Zaman kavramım alt-üst durumdaydı.Ayın kaçında olduğumuzu benden saklıyorlardı. Saati öğrenmeme izin vermiyorlardı. Öyle ki bütün elektronik cihazlardan da uzaktım. Böyle bir hayatın ne kadar sıkıcı olduğundan haberleri var mıydı? Resmen gece-gündüz oynuyordum. Biraz ilerideki koltukta bekleyen annem ve Elif, sık sık gelip giden hemşireler, kontroller sırasında tanımaya başladığım Zeynep Ece Artuklu, gün sonunda gelip sessiz bakışlarıyla azarlayan babam ve arasından su sızmayan Aras, ortalıkta hiç görünmeyen Mehmet Ayaz ve yan odamda iyileşmeye devam eden Yasin... Teşekkürler, evren.
İşin kötü tarafı durumumdan şikayetçi bile olamıyordum.
İki gündür süren döngümüze bir Zeynep Ece Artuklu ziyareti daha ekledim.
"Kendini nasıl hissediyorsun?"
Birkaç saat önce ile aynı... "İyiyim."
"Ağrıların?"
Başımı iki yana salladım. "Çok rahatsız etmiyor." Nabzımı, kalp atışlarımı, nefeslerimi, vücut sıcaklığımı ve diğer tüm detayları görüntüleyen cihazı inceledi uzun uzun. "İlaçlarının dozlarını düşüreceğim." Serum bağlantıma dokundu. "Bir saat sonra psikiyatri servisinden gelecekler. Yaşadıklarından sonra durumunun değerlendirilmesi gerekiyor."
"Kendimi iyi hissediyorum."
Başıyla onayladı. "İyisin. Fakat hastanenin güven ortamından çıktığında da iyi olman önemli... Kabuslar, dayanılmaz ağrılar, takip edilme hissi, kaybolma durumu gibi şeyler yaşayabilirsin. Yirmi dakika boyunca geri getirme uyguladım. Beyninde etki bırakmış olabilir."
Tamam! Şartlar zorlu görünüyordu. Zeynep Ece Artuklu'nun ikna edici tavrını aşmam mümkün değildi. "Madem gerekli diyorsun..."
"Gerekli. Bunun dışında... Henüz katı gıdalar yok." Anneme döndü. "Yağlı, şekerli, tuzlu gıdalardan kesinlikle uzak duracak. Patates, ekmek yok. Aslında bunun için de bir beslenme programı hazırlamayalım galiba. Bir süre karaciğeri dinlendirip iyileşmesini hızlandırmak istiyorum."
O da vardı değil mi? "Şey... Gerçekten kestin mi?"
"Evet. Endişelenme. Kendini tamir edecektir. Kısa sürede tamamlanacağına emin olabilirsin. Sadece beslenmene dikkat edip ona yüklenmeni engellemem gerekiyor."
Kendimi Bayan Frankenstein gibi hissediyordum. Karşımdaki modern Mary Shelley'i izledim. Kesinlikle ne yaptığının farkındaydı. Hayatımı ona borçlu olduğum gerçeğini şimdi daha iyi idrak ediyordum. Zeynep Ece olmasaydı... Burada olmayacağımdan emindim. "Teşekkür ederim, her şey için." Gülümsedi. Saçını, kulağının arkasına sıkıştırıp dosyasını göğsüne bastırdı.
"İyisin. Daha da iyi olacaksın."
Aslında sormak istediğim bir şeyler daha vardı. "Şey... Mehmet Ayaz-"
"Abim mi?" Aynı anda ben onaylarken o reddetti. "Hiçbir fikrim yok. Senin için bir ararım." Duraksadı. "Hatırladığım kadarıyla şehir dışında bir programı vardı. Gerçi erteledi diye biliyorum." Doğru ya! Başka yatırımlarını denetlemekle ilgili bir şeyler söylemişti. "Bir şeyler öğrenirsem haber vereceğim."
Nerede olduğundan çok ona söylediklerimle ne yaptığını merak ediyordum.
Ben psikiyatri servisinden bir kişi beklerken odaya bir ordu insan doluştu. Acayip acayip sorular, farklı resimlerde ne anlamlar çıkıyorsun demeler, testler... İki saatten fazla bu şekilde devam edince tam anlamıyla fenalık geldi. En çok da kendimi öne sürerken ne hissettiğimi sorduklarında sıkıldım. Allah aşkına ne hissedebilirdim? İkisi hamile biri annem olan üçü insanın hayatı söz konusuydu. Üç de bebek eklersem altı eder. Bence korkaklık etmem daha büyük sıkıntıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.