٭25٭

4.3K 361 135
                                    

6:24

"Barış, kalk hadi yavrum."

Barış annesinin sesiyle gözlerini panikle aralarken, "Rüzgar." diyebildi sadece. Zaten ağzından başka bir şey çıktığı yoktu.

"Rüzgar iyi oğlum."

Duyduğu şeyle içine derin bir nefes çekti ama çektiği nefes bile ızdırap doluydu. Duyduğu iyi kelimesi 'kötü bir gelişme yok' anlamına geldiği için Barış'ın rahatlamasını sağlamıyordu.

Koskoca üç gün geçmişti. Barış ne yediği bir lokma yemeğin, ne uyuduğu bölük pörçük uykunun, ne de aldığı nefesin farkındaydı. Durumunda hiçbir gelişme yoktu. Beynindeki ödem durduğu yerde duruyor, hiçbir gerileme belirtisi göstermiyordu. Barış'ın tek dayanağı ise, gerilemiyor da ama çok şükür ki ilerlemiyor da oluşuydu.

Kullandıkları ilaçlara rağmen neden hiçbir gelişme olmadığına dair hocasıyla konuşmuş, bebek yüzünden bünyesinin zayıf olduğu ve ilaçların etkisini geç göstermeye başlayabileceği cevabını almıştı. Bebek zarar görmesin diye düşük doz verdikleri için de etki süresi daha da uzuyordu. Barış'ın ise çaresiz bir şekilde beklemekten başka şansı kalmıyordu.

"Eve gidip biraz dinlen. Mahvoldun oğlum."

Barış kafasını iki yana sallayıp arkasındaki duvara yaslandı yeniden.

"Rüzgar'ı bırakıp gitmem."

Tam iki gündür Rüzgar'ın yattığı odanın kapısında oturuyordu. Kapının yanındaki duvara sırtını yaslıyor, boş gözlerle önündeki duvarı izliyordu. Bazen de uyuyakalıyordu. Yerde oturup başını yanındaki sandalyeye yaslayarak öylece uyumasına gönlü razı gelmediği için onu hep uyandırmak zorunda kalıyordu Canan Hanım. Barış da her seferinde gözünü Rüzgar'a bir şey oldu sanarak açıyordu. Psikolojisi tamamen alt üst durumdaydı.

"Biz buradayız çocuğum. Annesi burada, babası burada. Gidip bir duş al, üstünü değiştir. Biraz uyu, sonra yine gelirsin."

Barış inatla, "Gitmem." dedi yine. Rüzgar gözünü açmadan bu hastaneden dışarı adımını atmayı düşünmüyordu.

"O eve Rüzgar olmadan girmem."

Canan Hanım içler acısı hâline bir iç çekerken yere çökmüş olan oğlunun yanındaki sandalyeye oturup saçlarını okşamaya başladı. Rüzgar'ına mı üzülse, Barış'ına mı yansa bilemez bir hâldeydi o da. Allah'ın adını verip de, "Rüzgar için." gibi sözlerle onu zorlamazsa eğer yemek yemiyordu. Rüzgar'ın kapısının önünden ayrılmadığı için bazen zorla da olsa omzuna yatırıp uyutuyordu onu. Deliksiz uyuduğu zamanlar ise sadece yarım saat ile sınırlıydı. Her seferinde de uykusundan sıçrayarak uyanıyordu. Bazen gözleri boşluğa dalıyor, bazen de aniden deli gibi ağlamaya başlıyordu. Canan Hanım ise oğlunun bu hâline dayanamadığından ağlamak için kendine gizli saklı bir köşe arıyordu.

"Bizim eve gidersin, olmaz mı? Oradaki kıyafetlerinden giyersin. Biraz yatar uyursun Barış, gözlerin kıpkırmızı oğlum."

Barış başını sandalyenin kenarına yaslarken gözlerini kapatıp, "İstemiyorum." diye mırıldandı. Sesi çok güçsüz çıkıyordu artık. Ne uykusuzluk ne açlık ne de yorgunluktu onu bu hâle düşüren. Rüzgar'sız kalmıştı Barış. O yanında olmadığı içindi bütün bunlar.

Bal gözlerini kırpıştırarak ona hevesli bir şekilde bakıp, yazın ortasında mandalina isteyen sevgilisinin boğazından günlerdir sevdiği yemeklerin geçmeyişindendi Barış'ın bu hâlleri. Aşerdiği şeyleri yemesi gereken zamanda, serumlarla beslendiği içindi Barış'ı bu hâle getiren. Kokusunu içine çekip de boynuna tatlı tatlı öpücükler konduran bebeği, iğrenç sesler çıkaran bir makineyle nefes aldığı için ciğerlerindeki tüm oksijen katrana dönüşmüştü Barış'ın. Rüzgar'sızlıktı işte her şeyin sebebi, o olmadığı için Barış yaşayan bir ölü gibiydi. Yaşayıp yaşamadığı da belirsizdi.

𝑩𝒂𝒃𝒚'𝒔 𝒃𝒂𝒃𝒚 ٭bxb٭Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin