16

1K 40 26
                                    

Eylül
Ben daha olayın şokunu atlatamadan, Ali'nin anne babası evime gelmişti. Yıkılmışlardı... tek oğullarının ölümü onları yıkmış, mahvetmişti... zaten yaşlılardı, bir de bu şekilde üzülmeleri... korkmuştum. O sırada annem aradı, geleceklerini söyledi ama gelmemelerini söyledim, ev yeterince kalabalıktı ve cenazeye kadar... cenaze... acaba kocamın bir cenazesi olacak mıydı? Yoksa boş bir mezara mı dua edecektik?

Annemin gelmesini kabul edemezdim, bunu kaldıramazdım... ben demiştim diyecekti, tekrar tekrar hatırlatacak, ağlamamı, bunu Ali ile evlenirken kabul ettiğimi söyleyecekti... böyle bir şeyi nasıl kabullenirdim ki?

Cemre ve Songül beni yalnız bırakmamış, sabah erkenden gelmişler, şimdi de ne söylersem söyleyeyim gitmeyi reddediyorlardı. Daha sonra Güney geldi. Yine mesleğinin gerektirdiğini yapıp beni muayene etti ama ben iyiydim, en azından fiziksel olarak... ama kalbimde açılan boşluğu hiçbir doktor tamir edemezdi. Bu yüzden Güney'e Ali'nin anne babasıyla ilgilenmesini söyledim. Onların doktora benden daha fazla ihtiyacı var gibi duruyordu...

Güney : iyiler... onları merak etme..

Kafamı salladım... bu iyi bir haberdi. Ne kadar iyi olabilecekse o kadar...

Cemre, Masal'ı kucağına almış, oyalıyordu...

Masal : baba! Babam neyde?

Herkes donup kaldı ama ben alışkındım. Dün geceden beri aynı şeyi soruyordu.

Eylül: baba yok... gelmeyecek

Masal : neden? Babam neyde?

Eylül: çok uzakta... gelmeyecek

Masal, bunu her söylediğimde yaptığı gibi ağlamaya başladı. Cemre onunla daha fazla baş edemeyip Güney'in kucağına verdi. Güney odanın içinde dolanıp onu oyalamaya başladı...

Songül : Eylül... bunu ona böyle söylemenin doğru olduğuna emin misin?

Eylül: bilmiyorum... hiçbir şey bilmiyorum.

Songül daha fazla üstelemedi, sanırım doğru olan buydu... kızımın yalanlarla büyümesini istemiyordum, onu oyalamak da istemiyordum ama ölümün ne olduğunu bilmeyecek kadar küçük bir yaştaydı... Yine de ölümle bu yaşında tanışmış olması ne acıydı...

Kapı çalınca Songül hemen kapıya koştu. Serkan gelmişti, bir haber almak umuduyla hemen yanına gittim... gerçi cesedinin bulunmuş olması güzel bir şey miydi, yoksa değil miydi emin değildim. Sanırım senelerce beklemekten, boş bir mezarı ziyaret etmekten, ya da ya yaşıyorsa, ya bir gün dönerse diye imkansızı düşlemekten daha iyiydi...

Eylül: haber var mı Serkan? Bulundu mu?

Serkan üzüntüyle kafasını salladı...

Serkan: hayır ama başka bir şey bulduk...

Bana bir zarf uzattı. Kafam karışmıştı...

Serkan : Ali'nin ofisi boşaltılıyordu ve bunu Ali'nin odasında kilitli bir çekmecede bulduk...

Elimdeki zarfa bakıp önünü arkasını çevirdim... Eylül'üm yazıyordu üstünde, az kalsın elimden düşürüyordum... bana mektup mu bırakmıştı?

Eylül: o mu yazmış?

Serkan: sanırım...

Eylül: ne yazmış peki? Ne diyor?

Serkan: okumadım... okumadık... tabii ki yapmazdık, üstünde adın varken... ben bulur bulmaz sana getirmek istedim.

Teşekkür edip diğerlerinin yanına gittim. Masal hala çırpınarak ağlıyor, herkese babasını soruyordu. Serkan'a da sormuştu... bunu sorduğu an Serkan'ın yüzündeki acıyı görebiliyordum...

Odama geçtim ve elimdeki zarfa baktım. Okumalı mıydım? Yoksa yazdıklarını okumak beni daha fazla mı üzerdi? Buna hazır değildim, şimdi olmazdı... herkes gittikten sonra okurum diye çekmeceye kaldırıp odadan çıktım, bu esnada herkes bana bir beklentiyle bakıyordu...

Eylül: okumadım. Sonra okurum...

Serkan
Ertesi birkaç gün de birbirinin aynı geçti. Ali'nin ailesi ve akrabaları Eylül'e uğrayıp ağlaşarak onun daha da moralini bozuyordu. Eylül hem gelen gidenlerle hem de Ali'nin cesedinin hala bulunamamış olmasıyla büyük bir çöküşe girmişti...

Ali'nin babası Harun amca biz de ordayken önemli bir meseleyi dile getirmişti...

Harun : Eylül... kızım... artık zamanı geldi.

Eylül: neyin zamanı geldi baba?

Harun : bu kadar bekledik ama bir şey olduğu yok. Bulunamıyor oğlum. Ama her şeye rağmen bir mezarı olmalı..

Eylül : boş bir mezar mı?

Harun : evet.. boş bile olsa...

Bunların ona çok geldiğini fark edebiliyordum... suratı bembeyaz olmuştu, konuşmak istiyor ama ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi...

Eylül : şey.. tamam ama ben... ben ne yapacağımı bilmiyorum.. bu işler nasıl oluyor.. ben.. ben..

Serkan : sen bunlarla uğraşmak zorunda değilsin. Güneyle hallederiz biz.

Eylül : şey tamam o zaman.. yapalım...

Bugün 3 bölüm atasım geldi 🙊

EmanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin