, mecbur ıslanacağız. Gidebildiğim yere kadar kaldırımın yağmur gelmeyen yerlerinden ilerledim. O da işte beş on metre falan. Artık ıslanma vakti gelmişti. Ne d...