İnanamıyorum!
İnanamıyordum.
Amcamdan öğrendiklerim beynimin içinde durdurulmaz şok dalgaları yaratmıştı. Son yirmi dakikamı, telefonumun ekranına gömülüp Süheyla Artuklu ismini araştırmaya adamıştım. Geçmiş tarihli o kadar çok haber vardı ki... Bir ona bir diğerine geçmekten doğru düzgün bir şey anlayamadım. Nihayet bir sayfada durmayı başardım.
En Kanlı Perşembe!
Resmen '1996 yılının en iyi korku filmi' ilan edilir gibiydi. Başlığın altındaki resmi büyüttüm. Uzun kahverengi saçları ve derin mavi gözleriyle muhteşem bir kadın itirazcı yüz ifadesiyle poz vermişti. Giydiği cüppe dikkatimi çekti. Adalete hizmet eden mesleklerden biri olmalıydı. Altındaki açıklama sorumu yanıtladı. Savcı Süheyla Artuklu, dört sanık için toplam altı yüz sene hapis isteğinde bulundu.
Detaylar... Daha fazla detaya ihtiyacım vardı.
Rus mafyası mı? Silah ve uyuşturucu kaçakçılığı mı? Türk iş adamları aracılığıyla mı? Silahların önce İstanbul'a getirildiği ve takip edilmeyen konteynerler aracılığıyla Afrika ülkelerine satıldığı yazıyordu. Soruşturmanın Süheyla Artuklu tarafından yürütülmesinin detaylarını okudum. Adı geçen iş adamları arasında tanıdık gelenler vardı.
Tarihler 21 Kasım Perşembe'yi gösterdiğinde Süheyla Artuklu ismi belirlenemeyen kişiler tarafından bir süre takip edilmişti. Altı yaşındaki kızı Merve Derin Artuklu'yu okuldan alıp eve dönerken silahlı saldırıya uğramıştı. Üç kişiden oluşan koruma ekibi ve Süheyla Artuklu olay yerinde hayatını kaybetmişti. Merve Derin Artuklu ise hemen hastaneye kaldırılmış.
Yok artık!
Komadaki ikinci gününde kaybolmuştu.
Hayretler içerisinde elimdeki ekrana bakakaldım. Kaçırılmış mıydı? Hem de komadan... Hem de o kadar hemşirenin, hasta bakıcısının, güvenlik görevlisinin gözleri önünden... Öğrendikleri karşısında en az benim kadar şaşkın olan Aras, gözleri kocaman açılmış bir şekilde Elif'e bakıyordu. Elif'in başını iki yana salladığını gördüm. Sanırım bilgisi yoktu.
"Onunla yüz yüze konuşacağım."
"Leyla!"
Artık bu kadar bilinmezlik, gizem, oyun, dolap, dümen, ne varsa yeterdi. Dahil olduğumuz şey, düğünü engelleme mevzusundan daha derindi. Sonunu göremediğim durumlar karşısında hareket etmem söz konusu olamazdı. Düşünmem gereken bir ailem vardı. Benim de altı yaşında bir kardeşim vardı. "Eren, henüz altı yaşında... Elif'le senin çocuklarınız olacak. Neye bulaştığımızı öğrenmek zorundayım, Aras."
"Babamın cinayet işlediğini sanmıyorum."
Ben sanıyorum, Elifciğim. Bir şey söyleyemedim. Aras, bakışlarımı anında çözmüş olacaktı ki beni uyardı. Başımı çevirdim. "Yine de tedbirli davranmak istiyorum. Belki de babanın iş ilişkisi içinde bulunduğu insanların bununla bir ilgisi vardır." Bana hak vermelerini beklemiyordum. "Amcamın söylemeye çekindiği şeyler olduğunu düşünüyorum. Ne kadar az bilirsek o kadar güvende olacağımıza inanıyordur." Senelerdir Mutlu Yengem ve Pelin için izlediği politika buydu.
"Belki de karıştırmamalısın, Leyla. Birkaç gün içerisinde Elif'i de alıp gideceğim."
"Nereye?" Kimse sonsuza kadar saklanamazdı. Kimse sonsuza kadar kaçamazdı. Peki ya arkalarında bıraktıkları? Annem, babam, Eren, ben... Başımı iki yana salladım. "Bu mevzuyu sonsuza dek çözmemiz gerekiyor, Aras. Farkında olmadan neye zarar verdiysek çözmemiz gerekiyor." Böyle düşünen tek kişi ben miydim? Pes ettim. "Tamam, sizi anlayabiliyorum." Kimseden yardım almayacaktım. Leyla Karaca! Sadece kendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.