97.Bölüm - Sanat Ahu İçindir

3.3K 525 716
                                    


Merhaba,

Anneler günü özel bölüm olsun bu da. Bugün değil, her an sevenler için :)

Bir sonraki bölüm gecikebilir, bir önceki bölümü okumayan varsa atlamasın :)

Keyifli okumalar 🧡

🎈

Titanik filmini ve gemi batarken keman çalan orkestrayı bilmeyen yoktur.

Ergenliğe ilk giriş yıllarımızda annem, Işık, İnci teyze, Merve, Hazal ve Duduş'la birlikte izlemiştik. Dudu teyze ve annemlerin, bilmem kaçıncı tekrarıydı. Gözümün önünde, hepsinin ağladığı benim de güldüğüm o sahne vardı. Kapısı açık arabanın çalan radyosundan gelen klasik müzik kulağıma dolarken, o sahnede gülünecek pek de bir şey olmadığını düşünüyordum daha yeni yeni.

Bir eşya olarak dünyaya gelsem, gemi olur batardım okyanusun ortasında zaten, inanın.

Teoman, dışımdaki sessizliğe tezat olarak içimi inleten gök gürültüsü ile boğuştuğumu kısa bir sürede farketmişti.

'Çok güzel görünüyorsun.' dedi tam önümde durduğunda.

'Ben, üzerimi değişti-'

'Hayır, hazırlanmışsın o kadar. Çok farklı görünüyorsun. Ve güzel. Gel gidelim.' diyerek kolumdan tuttu ve arabaya doğru yönlendirdi beni.

Farklı mı? Uzaylı gibi mi?

'Yoo, gerçekten, hemen dönerim.' dedim ama tuttuğu kolumu bırakmadı.

Ona ayak uyduracağım diye düştüğüm rezil durum tarihe altın harflerle yazılsın. Altının parası Belmacığım'dan alınsın. Bir köşesine de imzam atılsın.

'Lütfen Ahu.'

Teoman'ın lütfen demesi beni ikna etmeye yetmemişti ama Lütfü'yle evlenmesini söylemekten de, üzerimi değiştirmekten de vazgeçip arabaya bindim.

Aman. Yine yan yattık, çamura battık.

Neyim ben? Küçük kadın mı?

Gözlerimi yoldan ayırmadım ve Teoman'ın sorduğu bir kaç soruya kısaca yanıt verdim. Kötü görünmediğimin farkında olsam da, kendimi komik duruma düşürmüşüm gibi bir his vardı içimde.

Geçmiyordu.

Kısa bir sürede sonra, ani bir fren sesiyle durduk ve Teoman'a çevirdim dışarıyı izleyen bakışlarımı.

'Gel.' diyerek arabadan indi ve dolaşıp kapımı açtı. Özel şoförü olan genç hanımefendi edasıyla arabadan indim.

'Geldik mi?' diye sordum ama etrafta kahvaltı edebileceğimiz bir yer yoktu.

'Bir yere uğrayacağız.'

Beni hızlı adımlarla bir mağazanın içine yönlendirdiğinde ne yapmak istediğini hâlâ anlamış değildim.

Aksesuarların arasında hızlıca dolaştı ve eline aldığı bir kaç fuları bana gösterdi.

'Hangisi?'

'Ne için?' diye sordum.

Bana cevap vermek yerine yeşil renkli fuları boynuma doladı.

'Yok, bu senin rengin değil.' diyerek çıkardı ve kırmızı olanı taktı boynuma.

'Teo, ne yapıyorsun?' diye sordum.

'Bu da değil.'

'Ali Ağaoğlu gibi, bu değil bu hiç değil demeyi bırak da, ne yaptığını söyle. Hediye falan alacaksan, gerek yok.' dedim sinirlendiğimi belli edercesine.

SONRA SEN GÜLDÜN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin