33

887 35 20
                                    

Eylül
Pazartesi günü yeniden işbaşı yaptım. Dün gece Cemre beni arayıp hasta olduğunu, gelemeyeceğini söylemiş, kafeyi benim açmamı rica etmişti. Burayı onsuz idare etmek kolay olmayacaktı ama yine de dediğini yapıp çok erken bir saatte açtım. Henüz sadece iki kişi gelmişti ve onlarla ilgilenmem zor olmamıştı. Diğerleri mutfakta elleri ayaklarına dolaşmış halde koştururken ben de kasayı ve tezgahı idare ediyordum.

Serkan: Günaydın... erkencisin?

Eylül: günaydın... şey evet. Cemre hastaymış, bu yüzden ben açtım bugün

Serkan: nesi var? Önemli bir şey yok ya

Eylül: yok,üşütmüş sadece...

Serkan: anladım, geçmiş olsun dileklerimi ilet. Ben de kahve almaya gelmiştim

Eylül: şey tabi... peki hangisinden?

Serkan: filtre kahve

Sabah sabah filtre kahve? Sanırım o da kahvesiz uyanamayanlardandı... Güney de nöbetlerinden sonra sabah erkenden filtre kahve söylüyordu...

Eylül: bu kadar erken? Ne var bu filtre kahvede anlamıyorum... o kadar koyu kahve hiç çarpıntı yapmıyor mu? Yani, çok sağlıksız bence...

Serkan: evet biraz yapıyor ama başka türlü de uyanamıyorum.

Eylül: bence kendini daha hafif şeylere alıştırmalısın, sütlü kahvelerden birine... her gün filtre kahve insanı kurutur...

Serkan güldü... oysa komik değildi, ben gerçeği söylüyordum.

Serkan : peki tamam... dediğin gibi olsun. Bugün de senin dediğinden içelim, değişiklik iyidir...

Eylül: hangisinden peki? Bir sürü sütlü kahve seçeneği var...

Serkan: fark etmez, sen seç...

Eylül : emin misin?

Serkan : evet, bir tanesini hazırla işte, şaşırt beni...

Nişanından sonra yüzü gülüyordu, neşeli ve keyfi yerindeydi... ah, mutlu olmak, sevmek sevilmek güzeldi... ama tek taraflı olunca, ya da benimki gibi tek taraflı olmak zorunda kalınca, sadece işkenceydi...

Serkan hazırladığım kahvenin parasını öderken dahi gülüyordu. Uzun zamandır onu hiç böyle neşeli görmemiştim ama sanki gülüşü bulaşıcıydı, ben de gülümsedim. Tam gidiyordu ki aklına gelenle durup ciddileşti...

Serkan : bugün duruşma tarihi iletilecek... onun yani

Eylül: tamam belli olunca bana söylersin, ben de gelmek istiyorum. Orda olmak istiyorum

Serkan: mümkün değil... hem olsa bile bu ne derece doğru olur bilmiyorum Eylül...

Eylül: gelmek istiyorum Serkan. Onun canına kıyan adamı... anlıyor musun, benim orda olmam lazım. Gelebilir miyim gelemez miyim, onu söyle

Serkan : normal şartlarda mümkün değil ama ben bir şeyler yapabilirim

Eylül: teşekkür ederim, benim duymak istediğim de buydu zaten...

Oraya gidecektim, orda olmak zorundaydım. Kocama olan borcumdan ve o herifin suratının ortasına türkürme şansına erişmek istediğimden orda olmalıydım. Hayatımı benden koparan adamı görmem lazım... onun en ağır cezayı alışını izlemem lazım...

Serkan
Dün gece nerdeyse hiç uyumamıştım, çok huzursuzdum. Nişan yaptıktan sonra bozmak olmazdı ama yanlış yolda olduğumu biliyordum. Bir hiç uğruna nişanı bozmak olmazdı ama en azından aşık olsaydım... kime olduğu farketmez... sevebileceğim bir olsa...

Parmağımdaki yüzük beni geriyordu, onu çıkarıp atmak istiyor, bir daha da asla takmayı düşünmüyordum ama yapamazdım. Yine de parmağımda ve ruhumda yaptığı ağırlığı gözardı edemiyordum. Parmağımdaki yüzüğü çevirip durdum, rahatsız ediciydi... Mineyle artık işlerin ciddileştiğinin göstergesiydi bu yüzük. Bunu düşünmek... evliliği düşünmek beni çok geriyordu. Yine de otuz yaşımı aştım ve bu zamana kadar nerdeyse hiç ciddi bir ilişkim olmadı çünkü aşkı bulamadım. Bundan sonra da bulacağımı hiç sanmıyordum. Bunları düşünerek mantık evliliği gerçekten mantıklı gelmişti ama yine de düşünmek bile canımı fazlaca sıkıyordu...

Asistanım duruşmanın iki hafta sonra olduğunu söyleyince ben de Eylül'ü arayıp haber verdim. Çok ama çok az kalmıştı. Umarım en ağır cezayı alırdı... taciz, tecavüz, hırsızlık.. adamda her suç vardı zaten...

2 hafta su gibi geçti... Eylülle duruşmaya geldiğimde heyecanlı ve gergindim... her şeyi elime yüzüme bulaştırmaktan korkuyordum. Diğer polis memurunun da ailesi adliyenin önünde beni bekliyordu. Hem onlar için, hem Eylül ve Masal için bunu başaracaktım. Başarmak zorundaydım...

Duruşma salonundan çıkarken Eylül'ün yüzü biraz olsun gülüyordu. Elimi tutup minnetle sıktı...

Eylül: çok teşekkür ederim Serkan... çok teşekkür ederim...

Karşılık olarak ben de gülümsedim. O adamın alabileceği en ağır cezayı almasını sağladığım için mutlu ve gururluydum. Eylül rahat bir nefes alabilirdi, Ali boşu boşuna ölmemişti...

EmanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin