6

1.4K 47 27
                                    

Eylül, erkeklerin kamp planını duyunca Ali'nin gitmesi için onu ikna etmeye çalıştı.

Eylül: Ali, sen neden gitmiyorsun ki? Sen de git biraz arkadaşlarınla vakit geçir.

Ali : ama Masal...

Eylül: canım zaten Masal doğduğundan beri evden hiç ayrılmıyorsun, o yüzden git diyorum ya... ne zamandır sadece karakol ev karakol arasında geçiyor hayatın... biraz kafanı dağıt, sana da değişiklik olur

Ali : ama aklım burada sizde kalır

Eylül: hiç kalmasın, kızlar gelir, hem zaten burada kalmak için can atıyorlar, ben de onlarla vakit geçirmiş olurum. Yani yatılı olarak demek istedim. Üniversite yıllarımızdan beri ilk defa...

Ali : tamam doğru diyorsun... ama telefonum hep açık olacak, beni istediğin zaman ara. Bana ulaşamazsan Serkan'ı ya da Güney'i dene. Gece olmuş uyandırırım falan diye de endişelenme, tamam mı?

Eylül: tamam, aklın kalmasın burada...

Ali : nasıl kalmaz güzelim? Benim aklım hep sizde...

Ali, Eylül'ü öpeceği sırada Masal uyanmış ağlamaya başladı. Eylül gülüp onun odasına doğru geçti...

İki gün sonra Ali kamp için hazırlanmaya başlamıştı, ertesi gece yola çıkacaklardı. Bir yandan da telefonda kimin neleri getireceklerini konuşuyorlardı... Sabah, Ali işe gitmeden hemen önce Eylül mutfağa geçip Ali'ye büyükçe bir kap uzattı...

Eylül : ben biraz börek de yapmıştım, onlardan da yanına al. Orada yersiniz...

Ali hemen Eylül'ü öpmüştü...

Ali : sen onca işinin içinde bir de börek mi yaptın? Sırf ben seviyorum diye...

Eylül : tabii ki..

Ali : ben çok şanslı bir adamım.. gerçekten. Kızımıza iyi bak annesi, sizi özlicem

Eylül : biz de seni özlicez, dönüş için fazla geç kalma...

Ali : merak etme kalmam...

Ali Eylül'e sımsıkı sarılmış, uzun uzun öpmüştü. Sonra da kızını öpüp koklayarak annesine geri vermişti... Zor bir vedadan sonra da işe gitmek için evden çıktı. Akşam üzeri Serkan karakola kadar gelmişti, birlikte çıkıp Güney'i evinden alarak yola çıktılar. Yolları fazla uzak olmasa da çadırı kurabilmek için vakte ihtiyaçları vardı...

Uzun bir uğraş sonunda çadırı kurmuşlar, arabadan tüm eşyalarını çıkarmışlardı. Ali elindeki kapla ikisinin yanına gelmişti..

Ali : Eylül börek gönderdi, bizim için yapmış....

Güney : vay... yengemizin eline sağlık, aslında uzun zamandır hamur işi yemiyorum ama öyle açım ki şuan hayatta geri çeviremem kardeşim..

Serkan : ben de... hem çok lezzetli görünüyor, teşekkürlerimizi ilet.

Ali : e ama bu da böyle kuru kuru olmaz ki, yanında bir de çay olsa hiç fena olmazdı

Serkan : Güney, tüpü getir de bi çay yapalım

Güney : tüp mü?

Serkan : evet tüp. Bana sakın tüp getirmedim deme

Güney : ben mi getirecektim ki?

Serkan : evet...

Güney : şey, o zaman ben unuttum sanırım. Aklımda sen alacaksın diye kaldı

Serkan : hayır abi sen alacaktın. Ah be Güney, aklın nerede senin? Şimdi nasıl yapıcaz çayı? Sabah da yumurta kıracaktık, onu da yapamıcaz sayende... hayır anlamıyorum yani zaten tek görevin vardı, tüple çadırı sen getirecektin, nasıl unuttun?

Güney : tamam be abi ne dırdır ettin, şimdi gider alırım.

Ali : nasıl alacaksın?

Güney : bir iki kilometre gerimizde market görmüştüm, ordan alır gelirim ama sakın ha ben gelene kadar börekleri bitireyim demeyin. Yoksa çok kötü bozuşuruz

Ali : tamam, hadi git gel, bekliyoruz

Güney söylene söylene gitmişti, Ali ve Serkan da yalnız kalmıştı. Saat ilerlemiş, hava kararmış ortama sessizlik hakimdi.

Serkan : iyi ki çadırı unutmadı... bu çocuğun aklı nerde anlamıyorum. O kadar da tembih ettim yani

Ali : boşver, gidip alıyor işte

Serkan : bunun ipiyle kuyuya inilmez, bunca sene bunu anlamam lazımdı, hata bende tabii

Ali hafifçe güldü...

Serkan: ama burası baya güzelmiş... yine de böyle hava kararınca insan bir ürküyor, bizden başka kimse de yok şansımıza

Ali : evet.. erkek halimizle korkuyoruz şu hale bak.. tabii insanın başına ne geleceği belli olmuyor.

Serkan : öyle öyle.. şimdi devir kötü. Hele ki senin işin daha da kötü, sürekli tehlikenin içinde. Gerçi avukatları bıçaklayanlar, öldürenler de azımsanamayacak kadar çok...

EmanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin