İnsan bazen düşünüyordu.
Ahmet Karaca bir şeytan olmasaydı, Süheyla Artuklu adaletin yolunu takip etmeseydi, Elif ve Aras hiç tanışmasaydı... Yaşadıklarımız hiç yaşanmasaydı... Mehmet Ayaz, yanımda durur muydu? Kader, bizi bir araya getirmeyi uygun bulur muydu yine? Ah! Bu ana gelene dek geçtiğimiz yollar... Ne kadar çok virajlar, kavşaklar, dağlar, tepeler atlatmıştık. Ne çok kararlar vermiştik.
Hayatlarımız ne çok kırılma noktasından geçmişti.
Hala devam eden bir sınavın içinde olduğumuzu hissediyordum. Ben, ailem ve hatta Artuklular... Bu sınavın sonucu bizi nasıl etkiler, hayatlarımızı nasıl değiştirir, kestiremiyordum. En kötü günleri yaşıyor olabilirdik. Daha kötü günlere de sürüklenebilirdik.
"Hazır-" Sese dönmem ile Aras'ı odanın girişinde buldum.
Hazırdım.
Gözlerindeki bir saniyelik şaşkınlık sakinleşti ve hüzünlü bir mutluluğa bıraktı yerini. "Leyla." Dedi bir parça hayranlıkla. Bana yaklaştığı her adımla gözleri daha da doldu. "Çok güzelsin."
"Sen de hiç fena değilsin." Uzattığı elini tutmamla bana sıkıca sarıldı.
Aras, gülümsedi. "Evleneceğine hiç ihtimal vermemiştim." Gerçekten mi? Sırtından iteledim. "Mutluluğun, benim için çok değerli... Bütün geleceğinden vazgeçmenden korkuyordum." Vazgeçmenin eşiğine geldiğim bir an olmuştu. Tutunduğum el öyle güçlüydü ki beni o umutsuzluk batağından çekip almıştı. "Babamın haberi aldığında çok mutlu olduğuna eminim, Leyla."
"Onsuz, eksik hissediyorum."
Beni omuzlarımdan kavrayarak geri tuttuğunda yüzüne baktım. "Hayatlarımıza devam etmemiz, onun için her şeyden önemli. Bizden tek isteğinin bu olduğuna adım gibi eminim, Leyla."
"Biliyorum." Dedim ağlamak üzere olduğum için sızlayan burnumu çekerek.
"Makyajın akacak." Yine de ağlama isteğime engel olamıyordum. Yüzümü, avuçları içine alarak gülmeye başladı. "A-a! Leyla... Ayaz ile evlenmek seni bu kadar üzecek miydi? Bilseydik vermezdik kızımızı." Ya! Ne saçmalıyordu? Tabi ki bu değildi. "İstiyorsan... Damat tarafını kovabilirim."
"Aras!"
"Gelini de kaçırabilirim." Diye fısıldadı.
"Aras." Kimse kimseyi kovmayacak. Kimse de kimseden kaçmayacaktı. Kaçırılmayacaktı. Bu hikâyeyi ta en başında yaşamıştık. O macera hepimize bir ömür yeterdi. "Babam... Onsuz evlendiğim için... Kırılmaz, değil mi?" Bir yanımı suçlu hissediyordum.
"Dört yüz yirmi yıl beklemenizi istemediği için şanslısınız, Leyla." Dört yüz yirmi yıl! Bunun hatırlamak bile tüylerimi diken diken yapıyordu. "Şaka yapıyorum." Böylesi bir şakayı kalbim kaldırmıyordu.
"Nerede kaldınız ama?"
Annem, Eren ile odamın girişinde duruyordu. Beni gördüğünde tepkisine engel olamayarak adımı seslendi. "Aman Allah'ım!" Eren'in elini bıraktığı gibi hızlı adımlara yürüdü ve Aras'la arama girerek durdu. "Sana bir bakayım."
İki kolumu yana açacağı şekilde ellerimi kaldırdı.
Bir gelinlik değildi üzerimdeki.
Beyaz bir elbiseydi. Uzun kumaşları ayaklarımı örtüyordu. Kalp şeklindeki yakası, ince askılarla omuzlarıma tutunuyordu. Annemin gerdanlığı, küpeleri, bilekliği ve Mehmet Ayaz'ın yüzüğü ile hedeflediğim sadelikten uzaktım. Toplamak istediğim saçlarım dalgalandırılmış ve bir omzumun üstünden dökülmesi için şekillendirilmişti. Aksini söylesem bile makyajım dikkat çekici tutulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomansaOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.